Hukuk literatüründe, Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.190 gereği herkesin bildiği bir kavram vardır; “Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır.” Bu anlamda karine; bilinen bir olgudan bilinmeyen bir olguya ulaşmasını sağlayan emarelerdir. Günümüzde Ermenilerin kendi kendilerine bir “karine” yarattığını ve buna inandığını görüyoruz. 24 Nisan 1915’te Ermenilerin sırf ülkeden çıkarıldığı bilgisine sahip olanlar, Ermenilerin soykırıma uğradığı olgusuna inanmış ve kendilerine yakın Batılı ülkeleri de inandırmış durumdadırlar. Bilinen olgu; sınır dışı edilmeleri, bilinmeyen olgu; soykırıma uğramaları… Tehcir Kanunu ile Ermenilerin ülkemizden çıkarılması bilgisi, onların soykırıma uğradığı gibi bilinmeyen bir duruma karine olamaz.

Böyle bir karine yaratılmasının mümkün olmaması sebebiyle Ermeniler yeni bir iddia ortaya atmış sayılacaklarından ötürü; İDDİA EDEN, İDDİASINI İSPATLA MÜKELLEFTİR! Eğer Hukuk nezdinde yeni bir iddia ortaya atılıyorsa bu iddia Uluslararası Mahkemeler önünde bizzat ispat edilmelidir. Eğer bir soykırımdan bahsediliyorsa; bu durum lobilerle, Parlamentolarda değil, Hukuk önünde kanıtlanmalıdır! Kendi taraftarlarınızla algı yaratarak değil! Aksi takdirde altı dolu olmayan sözler, sadece TÜRK DÜŞMANLIĞININ ALTINI ÇİZECEK ve ne toplum nezdinde ne de Hukuk düzeninde hiçbir anlam ifade etmeyecektir!

Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı Devleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde; Osmanlı Arşivlerine, TBMM Zabıtlarına göre yüz yıllarca Türk Milleti’nin hakimiyetinde yaşayan Millet-i Sadıka olarak nitelendirdiği Ermenilere Tarihte en fazla dini ve ticari alanda hak tanıyan millet TÜRK MİLLETİDİR. Nitekim, Türk Tarihçimiz Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU Hocanın belirttiği gibi; “1915’te öldü denilen Ermeniler, Türkiye’de Kürt olarak yaşıyor. İran’daki Kürtler Irak’a saldırmıyor. Suriye’deki Kürtler Suriye’ye saldırmıyor. Bize saldıranlarda Kürtler değil Kürt kimliğine bürünmüş Ermeni, Yahudi ve Haçlılardır.”

Tekrardan ifade etmek gerekir ki, soykırım iddiaları için tarihe bakmak, arşivleri karıştırmak, Doğu Anadolu’daki Ermenilerin toplu Türk köyü katliamlarına bakmak, ardından Uluslararası Adalet Divanı’na ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne başvurmak gerekmektedir. Bu siyasetin değil Tarihin ve Hukukun işidir. Parlamentolarda, AB’de konuşmanın hiçbir yararı da yoktur. Kaldı ki; en ağır soykırımı yaşayan milletlerden biri de biziz. Ermenilerin genetik kodlarındaki hastalıklı yapı, ülkemizin doğusunda zaman zaman kendini göstermiştir.

Kazım KARABEKİR Paşa’nın bizzat kendisinin dile getirdiği üzere; 16 Mart 1918’de; “Alaca Köyü’nde cenazeler, insanın aklını oynatacak bir haldeydi. Bütün çocuklar süngülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Çivilere asılmış ciğerler ve kalpler görülüyordu. Bütün bunlar, Erzurum’a atılmaya ve oradaki zavallılara yardıma beni mahkum etmiştir.” Sözleri TÜRKÜN HAFIZASINA KAZINMIŞTIR!

Bilge Liderimiz Sayın Devlet BAHÇELİ; "Ermeni çeteleri Ağustos 1914 ile Mart 1916 arasında 124 bin Müslüman Türkü katletmiştir. İlerleyen yıllarda Anadolu'da bir Ermeni Mezalimi yaşanmıştır. Ermeni lobilerinin amacı açıktır. ABD'de de bu kirli amaca çanak tutmaktadır. 1915 tehcir kararına, devlet bürokrasinin en kilit noktasında görev alan, kucak açılan, kardeş görülen bir topluluğun düşmanla işbirliği yapması sonucunda ihtiyat duyulmuştur. Bu karar doğrudur. Bu karar meşrudur bugün olsa yine aynısı sonuna kadar uygulanmalıdır." İfadelerini kullanmıştır.

24 Nisan’ı sözde katledilen Ermenileri anma günü ilan eden Fransa’nın mebusu Sonia Krimi 2019 yılında katıldığı NATO seminerinde; kendi tarihlerine, Cezayir ve Ruanda’da masum insanlara yaşattıklarına bakmadan devletimize karşı; büyük bir ulusun tarihini tüm karanlık yanlarıyla kabul etmesi gerektiğini, 1915 tarihinde yaşananlardan dolayı Osmanlı İmparatorluğu’nun sorumlu olduğunu ifade etmiştir. Buna karşı Ö.D. Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt ÇAVUŞOĞLU tarihe geçecek bir konuşma yaparak; Fransızların ellerindeki kısıtlı bilgiyle, böyle bir kanıya varmalarının tek nedeninin popülizm olduğunu, tarih hakkında karar verme yetkisinin kendilerinde olmadığını, bunun ancak görüş yerine geçebileceğini ve Fransa’nın başka bir devleti soykırımla suçlayacak son devlet olduğunu ifade etmiştir!

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ABD Başkanı Joe Biden’in Ermeni Soykırımı iddialarını kabul ettiği konuşmasına binaen; “Ermenilerin Türkleri katlettiği Türklere ait toplu mezarlar vardır ama hiçbir yerde Ermenilere ait toplu mezara rastlayamazsınız. Çünkü böyle bir hadise yaşanmamıştır. Coğrafyamızda bir asırdan daha uzun süre önce yaşanan olaylar hakkında hakikatlere aykırı konuşan ABD Başkanı, elinde belge varsa buna göre konuşmalı aksi takdirde susmalıdır.” İfadelerini kullanmıştır.

Dışişleri Bakanımız Sn. Hakan FİDAN’IN belirttiği gibi; “Bazı radikal çevreleri memnun etmek amacıyla 1915 olayları hakkında yapılan tek taraflı açıklamaları reddediyoruz.”

Ermeni Asıllı Türk araştırmacı yazar Levon Panos DABAĞYAN’A göre; “Bir Türk Ermenisi olarak ve de bir tarihçi kimliğiyle söylüyorum; Türkler, Ermenilere asla soykırım yapmamıştır! Türkler soykırım yapsaydı ben şu anda burada olmazdım” ifadelerini kullanarak hakikati bir kez daha gözler önüne sermiştir.

ÜLKEMİZİ ULUSLARARASI HUKUK, HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, DEMOKRASİ GİBİ KAVRAMLAR ÜZERİNDEN YARGILAMAYA ÇALIŞAN İNSANLIK EMARELERİNİ KAYBETMİŞ BATILI DEVLETLER; İDDİALARINI İSPAT İÇİN UAD’YE BAŞVURMALIDIR. Osmanlı Arşivlerinde bulunan çok sayıda belge, tehcir uygulaması sırasında, sorumluların göç ettirilenleri korumak için uymaları gereken talimatları içermektedir. BU KANITLAR SAYESİNDE ERMENİLER TÜRKLERİN SOYKIRIMDAKİ ÖZEL KASTINI HUKUK NEZDİNDE BİR ÖMÜR İSPAT EDEMEYECEKLERİNDEN ÖTÜRÜ İDDİALARI SADECE BİR YALANDAN İBARET OLARAK VİCDANLARDA YERİNİ BULACAKTIR!