ABD Başkanlık seçimlerinin üzerinden 4 günden fazla zaman geçti, ama hâlâ belirsizlik sürüyor. Her ne kadar Biden kazanmış gibi bir hava oluşsa da, işin karakol kısmı daha yeni başlamaktadır. Sokaklar karışmıştır ve bu işin sonunun nasıl geleceğini kestirmek neredeyse imkânsızdır. ABD’yi demokrasinin merkezi, medeniyetin öncüsü gibi görüp anlatanları, şimdi gülümseyerek izliyorum. Alın size demokrasi, alın size medeniyet! Her ne kadar televizyon kanallarında ABD’ye bile ayar vermeye çalışan aklı evvelleri izliyor olsak da, dünyanın değişmeyen gerçeği bir defa daha belgelenmiştir. Demokrasi, insan hakları, medeniyet, gelişmişlik sadece kurulan kanlı düzenleri ayakta tutmak ve devam ettirmek için kullanılan malzemelerdir. Bütün bu değerlerin gelip dayandığı yer ülkelerin menfaatleridir. İşler iyi gidiyor, kurulan sömürü düzeni tıkır tıkır işliyorsa demokrasi de, medeniyet de tamamdır. Aksi hâlde, tank, top, füze, silah, kan, gözyaşı mübahtır. Bu acı gerçek sadece ABD ile sınırlı değildir ve bütün emperyalistler, bütün kan emiciler için her zaman ve her durumda aynen geçerlidir.

İNSANLIK SINAVDAN GEÇİYOR

Tespiti doğru yapalım ki, teşhisimiz de doğru olsun. Küresel ve bölgesel sorunlar ağırlaşmıştır. Kovid-19 salgınının sonunun nasıl geleceği ve dünya düzenine etkilerinin ne olacağı henüz kestirilememektedir. İnsanlık büyük bir sınavdan geçmektedir ve ne acıdır ki, ortaya çıkan sonuçlar hiç de ümit verici değildir. Herkes kendi başının çaresine bakmanın, kendi menfaatlerini korumanın, kendi düzenini sürdürmenin derdindedir. Böyle bir dönemde bizim de çok daha dikkatli, çok daha bütünlük içinde olmamız şarttır. Küçük hesaplar peşinde koşmak affedilmez bir suç, hatta ihanettir. Özellikle CHP ve yancılarının akıllarını başlarına almaları, bir an önce toparlanıp dünya gerçeklerini görmeleri, Türkiye’nin ve Türk milletinin menfaatlerini öncelemeleri gerekmektedir.

MESELELERE KENDİ AÇIMIZDAN BAKALIM

ABD seçimlerinin önemsiz olduğunu kimse söyleyemez. Ancak seçilenin kim olduğundan çok, kendi gerçeklerimize odaklanmak ve her meseleye kendi zaviyemizden bakmak zorundayız. Türkiye’nin önünde duran meseleler bellidir. Doğu Akdeniz’deki tehditleri yok sayamayız. Terörün bittiğini ve artık böyle bir meselemizin kalmadığını iddia edemeyiz. Suriye’de huzur sağlanmadıkça, bize de huzur olmayacağı gerçeğini hiçbir zaman aklımızdan çıkaramayız. Kıbrıs ve Ege sorunlarında hak ve menfaatlerimizi her ne pahasına olursa olsun korumak zorunda olduğumuzu bir kenara koyamayız. Azerbaycan’ımızın işgal altındaki topraklarını kurtarmak için başlattığı harekâta duyarsız kalamayız.

KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZ BELLİ

Bizim ölçülerimiz de, beklentilerimiz de, hedeflerimiz de gayet açık ve bütün dünyanın bilgisi dâhilindedir. Dolayısı ile ABD seçimlerinin bizi ilgilendiren kısmı, yeni Başkan’ın kim olacağı değil, gelecek olanın bu meselelerde nerede durduğu, ne söylediği ve ne yapacağıdır. Bu kadarla da kalmıyor, ABD’nin bütün kanlı planlarını uygulamaya koyduğu zor ve sıkıntılı bir bölgedeyiz. Bu vahşi planların bizi de içine aldığının farkındayız. Kim gelirse gelsin bu değişmeyecektir. Direnmek, varlığımıza, birliğimize, geleceğimize sahip çıkmak boynumuzun borcudur. Meselelere Ankara’dan bakmak, milli ve kararlı bir duruş ortaya koymak zorundayız. Vatanımız, devletimiz, bayrağımız, milletimiz, bölünmez bütünlüğümüz, hak ve çıkarlarımız kırmızı çizgilerimizdir.

İSİMLER DEĞİŞİYOR, SORUNLAR DEĞİŞMİYOR

Geçen gün de yazdım. ABD, dünyanın en büyük ve en vahşi emperyalist ülkesidir. Seçimin sonucu bu gerçeği değiştirmeyecektir. Bize göre, bu kanlı düzenin devamı için kimin seçileceğinin çok da önemi yoktur. Başkanlar geliyor, gidiyor ama meseleler hep aynı kalıyor. PKK ve teröre verilen destek açısından Obama ile Trump arasındaki farkın uçurum olduğunu kim söyleyebilir? Biden’ın gelmesi hâlinde terör örgütüyle iş birliği yapılmayacağını iddia edebilen biri var mı? Akdeniz’de, Ege’de, Kıbrıs meselesinde, Suriye’de, Libya’da, S-400’lerde, F-35 ortaklığında ve daha bir sürü meselede isimlere bağlı olarak politikaların da değişeceğini söylemek ne kadar gerçekçi olur? FETÖ’nün elebaşını Obama bize vermedi de, Trump teslim mi etti? Veya Biden gelirse, bu terörist için farklı bir durum mu ortaya çıkacak? Kudüs ve Filistin meselelerinde İsrail’in dışlanacağını kim aklına getirebilir?

NE TRUMP’ÇI, NE BIDEN’CI

Bu soruların her biri için saatlerce konuşulabilir. Yeni Başkan’ın bu meselelerde farklı bir tavır ortaya koyması, farklı bir yol izlemesi çok da beklenmemelidir. Bir farklılık olsa bile bunun ayrıntılarla sınırlı kalacağı, temel meselelerdeki bakış açısının değişmeyeceği muhakkaktır. Dolayısı ile ne Biden’cı olmak, ne de Trump’a bel bağlamak gibi bir yanlışa kimse düşmemelidir. Onlar önce kendi meselelerini halletsinler ve seçimlerini sonuçlandırsınlar. Karmaşık, her seçimde sorun çıkaran, kapanın elinde kalan bir seçim sistemleri var ve genellikle de işin sonu karakolda bitiyor. Bu seçimin karakolun da ilerisine geçip, karanlık sokaklarda belirsizliklere doğru gitmesi bizim için sürpriz olmayacaktır.