Katil İsrail, yerleşim alanlarını rastgele vurdu, yetmedi.

Güneye gidin dediği sivilleri yollarda bombaladı, yetmedi.

Bu sefer dünyanın en aşağılık işini yaptı.

Çıkardığı her türlü engele, zorluğa rağmen hasta ve yaralıların tedavisinin sürdüğü Baptist hastanesini vurarak 500 insanı biçti.

Vurulan hastanenin bahçesi İsrail yönetimine rağmen çocukluklarını yaşamaya çalışan Gazzeli çocuklarla doluydu.

Hastane odalarında İsrail’in tüm kıyıcılığına rağmen bir hastaneyi bombalayacak kadar ileri gidemeyeceğini düşünenler uyuyordu.

Siyonistler cinayet beyannamesini biçare bebeklerin yüzüne okurken “Bakmayacağım” diye kendimi şartlandırdığım görüntülerin içinden çıkamıyorum.

Bu acıya tanık olmanın içimi nasıl kavuracağını bilmeme rağmen, sanki çaresizliğin diyetini kendime kesmek istercesine defalarca bakıyorum.

Eli kolu bağlı olma duygusu bilincimi tümüyle ele geçirirken, odasında uyuduğunu bildiğim çocuklarımı vurulan hastanenin enkazında arıyorum.

Hangisi benim diye bakıyorum. Hangisi değil ki?

Küçücük elleriyle bedenindeki şarapnel parçasını çıkarmaya çalışan çocuk kimindir?

Son nefesini vermek üzere olan kardeşinin kelime-i şahadetine eşlik eden çocuk kimindir?

Kızıla boyanmış parmaklarının sıkıca kavradığı ekmek parçasıyla dünyadan ayrılan çocuk kimindir?

Dünyayı yönettiğini zannederken kötülüğü, caniliği, zorbalığı yönetenlerin koltuk çıktığı bu kan deryasına kurban giden çocukların hepsi bizimdir.

İsrail dünya devletlerinin gözetimi altında kıyımlarına kıyım ekleyen insan öğütücü bir canavardır.

Görevi dünyaya barış getirmek olan uluslararası kurum ve kuruluşlar bu canavarı sessizlikleriyle besleyen yardım ve yataklık örgütleridir.

ABD, İngiltere, Almanya, Fransa gibi söz sahibi devletler İsrail’in uygulamaya koyduğu bu toplu cinayetin, bu soykırım senaryosunun yapımcı ve yönetmenleridir.

12 gündür Filistinli sivilleri avlayan terör devleti İsrail ardındaki müttefik desteğine, geri kalan dünyanın da sükûtuna güvenerek zalimliğin en uç noktasına kadar tırmanmıştır.

Gazze’de öyle bir eşikten geçilmiştir ki artık çözüm üretmeyen laflarla günü kurtarmaya çalışan herkes bardaktan taşan zorbalığın serbestçe dolaşımına olur vermekten başka bir amaca hizmet etmemektedir.

Siyonizm’in kanlı dişleri gırtlağımıza dayanmadan dünyayı ayağa kaldırmazsak, “Bu topraklar bana vadedildi” yobazlığı çok yakında bizim de hudutlarımızın içine dalacaktır.

Bugün “Filistin diye bir meselemiz yok” diye gürültü çıkaranlar Filistinlilerin derisini yüzen seri katilin yarınki kurbanları olacaktır.

İçerisinde çocukların ve masumların ölmediği bir dünyayı baştan yaratmaya sudan, ekmekten daha fazla ihtiyacımız vardır.

Oysa biz fenalıkları kader kisvesiyle geçiştirmeyi yazısız bir kuralımız haline getirmişiz. Çaresizliğimizi itiraf edemediğimiz her mevzuyu kader diye bir kenara koyuyoruz.

Fakat kader, arkasına gizlenerek kötülükleri göz ucuyla izleyebileceğimiz bir duvar değil. Yazgısı Filistin’de dünyaya gelmek olan bir mazlumun, insanlığın bakışları altında nüfustan düşürülmesi gerçekte onun kaderi değil. Bu zulme sebebiyet veren ve dur diyemeyen herkesin suçu.