Kendimce sanata ve sanatçıya bir bakışım var.

Dedim ya,kendimce.

Sanatçı eserleriyle hayata dokunur.

Edebiyatçı kelimelere dokunur, ressam fırçaya, müzisyen notalara..

Bu dokunuşun kalemi ruhtur.

“Türkiye’de Sanatçı Olmak!” kitabımda sanatla ilgili bakışımı soru cevap şeklinde anlatmaya çalıştım. Ne kadar okundu, değerlendirildi bilemiyorum?!

Türkiye, sanatçının hem gönül tahtı hem de gönül yüküdür.

Sanat sorumluluk ister, vatan sanatçının kutsalıdır.

Vatan duygusundan soyutlanmış sanat anlayışı kadim Yunan mitolojisinin Dionysos şölenlerinden farksızdır.

Sanat özgün, keşfedilmemiş, sıradışı olanı arayıştır.

Türkiye’de özgün bir sanat anlayışı var mı?

Yok,olmadı; bu gidişle olmayacak. Çünkü sanatçı bu tip arayışları ya gereksiz ya da mesleki kariyerini geliştirmesi bakımından yararsız görüyor.

Halbuki sanat sıradanlığı kaldırmaz. Popüler ve moda olan ürünler şöhret getirir ancak kültürel değer haline gelemezler.

“Çikita muz “ bilinir ama hayata dokunan “Domates, biber, patlıcan”dır.

Sanat ya kültürdür ya da göz boyama aletidir.

Tarihten, edebiyattan, dilden ve gelenekten kopuk popüler kültürün bahanesi hazırdır : Ne yapalım halk böyle istiyor?!

Sanatın seviyesi, kültürün sanata dokunuşuyla orantılıdır.

Halbuki bu salaş görüntüden uzaklaşmamız yolunda güçlü bir edebiyat ve sanat eşiğimiz var.

Yahya Kemalleri düşünüyorum.

Ömer Seyfettinleri,

Halide Edipleri..

Daha pek çok kalemleri, düşünce adamlarını, edebiyat ustalarını, müzisyenleri.

Her biri ferdi özellikleriyle farklı, şahsiyetli düşünürler.

Ömer Seyfettin, büyük hikayeci. Denilebilir ki Türk hikayeciliği onunla başladı.

Yahya Kemal, çağdaş Türk şiirinin kurucusu.

Halide Edip, kaleme aldığı romanlarla edebiyat dünyamızın ecesi.

Ömer Seyfettin, Türkçü!

Yahya Kemal, Anadolucu.

Halide Edip, hürriyetçi!

Aslında Türk Milliyetçiliği evinin üç ayrı kapısı.

Ömer Seyfettin daha sert.

Yahya Kemal, daha ılımlı.

Halide Edip, daha dünyevi.

Hikayeleriyle, çocukluktan, olgunluğa giden yolculuğumuzu milli atmosferle dolduran Ömer Seyfettin, aynı zamanda bir savaş gazisi. Balkan savaşına katılan, cepheden cepheye koşan, esir düşen ama yazmaktan vazgeçmeyen, Türkçenin nefes alarak gelişmesi yolunda çok çalışan bir ülkücü!

”Boykotaj Düşmanı” hikayesiyle eleştirdiği Yahya Kemal’i yıllar sonra bir Türk Ocağı toplantısından dargın ayrıldığı için peşinden koşup ikna eden gönül insanı.

Yahya Kemal, dost canlısıdır. Fikrine karşı olduğu insanları da koruyup ,kollar. Paris günlerinden arkadaşı olan Ali Kemal’i uyarıp, Türklük için çalışması yolunda nasihatler eder. Ali Kemal, bu fikri düşüneceğini söyler ama yapamaz, Kuvayi Milliye için en ağır hakaretleri kaleme alır.

Halide Edip, şöhretli bir edebiyatçı iken cepheye koşar. İstanbul’un işgaline karşı gerçekleştirilen Sultanahmet Mitingi’nin en etkili hatibi olacak kadar korkusuzdur.

Fikirlerini ifade ettikleri yöntem, metod değişik olsa da her biri Türk’e sevdalıdır.

Her biri otuz iki tekmil birden sanatçıdır.

Her biri vatanseverdir.

Her biri eserleriyle var olmaya devam etmektedir.