Mustafa Kemal Atatürk’ün ilköğrenim gördüğü Mahalle Mektebi ve Şemsi Efendi Mektebi ve ardından devam ettiği Mülkiye Rüştiyesi ile Selanik Askeri Rüştiyesi dönemin koşullarında ciddi dini bilgiler veren eğitim kurumlarıydı.

ATATÜRK’TE İSLAMÎ BİLGİ İLE BİRİKİMİN OLUŞUMU VE KAPSAMI-7

Yine dil çalışmalarının bir toplantısında eski bir medreseli olan Konya Milletvekili Naim Onat’ın güya Mevlâna’yı yermek istemesi üzerine Atatürk: “Eğer Mevlâna’yı sizler gibi kavramak gerekseydi, o büyük insanın ruhu dertlenir, biz de belki bir saygısızlık gösterme zorunda kalırdık. Mevlâna’yı ululuğuyla kavrayabilmek için medresenin dar kapısından geçmemiş olmak gerek” demiştir.

Atatürk ölümüne kadar Konya’ya 12 defa gelmiş ve bazı gelişlerinde Konya’da günlerce kalmıştır. Konya’ya her gelişinde Mevlâna Türbesi’ni saygı ve heyecanla ziyaret eden Atatürk, beşinci gelişleri olan 21 Mart 1923’te, dergâhta sema ayinini seyretmiş, bu kültür ve sanat ocağının ileride müze olarak ziyarete açılmasının uygun olacağını düşünmüştür. Nitekim bir yıl sonra Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu çıktığı zaman Atatürk “Mevlâna Dergâhı’nın müze haline getirilmesi” fikrini ortaya atmıştır. Atatürk o günlerde müzenin eşyalarını tespit etmek için Milli Eğitim Bakanlığından üç kişilik bir heyeti Konya’ya göndermişti. Milli Eğitim Bakanı Vasıf Çınar, müze olarak açıldığı zaman halkın buraya akın edeceği endişesini dile getirince Atatürk ona şunları söyledi: “İyi ya! Ben de onu istiyorum. Mevlâna’yı her ziyaret edeni irticanın kucağından kurtarır, inkılâba ve vicdan hürriyetinin safına kazanırız. Mevlâna Dergâhı müze olarak derhal açılmalıdır.” Nitekim kısa bir süre sonra 6 Nisan 1926 tarihinde, Başbakan İsmet İnönü’nün bakanlığındaki Bakanlar Kurulu: “Tarz-ı mimari nokta-i nazarından kıymetli ve etnoğrafyaya müteallik asarı ihtiva eylemesi hasebiyle Konya’daki Mevlâna Tekkesi’nin Müze ittihazı” kararını aldı. 3 Mart 1927 tarihinde de, “Mevlâna türbesi ve Dergâhı Konya Asar-ı Atika Müzesi” adıyla resmen ziyarete açıldı.

ATATÜRK’ÜN ALDIĞI EĞİTİM VE İSLAMİ BİLGİ

Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitim ortamından bahsettiğimiz zaman öncelikle okuduğu okullar söz konusu olacaktır. Aşağıdaki listede kronolojik olarak sıraladığımız şekilde Mustafa Kemal, ilköğretim bakımından iki, ortaöğretim bakımından üç, yükseköğrenim bakımından da bugünkü anlamda ilki lisans, ikincisi lisansüstü olmak üzere iki okulda (toplam 7 okul) eğitim görmüştür:

1. Mahalle Mektebi (Selanik): Mart 1886 (1.5 ay) Babası Ali Rıza Efendi’nin Ölümü: 23 Mayıs 1886 Çiftlik Hayatı, Selanik/Lankaza (4. 5 ay)

2. Şemsi Efendi Okulu (Selanik): 1886-1894

3. Sivil (Mülkiye) Ortaokul (Selanik): 1894 (1 ay)

4. Askeri Ortaokul (Selanik): 1894-1896

5. Askeri Lise (Manastır): 1896-1899

6. Kara Harp Okulu (İstanbul): 1899-1902

7. Harp Akademisi (İstanbul): 1902-1905 Mustafa Kemal’in bu okul yaşantılarına ve buralardaki eğitim-öğretim programları kapsamında gördüğü derslere bakıldığında ciddi ve temel bir İslami kültür birikimi oluşturduğu anlaşılmaktadır. Aşağıda onun eğitim-öğretim yaşantısı süreçlerini sadece bu İslami kültür edinme bakımından ele alacağız.

Atatürk’ün ilköğrenim gördüğü Mahalle Mektebi ve Şemsi Efendi Mektebi ve ardından devam ettiği Mülkiye Rüştiyesi ile Selanik Askeri Rüştiyesi dönemin koşullarında ciddi dini bilgiler veren eğitim kurumlarıydı. Yine onun eğitim aldığı Selanik Askeri Rüştiyesi (Ortaokulu) ve Manastır Askeri İdadisi (Lisesi)nde okutulan dersler arasında; İslam dininin inanç esaslarını konu alan “Akaid- i Diniye” dersi ile değişik bakımlardan öğrencilerin dini-İslami kültürlerini oluşturan “Tarih-i İslam” ve “İlm-i Ahlak” isimli dersler vardır. “Tarih-i Umumi” dersi ile “Tarih-i Osmani” derslerini de bu kapsamda değerlendirmek mümkündür.

İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarında neredeyse her yıl okutulan “Akaid” veya “Akaid-i Diniye” dersleri, “İlm-i Ahlak” dersi ile birlikte Harp Okulunda da okutulmaktadır. Program incelendiğinde, Harp Okulu 3. sınıf ve Harp Akademilerinde artık ağırlığın mesleki-askeri derslere geçtiği görülmektedir.

MAHALLE MEKTEBİ VE ŞEMSİ EFENDİ İLKOKULU

Aşağıda görüleceği üzere öğrencilerin Mahalle Mektebi’ne başlamaları töreni bile Mustafa Kemal’in hangi kültür ortamında eğitim ve öğretim birikimin oluştuğunu bize net bir şekilde göstermektedir.

Bu birikimin sonucunda Atatürk’ün Kur’an-ı Kerim’i tercüme ve tefsir edebilecek derecede Arapça bilgisine sahip olduğu da görülecektir.

Bizim tespitlerimize göre 4 Ocak 1881 Salı günü doğan Mustafa (Kemal Atatürk), 1886 yılının mart ayında beş yaşını tamamlamış ve altı yaşına girmiştir. İlkokula gidecektir. Babası o sırada hastadır. Nitekim yaklaşık iki ay sonra vefat edecektir. İlkokula başlama konusunda anne Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi arasında bir tartışma yaşanacaktır.

Babaya göre daha “muhafazakâr” bir kişiliğe sahip olan ve dindar bir kadın olan Zübeyde Hanım, Mustafa’nın o zamanlar adet olan dualar, ilahilerle harap, geri ve klasik eğitim veren Mahalle Mektebi’ne verilmesini ister. Anneye göre daha “yenilikçi” bir kişiliğe sahip olan ve oğlunu okul hayatı sırasında daima, “adam olmak için okumak, öğrenmek şarttır. Başka çaresi yoktur” şeklinde teşvik ederek, dersleriyle yakından ilgilenen Ali Rıza Efendi ise, Mustafa’nın o zaman yeni açılan ve yeni metodlarla eğitim veren Şemsi Efendi Mektebine gitmesini ister.

Mustafa Kemal, gençlik yıllarına ait hatırlayabildiği “ilk olay” diye bahsettiği bu meseleyi 1922’de şu şekilde anlatır:

“Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey, mektebe girmek meselesine aittir. Bundan dolayı annemle babam arasında şiddetli bir mücadele vardı. Annem, ilahilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine gitmemi istiyordu. Rüsumatta memur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsi Efendi’nin mektebine devam etmeme ve yeni usul üzerine okumama taraftardı. Nihayet babam işi mahirane bir surette halletti: Evvela merasim- i mutade (mutad merasim) ile mahalle mektebine başladım. Bu suretle annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da Mahalle Mektebinden çıktım. Şemsi Efendi’nin mektebine kaydedildim.”

O yıllarda Osmanlı eğitim sistemi içinde Müslüman çocuklarının çoğunluğu ilköğrenimlerini mahalle mekteplerinde yapıyorlardı. Mahalle mekteplerinin tek amacı vardı. O da Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenen kişiler yetiştirmekti. Eğitimin ezbere dayandığı bu okullardaki dil ise öğrenilmesi çok zor olan Arapça idi.

Mustafa Kemal’in “merasim-i mutade” dediği ilahilerle yapılan “Bed-i Elifba” (Elifbaya Başlama) törenidir. O dönemin bütün çocukları bu törenle mahalle mektebine giderlerdi. Yeni elbiseler giydirilmiş ve boynuna, içinde eski elifba ve amme cüzü, hatta Kur’an-ı Kerim bulunan sırmalı çanta takılmış çocuk, evinde hazır olur. Sonra onun da katılacağı eski usul ilkokulun çocukları, sarıklı hocaların idaresinde ve çocuklar ikişer sıra olarak yeni öğrencinin evinin önüne gelirler. Orada yeni öğrenci öne geçirilir. Yeni öğrencinin babası, büyükleri ile de kafileye katılırlar. Evin penceresinden çocuğun annesi ve bütün mahalle kadınları gözyaşları içinde, bu kafilenin evin önünden ayrılışını izlerler. Çocuklarına zihin açıklığı dileğiyle dualar okuyup, çocuklarının ardından üflerler. Sonra bu kafile, önceden belletilen ilahileri söyleyerek, sokaklardan geçer. Halk, iki taraflı onları dualarıyla uğurlar. Nihayet mektebe varılır. Çocuklar yerlerini alırlar. Yeni öğrenci, sarıklı hocanın rahlesi önünde diz çökerek önüne açılan eski usul alfabeden hocanın ona parmağıyla, gösterdiği harfleri tekrarlamak suretiyle heceler ve tören biter.

Sadece Lord Kinross’un eserinde yer alan bilgilere göre Mustafa Kemal, yıllar sonra okula başlayış törenini şöyle anlatır: “Mahalle Mektebi’ne gittiğim sabah annem bana beyaz bir entari giydirmiş, başıma da sırma işlemeli bir sarık sararak süslemişti. Elimde yaldızlı bir dal vardı. Sonra Hoca Efendi, yanında bütün okul çocuklarıyla birlikte evimizin yeşilliklerle bezenmiş kapısına geldi. Duadan sonra anne ve hocaya temenna ederek ellerini öptüm. Arkadan yeni arkadaşlarımın alkışları arasında sevinçli bir alay halinde şehrin sokaklarından geçerek camiin yanındaki mektebe gittik. Oraya vardığımızda da hep bir ağızdan dualar okundu. Sonra hoca beni elimden tutarak çıplak ve kemerli bir odaya götürdü. Kur’an’ın kutsal kelamını oradan bana açıklamaya başladı.” Makbule Hanım’ın anlattığına göre, küçük Mustafa’yı “babası elinden tutarak mektebe götürürmüş...” 

Mustafa Kemal’in, Koca Kasım Paşa Mahallesi’nde ve adının da “Fatma Molla Kadın Mektebi” olduğu ifade edilen, ilkokul eğitimine başladığı bu Mahalle Mektebi’ndeki hayatı ile ilgili olarak daha fazla bilgimiz maalesef yoktur. Fakat onun ilköğrenim dönemi için daha çok Şemsi Efendi Okulu’nda geçtiği anlatılan bir “isyan” olayı vardır. İlk olarak Enver Behnan Şapolyo’nun kaynak göstermeden anlattığı olay, Mustafa ile “sevmediği tek hocası hüsnühat muallimi Çopur Hafız Emin Efendi” arasında şu şekilde cereyan etmiştir: “...Hafız Emin Efendi bütün çocukları yere oturtarak dizlerinde yazı yazdırıyordu. Mustafa (Kemal) buna bir türlü tahammül edemiyordu. Bir gün birdenbire ayağa kalktı. Hocası Çopur Emin Efendi: Niçin oturmuyorsun? Dizlerim ağrıyor! Sana otur diyorum! Deyince... Küçük Mustafa’nın yüzü kıpkırmızı olarak: Oturmayacağım” Diye bağırdı. Hocasının: Bana isyan mı ediyorsun? Demesi üzerine Mustafa Kemal: Evet isyan ediyorum. Der demez, bütün çocuklar da hep bir ağızdan biz de isyan ediyoruz diye bağırdılar. Hoca bu hareket karşısında kabahatini anlayarak meseleyi kapattı.”Kanaatimizce bu olay Mahalle Mektebi’nde yaşanmış olmalıdır. Çünkü aşağıda ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere, Şemsi Efendi yeni açtığı ve yeni metodlarla eğitim verdiği okulunda öğrencileri, “sınıfa burcu burcu çam kokan tahtalardan yaptırarak koyduğu ve bunları ortada öğretmenin dolaşacağı bir boşluk bırakarak iki taraflı yerleştirdiği” sıralarda eğitmekteydi. Öğretmen masası, karatahta, tebeşir ve silginin bulunduğu o zamana göre son derece ileri düzeyde ve çok yeni olan bu okulda yukarıdaki olayın geçmesi mümkün değildir. Nitekim Lord Kinross da bu isyan olayının “Mustafa Kemal’in Şemsi Efendi Okuluna gitmeden önce kısa bir süre devam ettiği Mahalle Mektebi’nde cereyan ettiğini ve bunun üzerine de Babası Ali Rıza Efendi’nin oradan çocuğunu alarak Şemsi Efendi Okuluna naklettiğini” yazmaktadır. Makbule Atadan’ın hatıralarında, “Ağabeyinin Mahalle Mektebi’nde bir buçuk ay kaldığından ve gayri memnun olması üzerine de babasının teşebbüsü ile oradan alındığından” bahsetmesi de; hem olayın Mahalle Mektebi’nde geçme ihtimalini, hem de küçük Mustafa’nın bu okuldan alınarak Şemsi Efendi Okuluna verilmesinin nedenini açıklamaktadır.

YARIN: ATATÜRK’ÜN DERSLERDE ALDIĞI NOTLAR