Takım büyük bir hız ve kalabalıkla ceza alanına girmiş. Top Babel’de. Tribünler topun ve oyunun hızına ve heyecanına kaptırmış, ayağa kalkmış. Ve Hollandalı, ceza alanı içinde, durdu… Evet durdu. Tribünler sustu. Herkes durdu. Babel, topu bir sağına, bir soluna çekti. Atarmış gibi yaptı, geri baktı, öne baktı. Ve ceza alanında ‘duran, hareketsiz’ oyuncu kalabalığına gönderdi.

Şimdi denebilir tabi, oysa maça ne kadar hızlı başladık. Şut attık. Pozisyon ürettik. Her zaman olduğu gibi, erken ve şanssız bir gol yedik. Sonrasında saldırdık. Şut attık, direkten döndük. Hakem penaltımızı vermedi.

İkinci yarıya da Babel ile sahaya çıktı Galatasaray . Üstelik ilk yarının en istekli, en arayan genç Kerem oyundan alınırken… Eğer, Kerem sakatlanmadıysa, bu değişiklik, Fatih Terim’in genç oyuncuya ‘Marcao kafası’ olmuştur.

Çok hızlı başladı ikinci yarıya Sarı Kırmızılılar. Van Aanholt’un müthiş vuruşu erken gole dönüştü. Sonrasında Diagne ikinci kez direği buldu. Yine pozisyonlar ve saldırı sürdü.

Galatasaray’da genç enerjiyi yönlendiren ‘farklı’ Feghouli, oyunu sağ tarafa yıktı. Sarı Kırmızılar, ayağına gelen her topu iki üç kez dürtmeden oynamayan, oyunu soğutan Babel’in tarafını unutunca rakibi sıkıştırdı. Rakip şaşkınlıkla kendini vurdu.

Onbeş dakikalık hızlı ve enerjik başlangıçla öne geçen Galatasaray, rakibin oyuna yaptığı müdahale ile saldırganlaşmasıyla savunmaya yaslandı. Ani atak ara aradı. Galatasaray’da bu hızı ve enerjiyi yaratan Terim’in Barış’ı oyuna almasıdır. Kabul edilip, usta hoca alkışlanabilir. Ancak, bu takıma bu kadar enerji ve hız verirken, el freni Babel’i neden oyunda tuttuğunu sormak da gerekir. Kendi yavaşlığı ortaya çıkmasın diye sürekli takımı durduran Hollandalının, ancak oyunu soğutma görevini üstlenebilir. Yoksa Galatasaray, belli ki her geçen hafta temposunu ve hızını bulmaya başladı. Yenilerin de girmesi farklılık yaratacaktır.