İHANET, BEDELİNİ HER ZAMAN ÖDER! İZMİR’DE BİR PAPAZIN HAZİN HİKÂYESİ (3)

Yunanistan’ın İzmir’i ilhak amacı, Sevr Antlaşması’nın imzalanması sonrasında su yüzüne çıktı. İzmir’de, Yunanistan’ın hazırlayıp, Milletler Cemiyeti’nin onaylayacağı bir seçim kanunu ile bölgesel bir meclis oluşturulacak ve bu meclis, 5 yıl sonra İzmir ve çevresinin Yunanistan’a katılmasını sağlayacaktı.

YUNAN İşgal ve İlhak Düzeninin Siyasi ve İdari Boyutu: 15 Mayıs’ta İzmir’i işgal eden Yunanlılar kısa sürede işgali İzmir ve çevresine genişlettiler. Amaçları işgal değil ilhak olan Yunanlılar askeri örgütlenmeler dışında sivil örgütlenmelere de başladılar. 21 Mayıs 1919’da İzmir’e gelerek göreve başlayan Yunan Yüksek Komiseri Stergiadis, Yunan Konsolosluğunda kendisine bağlı ve içinde içişleri, dışişleri, eğitim, bayındırlık, gümrük, ekonomi, iaşe, muhacirler, haberleşme, tercüme, hukuk müşavirliği gibi kurumları barındıran 14 büro oluşturdu. Bunlardan İslam işleriyle uğraşan büronun başına, önceden Drama Valiliği yapmış, Giritli bir Müslüman olan Ali Naibzade’yi getirdi.

Sevr Antlaşması’nın imza edilişine kadar örtülü bir şekilde devam eden ilhak hazırlıkları, antlaşmanın imzalanması sonrasında su yüzüne çıktı. İlgili maddelere (“Dördüncü Kısım: İzmir” başlığı altında Madde: 65-83) göre, İzmir ve çevresi, söz oyunlarıyla güya Osmanlı hâkimiyetinde ve fakat Yunanistan yönetiminde olacaktı! Mesela 69. Madde şu şekildedir: “İzmir şehri ile altmış altıncı maddede musarrah (açığa kavuşturulan) arazi, hakimiyet-i Osmaniye (Osmanlı egemenliği) altında kalacaktır. Maamafih Türkiye İzmir şehri ile arazi-i mezkûre (belirtilen arazi) üzerindeki hukuk-ı hâkimiyetinin icrasını (egemenlik haklarının uygulamasını) Yunan hükümetine devredecektir. Bu hâkimiyete alâmet olmak üzere Osmanlı sancağı daimî surette şehrin haricî bir istihkâmı üzerine keşide edilecektir (çekilecektir). Bu istihkâm başlıca düvel-i müttefika (müttefik devletler) tarafından tayin edilecektir.”

83. MADDE NE DİYOR?

İzmir’de Yunanistan’ın hazırlayıp, Milletler Cemiyeti’nin onaylayacağı bir seçim kanunu ile bölgesel bir meclis oluşturulacak ve bu meclis beş yıl sonra İzmir ve çevresinin Yunanistan’a katılmasını sağlayacaktı. Konuyla ilgili 83. Madde şöyledir: “İşbu muahedenin (antlaşmanın) mevki- i icraya vaz’ından (yürürlüğe girmesinden) itibaren beş sene müddet mürurunda (geçince) yetmiş ikinci maddede musarrah (açıklanan) mahallî parlamento ekseriyet-i ârâya müstenit (oy çoğunluğuna dayanan) bir karar ile İzmir şehri ile atmış altıncı maddede musarrah (açıklanan) arazinin suret-i kat’iyede (kesinlikle) Yunanistan Krallığı’na ilhakını Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) Meclisi’nden talep edebilecektir. Meclis tayin edeceği şerait (şartlar) dairesinde evvel emirde (öncelikle) ârâ-yı ahaliye (halk oyuna) müracaat edilmesini talep edebilecektir. Keyfiyet-i ilhak fıkra-i ânifenin (önceki fıkranın) tatbik ve icrası dolayısı ile Türkiye’nin altmış dokuzuncu maddede musarrah (açıklanan) hakk-ı hâkimiyetine hitam (son) verecektir. Türkiye bu takdirde İzmir şehri ile ve altmış altıncı maddede musarrah (açıklanan) arazi üzerindeki bilcümle hukuk ve tasarrufatından Yunanistan lehine olarak feragat ettiğini şimdiden beyan eyler.”

Görüldüğü üzere bu madde, beş yıl sonrasında İzmir ve çevresinin Yunanistan’a katılmasına (ilhakına) zemin hazırlamaktaydı. Yunanistan ve müttefikler temkinli adım atıyorlar, “Enosis”i hemen uygulamaya koyarak Türkleri uyandırmak istemiyorlardı. Enosis ilan edilirse Türk-Yunan savaşı şiddetlenirdi. Bu beş yıllık zaman, Yunanistan ve müttefiklerin ilhak için ortamı hazırlamalarına yarayacaktı. Normalde Sevr Antlaşması’nın yürürlüğe girmesi için ülkelerin meclislerinde onaylanması gerekiyordu. Yunanistan elbette bunu beklemeyecek, Enosis için meşru bir ortam hazırlama çabalarına girişecektir. İşgal sonrası Yunanistan’ın İzmir ve çevresindeki uygulamaları, özellikle Stergiadis’in attığı adımlar, tamamıyla Sevr’in ilgili maddelerinde öngörülen ilhak şartlarını sağlamaya dönüktü.

Yunanistan öncelikle İzmir hükümet dairelerinde çalışan birçok Türk memurun işlerine son vererek, yerlerine Atina’dan gelen Yunan memurlar yerleştirecektir. Elbette, Sevr’den önce ve sonra Vali Kambur İzzet Bey ve Belediye Başkanı Hacı Hasan Paşa gibi, Yunan çıkarlarına hizmet edenler görevlerinden alınmamış, yerlerini korumuşlardır. Bunlardan, Vali Kambur İzzet, vefat ettiği 1920 yılının ilk haftasına kadar İzmir Valiliği görevini yürütmüş, vefatı üzerine yerine Vilayetten Mektubî Ali Saip vekâleten atanmış, arkasından Aydın Vilayeti Valiliğine eski Sadaret Müsteşarı olan Emin Bey getirilmiştir. Evliyazade Refik Bey’in istifa etmesi üzerine yerine 1919 yılı Ocak ayı sonunda Belediye Başkanlığı’na getirilen Hacı Hasan Paşa, “sarsak, aciz, zavallı bir ihtiyardı.” Abdülhamit zamanında sarayın İzmir’deki hafiyesi idi. İşgal yıllarında Yunanlılarla iş birliği yapmış; Türk orduları İzmir’e girmeden önce Yunanlılarla birlikte kaçmış, adı Türk zaferinden sonra yurttaşlıktan çıkartılarak Türkiye’ye girmeleri yasaklanan ünlü “150’likler” listesine konmuştur.

Yunanistan, ikinci olarak, Enosis’in meşruluğunu sağlamak için daha önce Yunanistan’a ve adalara göç etmiş olan Rumların, Aydın Vilayeti’ne getirilmesi için çalışmalara başlamıştır. Stergiadis İzmir’e gelir gelmez her kasabaya birer siyasi temsilci, Çeşme, Karaburun ve Foça ilçelerine ise birer iskân ve muhacirin memuru göndermiştir. Rum göçmenler için Aydın vilayetinde barakalar yapılmasına karar verildi ve bu maksatla Nafia Bakanlığı Aleksos isminde bir mühendisi İzmir’e gönderdi. Rum göçmenler İzmir ve civarına getirilirken, buradaki Müslüman Türk nüfus da göçe zorlandı. Yunanistan ve yerli Rumların baskı, zulüm ve katliamları sonucu Aydın, Nazilli ve Manisa bölgesinden 50.000 Müslüman Türk, Anadolu’nun içlerine göç etmek zorunda kaldı. 1921 Ocak ayına kadar İzmir ve çevresine 126.000 Yunan göçmen getirilip yerleştirildi. Stergiadis bunlara kredi, tohum, tarım araçları dağıttırdı, beslenmelerini temin için Yunan hükümetinden un ve zahire istedi.

Yunan işgal düzeninin ilhakı amaçladığını gösteren en önemli hususlardan biri de memur maaşlarının drahmi olarak ödenmesi idi. Yunanlılar, işgalden sonra vilayette çalışan memurların maaşlarını ve bordrolarını vilayet muhasebe-yi hususiyesine uğratmadan, doğrudan doğruya Fevkalade Komiserlik veznesinden drahmi olarak ödeme yoluna gittiler. Bu doğrudan “bağımsızlık” göstergesi idi. Amacı vilayetteki daireleri “Yunanlılaştırmak” olan bu uygulamaya Osmanlı Devleti diplomatik yollardan itiraz ettiyse de bir sonuç alınamadı.

YARIN: İŞGAL VE İLHAK GÜNLERİNDE HRİSOSTOMOS