YILDIRAY ÇİÇEK / TÜRKGÜN

Türkiye’de kimsenin inkâr edemeyeceği ciddi bir şekilde sosyal çürüme vardır. İşlenen cinayetlere, çıkan kavgalara, tecavüzlere ve sapkınlıklara, hırsızlık, rüşvet ve dolandırıcılık olaylarına, hap ve uyuşturucu kullanımına baktığımızda bunu hepimiz çok net görmekteyiz. Sanki sistemli ve organize bir el bu manzarayı körüklüyor gibi.

Bu gidişatın bir an önce önlemi alınmazsa kapsama alanı çok genişleyecek görünmektedir. Haber bültenlerinde tekrar tekrar gördüğümüz, gazete sayfalarında okuduğumuz, sosyal medyadan takip ettiğimiz olaylara baktığımızda, tehlike sinyalleri hepimizi en yüksek sesten uyarmaktadır.

İnsanlar birbirini sudan sebeplerle, psikolojik sorunlarının etkisiyle veya menfaatleri için rahatlıkla öldürebiliyorlar. En ufak meselelerde kanlı kavgalar yaşanıyor. Tahammül, sevgi, saygı, merhamet, vicdan artık toplum içinde en çok aranan kavramlar arasında liste başındadır. Bu mesele bir zümrenin değil, Türk milletinin meselesidir.

Bu sosyal çürüme halinin kimi nerde mağdur edeceği hiçbir şekilde belli değildir. Geçtiğimiz hafta İzmir’de işlenen taksici cinayeti bu duruma yönelik hüzünlü ve vahşi örnek bir olmuştur. Bir yaratık, kendisini “Sen öyle maskeyi takarsan almazlar ama ben alırım, bu soğuk havada dışarıda mı bırakırım” şeklindeki iyilik düşüncesiyle taksiye alan Oğuz Erge isimli taksiciyi sırtından kalleşçe üç kurşunla vurup öldürmüştür. O yaratığın vurduğu taksici, acılar içinde kıvranırken onun yüzüne tokat vurarak “Yaa bazı insanlara güvenmeyeceksin” demesi de toplumdaki vicdan sahibi her insanı aşırı öfkelendirmiştir. Son aylarda en çok idam istenmesine sebep olan olay bu olmuştur. Çünkü şerefsiz katilin her davranışı toplumu öyle çileden çıkarmıştır ki, böyle bir olay karşısında idam istemeleri haktır. Bu hadise öyle bir canavarca yaşandı ki yasalar yeniden düzenlenip idam yasası getirilse ve bu kişi defalarca idam edilse kimsenin yüreği yine de soğumaz.

Bu olaydan sonra katilin PKK’nın DEM’lik kimliği ortaya çıkınca sosyal medyada bazıları kalkıp “Türkler şu olayları, Kürtler bu olayları yaptı” gibi etnik kimlik üzerinden sanki bir yarışmadaymış gibi benzer olayların örneğini vererek meseleyi etnik alana hapsetme gafletine düştü. Oysa bu tür suçların etnik, ideolojik etiketi olmaz. Ekmek parası peşinde olan ve iyilik yaptığı halde öldürülen taksiciyi; Kürt, Türk yahut etnik kökenden herhangi birisi de öldürseydi bunun adı yine bir alçaklık, şerefsizlik, adilik olacaktı. Bu tür alçak olayları etnik köken üzerinden değerlendiren herkes yanlış yapar. Bu hadiseler karşısında toplum, bunu kim yaparsa yapsın ortak bir tavırda birleşmelidir. Gariban bir taksiciyi öldüren alçağın etnik kökenine göre tepkilerin dozajı artabilir yahut azalabilir mi? Yine başka bir olaydan örnek vereyim. “Ramazan Hoca” diye anılan Diyarbakırlı ve Kürt kökenli kişiyi namaz kılarken öldüren kişi, Ağrılı ve Kürt kökenli çıktı. Buradan nasıl bir etnik fitne çıkaracaksınız peki?

Meselenin özünde insan vardır ve herkes toplumdaki sosyal çürümeye odaklanmalıdır. Suçu işleyen kim olursa olsun hak ettiği cezayı almalıdır. Bu gibi olaylar karşısında yenilerinin yaşanmaması için maalesef caydırıcı ceza sistemi yoktur. Askerimizi, polisimizi şehit eden ve masum insanları öldüren teröristlere, haksız yere ve vahşice insan öldürenlere, kadınlara ve çocuklara tecavüz ederek öldürenlere idam cezası referandumda sorulsun emin olun millet iradesinden büyük oranda onay alacaktır. Sosyal çürümeyi engellemek adına topluma verilecek ahlaki bir eğitim sistemi ile suç işlemeyi caydırıcı hale getirecek bir hukuk sisteminin varlığı artık zaruri hale gelmiştir.