Türkiye’nin kabuğunu kırmasının sadece bir ironiden ibaret olduğunu düşünenler; yakın tarihimizde yaşanan gelişmeleri ellerine aldıkları kabuklu yemişlerle koltuklarına uzanarak dizi filmi gibi izleyen ve her şeyi tesadüfle açıklayan hantal seyircilerden başkaları değildir.

Ki bu seyirciler çok kısa bir süre önce de darbecilerin tanklarının önünden sessizce geçip kurulduğu koltuklarından işgal girişimini izleyen tiplerin aynısının tıpkısının fotokopisidir.

Bunların ağzından her fırsatta “Büyük Ülkeyiz” cümlesini duymanıza rağmen, ülkemizin yaptığı az miktardaki saman ithalatını büyüterek sapla samanı karıştıklarına şahit olursunuz. Büyüklüğümüzün sırrını küçüklüğümüze borçlu olduğumuzu veciz bir tavsiye olarak vermeleriyle ünlü kişilerdir bunlar.

Bunlara göre Türkiye 780 bin kilometrekareden ibaret ve sadece patates üretebilecek bir ülkedir. Ha, bir de domates, biber, patlıcan… Bir de patlamış mısır aldırlar mı ellerine, değmeyin keyiflerine…

Ekim zamanı siluet halini alan bu şahıslar harman zamanı pay almaya gelince arap atından hızlı davranırlar. Son düzlüğe girildiğinde ise yedikleri samanın ne yerli olduğuna bakarlar ne de ithal olduğuna…

Onlara göre “Büyük Ülke” olmamız için buzdolabı motorundan 4 tekerlekli yürüteç üretmemiz yeterlidir. Zaten fazlasını yapamayacağımıza olan inançları da hamdolsun tamdır. Bir örnek verilecekse coğrafi olarak mutlaka Avrupa seçilmelidir. Ne de olsa medeniyetin beşiği, demokrasinin çekim merkezidir. Onların üstünlüklerine erişmek için 40 fırından fazla ekmek yememiz gerekir. Hem de katıksız!

Öyle efelenmeye, diklenmeye, hakkın olanı istemeye falan kalktığında da karşına ABD’den önce ilk bunlar dikiliverir. “Sen ne yapıyorsun arkadaş! ABD sana yaptırır mı” diye de tembihlerler. İngilizler zaten gizli efendileridir. “Her şeyi önceden bilirler ama hissettirmezler.”

Bunlara göre bizim “büyüklüğümüz” kendimize yetecek kadarla sınırlıdır. Öyle ihracat yapmak, diplomatik çemberi genişletmek, uluslararası ortak üretim projelerine katılmak falan bizim harcımız değildir. “Yahudiler bize fırsat mı verir?”

Yanılıp yenilip sakın “operasyon”, “harekât” falan gibi kelimeler kullanmayın. Hafazanallah bir girdik mi bir daha çıkamaz hale getirirler. Üstelik bu işlerde gözümüz de gönlümüzde olmamalıdır. Karşımızdakiler hem çok güçlü hem de arkalarında bir araba ülke vardır. İşte bunlara göre “Büyük Türkiye” neredeyse dünyanın en güçsüz ülkesidir.

100 yıllık Cumhuriyetimizde üretimi aksamadan devam eden tek şey işte bu tip insan bakiyeleridir. İkinci yüzyılımıza artan, atmaya kıyamadığımız ama kullanmaya da doyamadığımız bu tipler…

Son 7 yılda…

15 Temmuz darbe girişimiyle bir gecede işgal edilmek üzereyken ipten alınan…

Suriye’ye yapılan sınır ötesi operasyonlarla bölgesel oyunu bozan…

Irak’ın kuzeyinde yapılan korsan referandumu yırtıp atan…

PKK’dan DEAŞ’a, DHKP-C’den MLKP’ye kadar birçok terör örgütünün nefesini kesen…

Ahd-ı Milli’yi uyandıran, Misak-ı Milli’yi canlandıran…

Libya’da şühedayı, Mavi Vatan’da gökyüzünü selamlayan…

Karabağ’ın bağrına saplanan hançeri söküp çıkaran…

Karadeniz’in ortasında bayrağımızı dalgalandıran…

Ege’de düşman botlarını batıran…

1963’ten bu yana adada dışlanan Kıbrıs Türkleri için, “Kuzey yok artık ‘Kıbrıs Devleti’ var” sözleriyle mukavemet gösteren…

1947 yılından beri katledilen Filistin halkının haklı davasını tek başına savunan…

Çin zulmü altındaki Doğu Türkistan Türklerinin bir an olsun yanından ayrılmayan…

Savunma sanayiinden yerli otomobile kadar birçok alanda yaptığımız üretimlerle, asrın felaketi sayılacak büyüklükteki doğal afetlere, sellere, orman yangınlarına rağmen yıkılmayan…

Güçlendikçe, sınırları da genişleyen bir ülke…

“Büyük Türkiye.”