Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü, Hatay'da yaptığı binaların yıkılmasıyla yüzlerce insanın ölümüne sebep olan Hikmet Günsay'ın KKTC'den iadesine yönelik iade talepnamesi hazırlayarak Türkiye'ye iade edilmesini talep etti.

Kahramanmaraş merkezli depremlerde Hatay'ın Antakya ilçesinde yıkılan binaların müteahhidi Hikmet Günsay hakkında Hatay 2. Sulh Ceza Hakimliği tarafından yakalama kararı çıkartıldı.

Bu kapsamda Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü tarafından KKTC'den iadesine yönelik iade talepnamesi hazırlanarak Türkiye'ye iade edilmesi talep edildi.

Hatay'da yaptığı binalar yıkılan Özburak İnşaat'ın sahibi Hikmet Günsay'ın ilk belirlemelere göre yaptığı binaların yüzde 25'i yıkılırken, bu binalar arasında Atilla Eren Apartmanı,

Hikmet Günsay Apartmanı, Akademi City, Elçiler Apartmanı, Buket Apartmanı, Alya Apartmanı bulunuyor. İlkokul mezunu olduğu öğrenilen Günsay'ın, 2001 yılında inşaatçılığa başladığı,

2005 yılında Özburak İnşaatı kurduğu belirlendi. Bir röportajında bin 500'den fazla konut yaptığını kaydeden Günsay, çektirdiği reklam filminde ise "en iyi teknolojiyi en iyi malzeme ile buluşturup yaşlanılacak konut yapıyoruz" ifadelerine yer verdi.

"MEĞER 5 MİLYON LİRAYA MEZAR ALMIŞIZ" DİYEREK İSYAN ETMİŞTİ

Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlere Hatay Antakya'da oğlu ile oturdukları apartmanda yakalanan Alev Demirok, enkaz altından kendi çabasıyla kurtulmayı başardı ancak oğlu Ali sağ çıkamadı. Acılı annenin 'Meğer 5 milyon liraya mezar almışız' diyerek isyan etmesi ise yürekleri dağlamıştı.

"O BİR YERDEN ÇIKACAK DİYE UMUTLA BEKLEDİM"

Deprem gecesi yaşananları anlatan Alev Demirok, "O gece saat 2 buçuk gibiydi. Bir ara uyandım, lavaboya gittim, baktım oğlum uyanık. Çok da mutluydu, çok güler yüzlü, elindeki tabletiyle oyun oynuyordu. Sabah okula gidecekti. Sonra uyudu, ben de uyumaya geçtim ve uyandığımda deprem oluyordu. Önce yanımdakini salladım, 'Yusuf, uyan' dedim. Sonra Ali Armanç'a seslendim. 'Anneciğim deprem oluyor, uyan oğlum' dedim. 5-6 kez böyle söyledim,

Yusuf'u da bırakıp gidemedim, çok şiddetliydi. Yüzümüze bir şeyler dökülmeye başladı, sesler geldi ve ben artık çöktüğünü anladım. 6-7 defa 'La İlahe İllallah' dediğimi biliyorum ve gözlerimi kapatıp kendimi küçük oğlumun üzerine attım. Sonra altımız yarıldı ve yere düştük. Yere düştüğümüzde oğlum bana, 'Anne buradan çıkalım. Buradan ışık görünüyor, buradan çıkabiliriz' dedi. Biraz zorlandık ama çıktık.

Sonra ben küçüğünü getirdim ve bir yere koydum. Sonra arkaya, aynı yere gitmek istedim ama yolu bulamadım, çok karışıktı. Öğlen saatinde gittiğimde Ali'nin yorganını gördüm. Zannettim ki yorganı düşmüş. O akıllıdır, kalkmıştır, arkamdan koridora doğru gelmiştir, o bir yerden çıkacak diye umutla bekledim. Çok kötüydü her şey" dedi.

"EN GÜVENLİ DEDİĞİM YERDE OĞLUMUN ÖLÜSÜNÜ ALDIM"

Oturdukları evi sağlam diye aldıklarını ancak oğullarına mezar olduğunu söyleyen acılı anne, "10 yıl önceydi, burası yeniydi, sıfırdı. Buraya 100 bin dolar vermiştim ama en son 4-5 milyon arası fiyatlar söyleniyordu. Bu 4-5 milyon nedir yahu, bunun için mi? Çocuğum ısınsın diye aldığım eve bakın yahu. Ben bunun sözünü de almışım, yakalanacak. Zaten söz verilmese de ben devlet yetkililerine bu anlamda sonsuz güveniyorum. Bir an önce yakalanmalarını istiyorum. Benim zaten iki elim bu dünyada da öbür dünyada da onların yakasında. Ben acılı bir anneyim, ben çok kötü durumdayım, ben artık tükendim. Ben artık yarım bir insanım, ben hayalleri yarım kalmış bir anneyim. Çocuğunuza ısınsın diye ev alıyorsunuz, 100 bin dolar para veriyorsunuz, değeri 4-5 milyon TL diye evde oturuyorsunuz, sağlam diyorsunuz. En güvenli dediğim yerde ben oğlumun ölüsünü aldım" diye konuştu.

Kaynak: Sabah

Editör: Bilge Güler