“Havariler Konsili'nden sonra gerçekleşen 325 tarihli İznik Konsilinde Baba'nın ve Oğul'un; 381 yılında İstanbul Konsilinde ise Kutsal Ruh'un Tanrılığı karara bağlanmıştır.”

Yukarıdaki bilgi teslis inancının Hristiyanlar tarafından kabul tarihini gösteriyor. 325 tarihinde İznik’te toplanan Hristiyan din adamları Hz. İsa’nın Tanrı’yla bir ve aynı kişi olduğunu karara bağladılar. Daha sonra buna bizim Cebrail (as.) olarak andığımız Kutsal Ruh’un Tanrılığı eklendi.

Bizim dini değerlerimize tümüyle aykırı bir inanç olan teslis düşüncesi CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat’ın son çıkışıyla siyasi literatürümüze giriş yapmaya hazırlanıyor.

İstanbul’a il başkanı olmak için çırpınan Cemal Canpolat birçok CHP’linin gözünde nefret objesi haline gelen Kemal Kılıçdaroğlu’na yaranmak, Kılıçdaroğlu’na Atatürk ismi üzerinden koruma kalkanı oluşturmak maksadıyla “Kılıçdaroğlu’nun oturduğu koltuk, Mustafa Kemal’in oturduğu koltuktur. Kılıçdaroğlu’na saldırmak, Mustafa Kemal’e saldırmaktır" sözlerini kullandı.

Şu halde Cemal Canpolat’a göre CHP’de lider değişimi isteyenler, bu minvalde Kemal Kılıçdaroğlu’na çeşitli eleştiriler yöneltenler, Atatürk’ü eleştirmiş sayılmamak için Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığına koşulsuz itaat etmek zorundadır. Cemal Canpolat’ın bu yağ damlayan ifadeleri kendisine taraftarlar bulması halinde CHP’nin yeni inanç sistemi haline gelebilir. Gerçi teslis, üçleme demektir. Ama Cemal Canpolat gibilerde bu gayret olduğu sürece İsmet Paşa’yı da denkleme katmaları ve kutsal üçlemeyi tamamlamaları yakındır.

Cumhuriyeti kurmakla övünen siyasi partinin geldiği akli seviyeyi görüyor musunuz? Cemal Canpolat "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır" diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin kimlerin elinde kıvrandığını bir kez daha gösteriyor. Dinin siyasallaşmasını diline dolayan bir partide kişileri putlaştıran sapkın bir fikir hiçbir bariyerle karşılaşmıyor.

Cemal Canpolat’ın açmış olduğu bu mümbit tartışmaya Kemal Kılıçdaroğlu’yla Atatürk arasındaki sayısız farktan gelişigüzel bir demet sunarak, birincisinin kurucu ve milli, ikincisinin yıkıcı ve gayri milli siyasetini kanıtlayan örneklerle girmek mümkündür. Fakat ben o niyette değilim.

Zaten Kemal Kılıçdaroğlu’nun da Mustafa Kemal Atatürk’le bir tutulmaktan pek hoşlanmayacağını, Atatürk’e “kefere Kemal” diyenleri milletvekili yapmasından, üniter cumhuriyetin düşmanlarına CHP’nin kapılarını sonuna kadar aralamasından, en yakın örneğiyle Atatürk’e hakaret eden Disney Plus’a karşı ölü taklidi yapmasından biliyoruz.

Geçtiğimiz hafta Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafıyla edepsiz hareketler sergileyen 17 yaşındaki serserinin yaptığını anımsayacak olursak, bu açıkça suçtu. Kimse de çıkıp “Bu hareket bir suç değildir” demedi. Peki Atatürk’ün adını siyasi istismarlarla kalbura döndüren şu CHP’lilerin yaptıklarının bir cezası var mı?

Bazı söz ve davranışlar manalarında taşıdıkları hakaret yüklü anlamlara rağmen hakaret tanımı içerisine girmiyorlar. CHP İstanbul İl Başkan Adayı Cemal Canpolat’ın “Kılıçdaroğlu’nun oturduğu koltuk, Mustafa Kemal’in oturduğu koltuktur. Kılıçdaroğlu’na saldırmak, Mustafa Kemal’e saldırmaktır” cümlesi de hakaret kapsamına girmeyen hakaretlerdendir. Siyasi heybeyi doldurma uğruna Türk milletinin ortak değeri olan Atatürk’e küfretmektir.

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyet’inin 100 yaşına girmesine çok az kalmıştır. CHP ise İznik Konsilinin tertip edildiği 1700 yıl öncesine doğru yol almaktadır…