MHP Adana Milletvekili Ayşe Sibel Ersoy, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2024 Yılı Kesin Hesap Kanun Teklifi kapsamında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bütçesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuştu. Ersoy, bütçenin ailenin korunması, sosyal adaletin güçlendirilmesi ve toplumun geleceğinin güvence altına alınması açısından stratejik bir iradeyi yansıttığını vurguladı.
Ailenin yalnızca bir toplumsal kurum değil, millî ve manevi kimliğin temeli olduğunu ifade eden Ersoy, “Aile ne kadar güçlü olursa devlet o kadar dirençli, millet o kadar huzurlu olur” dedi. Modernleşme, kentleşme ve dijital çağın getirdiği değişimlerin aile yapısı üzerinde baskı oluşturduğunu belirten Ersoy, devletin bu dönüşüm karşısında aileyi ayakta tutacak güçlü politikalar üretmekle yükümlü olduğunu söyledi.
“Aile Yılı” konusu
2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesini önemli bir eşik olarak değerlendiren Ersoy, 81 ilde gerçekleştirilen 14 bini aşkın faaliyetle aileyi merkeze alan yeni bir toplumsal bilincin inşa edildiğini kaydetti. Aile ve Gençlik Fonu’nun ülke genelinde yaygınlaştırılmasıyla 62 bini aşkın çiftin desteklenmesinin, sosyal devlet anlayışının sahadaki güçlü yansıması olduğunu ifade etti.
2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesi ve 81 ilde yürütülen on dört bini aşkın faaliyet, aileyi merkeze alan yeni bir toplumsal bilinç inşa edildiğini göstermektedir. Aile ve Gençlik Fonu’nun tüm Türkiye’de yaygınlaşması ve 62 (altmış iki bini) aşkın çiftin desteklenmesi, sosyal devletin sahadaki görünürlüğünü güçlendirmiştir. Kreş yatırımlarının tasarruf tedbirlerinden çıkarılması ve çocuk bakımının kurumsal olarak desteklenmesi de özellikle küçük çocuğu olan kadınların istihdamda kalmasını sağlayacak stratejik bir hamledir. Kadın emeği, yalnızca ekonomik bir değerin değil; toplumsal ilerlemenin de belirleyicisidir. Ülkemizde kadın nüfusu 42 milyon 901 bin kişiye ulaşmış; toplam nüfusun yaklaşık yarısını oluşturmaktadır. Bu büyük potansiyelin üretime katılması, aile ekonomisinin güçlenmesi için kritik öneme sahiptir.
Kadınların sigortalılık öncesi doğum borçlanması hakkının tanınmasını gerekli görüyoruz
Kadın istihdamına da değinen Ersoy, kreş yatırımlarının tasarruf tedbirleri kapsamı dışına çıkarılmasının ve çocuk bakım hizmetlerinin kurumsal olarak desteklenmesinin, küçük çocuğu olan kadınların istihdamda kalmasını sağlayacak kritik bir adım olduğunu belirtti. Kadın girişimciliği, kooperatifleşme, dijital beceri eğitimleri ve marka yönetimi desteklerinin önemine işaret eden Ersoy, sigortalılık öncesi doğum borçlanması hakkının tanınması gerektiğini vurguladı.
Kadın girişimciliğini destekleyen projeler, kooperatifleşme modelleri, dijital beceri eğitimleri ve marka yönetimi destekleri. Bu açıdan son derece kıymetlidir. Ancak Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Kadınların sigortalılık öncesi doğum borçlanması hakkının tanınmasını da gerekli görüyoruz. Bu öneri, anneliğin ekonomik hayatta bir dezavantaj değil, bir değer olarak kabul edilmesini sağlayacaktır.
Kadına yönelik şiddet ise, ülkemizin en yakıcı toplumsal sorunlarından biridir
Kadına yönelik şiddetin Türkiye’nin en yakıcı toplumsal sorunlarından biri olduğunu dile getiren Ersoy, sıfır tolerans ilkesinin kararlılıkla uygulanması gerektiğini söyledi. Şiddetin yalnızca hukuki değil, psikolojik ve sosyolojik boyutlarıyla da ele alınması gerektiğini belirten Ersoy, Türkiye’nin şiddet haritasının çıkarılması ve önleyici politikaların bilimsel temelde güçlendirilmesi çağrısında bulundu.
Kadına yönelik şiddet ise, ülkemizin en yakıcı toplumsal sorunlarından biridir. Devletin bu konuda iradesi nettir: Sıfır tolerans. Ancak şiddetin yalnızca hukuki değil; psikolojik, sosyolojik ve kültürel yönleri de bulunmaktadır. Üniversitelerin psikoloji, sosyoloji, ilahiyat, felsefe ve psikiyatri bölümleriyle birlikte, Türkiye’nin şiddet haritasının çıkarılması; Önleyici politikaların bilimsel temelde güçlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca medyada şiddeti, bağımlılığı ve istismarı özendiren içeriklere karşı duyarlılık artırılmalı; ailelerin bilinçli medya kullanımını destekleyen programlar yaygınlaştırılmalıdır. Sosyal devletin en güçlü araçlarından biri, aileye yönelik bütünleşik hizmet kapasitesidir.
Türkiye’ye özgü ortak bir refah eşiğinin tanımlanması; sosyal adaletin en güçlü teminatı olacak
Aile Sosyal Destek Programı’nın (ASDEP) altyapısının güçlendirilmesi gerektiğini ifade eden Ersoy, bütünleşik ve dijital bir sosyal hizmet sistemiyle her hanenin sosyal risk profilinin çıkarılmasının, Türkiye’nin sosyal hizmet kapasitesini artıracağını söyledi. MHP olarak ulusal bir asgari refah standardının belirlenmesini ve bu seviyenin altında kalan tüm hanelere doğrudan gelir desteği sağlanmasını zorunlu gördüklerini kaydetti.
Bu nedenle, Aile Sosyal Destek Programının (ASDEP) hukuki ve teknik altyapısının güçlendirilmesi, bilişim sistemlerinin geliştirilmesi ve insan kaynağının artırılması gerekmektedir. Her hanenin sosyal risk profilinin çıkarıldığı, destek süreçlerinin tek merkezden yönetildiği, aile danışmanlığından çocuk güvenliğine kadar tüm adımların dijital bir sistemle takip edildiği bir sistem şüphesiz ki Türkiye’nin sosyal hizmet kapasitesini arttıracaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, toplumun tamamını kapsayan ulusal bir asgari refah standardının belirlenmesi ve bu seviyenin altında kalan tüm hanelere doğrudan gelir desteği sağlanmasını zorunlu görüyoruz. Türkiye’ye özgü ortak bir refah eşiğinin tanımlanması; sosyal adaletin en güçlü teminatı olacaktır.
Çocuk politikalarında da hem fırsatlar hem riskler mevcut
Çocuk politikalarına da değinen Ersoy, Türkiye nüfusunun yüzde 25,5’ini çocukların oluşturduğunu belirterek, bağımlılık, dijital şiddet, istismar ve çocuk işçiliğiyle mücadelede aile temelli modellerin güçlendirilmesi gerektiğini ifade etti. Engelli bireyler için ise birey gelirinin esas alındığı bir destek sistemi, istihdam ve rehabilitasyon olanaklarının artırılması gerektiğini dile getirdi.
Çocuk politikalarında da hem fırsatlar hem riskler mevcuttur. Nüfusumuzun yüzde 25,5’ini 0-17 yaş arasındaki çocuklar oluşturmaktadır; Bu oran Avrupa Birliği ülkelerinin çok üzerindedir. Bu büyük potansiyelin korunması için bağımlılık, dijital şiddet, istismar, çocuk işçiliği, suça sürüklenme gibi alanlarda etkin önlemler alınmalı; kurum bakımından çok aile temelli modeller güçlendirilmelidir. Özellikle madde bağımlılığı ve davranışsal bağımlılıklarla mücadele, çocuk güvenliğinin ve toplumsal huzurun korunmasının zorunlu bir parçasıdır.
Bu nedenle, Okul temelli erken uyarı sistemlerinin güçlendirilmesi, Bağımlılık tedavi merkezlerinin kapasitesinin artırılması ve ailelere yönelik bilinçlendirme programlarının yaygınlaştırılması büyük önem taşımaktadır. Bağımlılıkla mücadele, devletin kararlılığıyla toplumun dayanışmasını buluşturan çok katmanlı bir seferberlik gerektirir. Koruyucu aileliğin yaygınlaştırılması, Okul sonrası sanat–spor programlarının artırılması ve dijital zararlı içeriklere yönelik koruyucu tedbirlerin geliştirilmesi de çocukların üstün yararı açısından önemlidir. Engelli vatandaşlarımız açısından da bütüncül bir yaklaşım zorunludur. Engelli aylıklarının belirlenmesinde aile geliri yerine bireyin gelirinin esas alınması, istihdam ve rehabilitasyon desteklerinin güçlendirilmesi ve fiziki çevrenin erişilebilir hâle getirilmesi gerekmektedir.
yaşlılarımızın hem sağlık hem sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak yaşam alanlarının kurulması önemlidir
Türkiye’nin yaşlanan nüfusuna dikkat çeken Ersoy, yaşlılık politikalarının yalnızca bakım hizmetleriyle sınırlı kalmaması, geriatri merkezlerinin teşvik edilmesi ve yaşlıların sosyal hayata aktif katılımını sağlayacak yaşam alanlarının oluşturulması gerektiğini söyledi.
Türkiye’nin hızla yaşlanan nüfusu; yaşlılık politikalarının yalnızca bakım hizmetleriyle sınırlı olmaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Geriatri merkezlerinin teşvik edilmesi, özel sektörün bu alanda desteklenmesi ve yaşlılarımızın hem sağlık hem sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak yaşam alanlarının kurulması önemlidir. Toplumun tüm kesimlerinin sosyal risklere karşı korunması gerektiği açıktır; özellikle büyük afetler bu kırılganlığı en görünür hâle getiren olaylardır. 6 Şubat depremleri bizlere bir gerçeği bir kez daha göstermiştir: Afetler yalnızca fiziksel yıkım üretmez; aile bütünlüğünü, sosyal dayanıklılığı ve toplumun en kırılgan kesimlerini doğrudan etkiler. Bu nedenle dezavantajlı grupların Afet sonrası hizmetlere erişiminin güçlendirilmesi, Psiko-sosyal destek mekanizmalarının kalıcı hâle getirilmesi ve yeni sosyal hizmet modellerinin afet yönetimine entegre edilmesi hayati bir zorunluluktur.Deprem, sosyal devletin refleksini ölçen en büyük sınavdır; bu sınavda güçlü olmak milletimizin geleceğe güvenle bakmasını sağlamak zorundayız.
gazilere ÖTV’siz araç alma imkânı sağlanmalı
Konuşmasının sonunda şehit aileleri ve gazilere yönelik düzenlemelere de değinen Ersoy, şehit yetimlerine tam iş hakkı verilmesi, gazilere ikinci istihdam hakkı tanınması ve gazilere ÖTV’siz araç alma imkânı sağlanmasının MHP’nin güçlü şekilde savunduğu öneriler olduğunu ifade etti.
Elbette milletimizin baş tacı olan şehit aileleri ve gazilerimiz, bu bütçenin en müstesna başlıklarından biridir. Şehit yetimlerine tam iş hakkı verilmesi, Gazilerimize ikinci istihdam hakkının tanınması, Yaralanmasına rağmen mevzuat gereği gazi sayılmayan kardeşlerimize gazilik unvanının verilmesi, ÖTV’siz araç hakkının gazilere de tanınması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Şehit ve gaziler için özel bir ihtisas komisyonu kurulması Milliyetçi Hareket Partisi’nin güçlü bir şekilde savunduğu önerilerdir. Tüm bu politikaların merkezinde millî bir hakikat bulunmaktadır: Aile; Aile bir toplumun hafızası, direnci ve iç kalesidir. Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli’nin ifade ettiği gibi: “Aile; millî ve manevi değerlerimizin taşıyıcısı, toplumsal varlığımızın temelidir.” Bu söz, bugün yaptığımız bütçe görüşmelerinin özüdür. Çünkü aileyi korumak; devleti yaşatmak, milleti geleceğe taşımak demektir.