Türkiye’de muhalefet yapmak adına hareket eden partilerin Türkiye gündeminden, Türk milletinin meselelerinden ne kadar kopuk, ne kadar habersiz oldukları kendi beyanları ile sabittir. CHP ve yancılarının uçuk, mesnetsiz, tutarsız iddiaları da siyasetleri de saman alevinden ileri gitmiyor. Bir yerlerden pompalandığı anlaşılan bazı tekerlemeleri hep birlikte terennüm ediyorlar, sonra bunları kimsenin ciddiye almadığını, ilgilenmediğini görünce sessiz sedasız geri çekiliyor ve unutturuyorlar.

HANGİ BİRİNİ SAYALIM

Hangi birini sayalım, o kadar çok örneği var ki. Bu zillet güruhuna göre Suriye’de batağa saplanmış, Kuzey Irak’ta bize verilene rıza göstermek zorunda kalmış, İdlib’i Ruslara teslim etmiştik. Zeytin Dalı, Fırat Kalkanı, Barış Pınarı Harekâtları sırasındaki itirazları, birer utanç belgesi olarak hafızalardan hiçbir zaman silinmeyecektir. Libya’da ne işimizin olduğunu sorgulamış, Akdeniz’de bulunmamızdan Yunanistan, Fransa, Mısır, İsrail, Rum Kesimi gibi ülkelerden çok daha fazla rahatsız olmuşlardı. PKK-PYD’ye güvendikleri ve inandıkları kadar Türk güvenlik güçlerine inanmıyor, FETÖ’yü temize çıkarmak için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. Demokrasiyi kravatlı terörist Demirtaş’ın serbest bırakılması ile izah ediyor, hukuku kendi güdük zihniyetlerine maske yapmaya uğraşıyorlar. HDP’nin tecavüzcü milletvekillerine sessiz kalır, Ayasofya’nın cami olarak yeniden ibadete açılmasına arkadan dolanarak hücum ederler. Ermenistan’ın kalleşliklerine bile ses çıkarmadılar. Milletten alamadıkları iktidarı koronavirüs salgınından bekler, ekonominin çakılması için ellerini ovuşturur ve hatta kendi üsluplarınca dua ederler.

BUNLARA KALSAYDI ÇOKTAN BATMIŞTIK

Bütün bunları da getirip bir erken genel seçime bağlamışlardı. Birinin bıraktığı yerden diğeri devam ediyor, aynı ezber cümlelerle yeni hükümet sistemi üzerinden kendi karanlık emellerine yol açmaya çalışıyorlardı. Bunlara kalsaydı çoktan batmış, bitmiş, tükenmiş, hatta millet olarak aç kalmış ve namerde muhtaç hale gelmiştik. Çok şükür ki istisna cinsinden de olsa hiçbir tezleri, hiçbir öngörüleri, hiçbir beklentileri doğru çıkmıyor. Söylediklerini ya yutmak, ya unutmak zorunda kalıyorlar. Cumhur İttifakı karşısında çaresiz biçimde kıvranıyor, yeni hükümet sisteminin ülkeye ve millete kazandırdıkları için söyleyecek söz bulamayıp, karalayarak, yalan ve fitne çıkararak zaman geçiriyor, aralarında cambaza bak oyunu oynuyorlar.

HAVALARI ÇABUK SÖNDÜ

Birkaç belediye ele geçirmiş olmak, bunların kimyasını hepten bozdu. Ayakları yerden kesildi. Neyse ki, havaları çabuk söndü. Bir yıl içinde boyaları döküldü, foyaları ortaya çıktı. CHP zihniyetine imkân ve yetki vermenin, bu millete yapılabilecek en büyük kötülük olduğu bir defa daha anlaşıldı. Kaldı ki, daha önümüzde 4 yıl var ve bunların sonunun nasıl geleceği, şimdiye kadarki gidişlerinden bellidir. HDP’ye ümit bağlayıp iş birliği yaparak yapılan siyasetten, alınan sonuçtan kime, nasıl bir fayda gelebilir? İpin ucunu o kadar kaçırdılar ki, CHP gibi bir parti, HDP’nin vagonuna dönüştü.

İP’İN UCU NEREDE?

CHP’yi biliyoruz, tanıyoruz ve ona göre tavrımızı ve tedbirimizi alıyoruz. Bir de yancıları var ki, CHP’ye bile rahmet okutuyorlar. İP’in zikzaklarına kendi içindekiler bile tahammül gösteremedi. Parti kurucusu, milletvekili, teşkilat üyesi sıfatları ile istifa edip gidenlerin söyledikleri yenilir, yutulur cinsten değil. Bizim dışarıdan görüp dile getirdiklerimizin ne kadar haklı ve doğru olduğu belgelendiği gibi, çok daha fazlasının olduğunu, İP’in ucunun hangi karanlık mahfillere uzandığını ibret verecek biçimde anlatıyorlar. Pandemi sebebiyle verilen çözülme arasının yeni sezonla birlikte daha da hızlanmasının kaçınılmaz olduğunu anlamak için kâhin olmak gerekmiyor.

SEROK AHMET EVLERE ŞENLİK

AK Parti eskilerini de elbette unutmuyoruz. Özellikle CHP-HDP ortaklığına can simidi olmuş durumdalar. Bu kirli ortakların tükenen ümitlerini bir nebze de olsa, yeniden yeşerttiler. Hele bir “Serok Ahmet” var ki, evlere şenlik. Sanki bu millet ne olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini, bu ülkenin başına hangi belaları açtığını ve bu yüzden de azledilip kapı önüne konulduğunu hiç bilmiyor. Her sözü tükenmişliğin, çaresizliğin ve bu ruh haliyle duyulan öfkenin vahim bir tezahürü. Bugüne kadar hangi söylediği yerini bulmuş, hangi yaptığı isabet sağlamış ki, bundan sonrası için de ölçü olsun. Bir hafta içinde Emevi Camii’nde namaz kılamadık, ama kendi toprağını bırakıp kaçmakla övünen bu muhteremin makam ve mevki işgal etmesinden kurtulduk. Şimdi o koltukların özlemi ile yanıp tutuşması ve sonra da kızgınlıkla hücuma geçmesi sadece ve sadece kendini ele vermekten başka bir sonuç doğurmuyor. CHP’nin Gül’lü, Babacan’lı yeni yancılarının durumu da aslında Davutoğlu’ndan farklı değil. Eskiyip tükendikleri için siyasetten çekilmek zorunda kalanların, kendilerini “deva veya gelecek” diye takdim etmesi eğer bir komedi değilse, siyasi pişkinliktir.