SORULARLA ATATÜRK’ÜN MANEVİ DÜNYASI VE İSLAM’A HİZMETLERİ -10-

Türkçe Hutbeler isimli kitabın içinde metinleri bulunan toplam 51 hutbenin konu başlıkları incelendiği zaman genç cumhuriyetin, İslam’ın kaynaklarından halka öğretilmesi için ve halkın bireysel ve toplumsal ihtiyaçları konusunda bilgilendirilmesi için ne kadar hassasiyet gösterdiği anlaşılmaktadır.

HUTBENİN Türkçe okunması konusunda kararlı olan Atatürk bir gün Rıfat Börekçi Hoca’ya şöyle der: “Hocam! Camilerimizde okunan hutbelerden milletimiz tam aydınlanıyor mu? Senden istediğim, ayetlere dayanan bir hutbe kitabının hazırlanması. Çünkü bizim dilimiz Türkçedir. Okunan hutbeler de siz daha iyi bilirsiniz ki Arapça aktarılmaktadır. İyi anlaşılması için açık bir Türkçe ile vatandaşımıza seslenilmesini istiyorum. Bu büyük milletin diniyle, kültürüyle daha iyi büyüyeceğine inanıyorum. Yalnız dinimiz bilginin ışığında, müspet ilimler yolunda ele alınmazsa vatanımız ve milletimiz için bir felakettir. Rıfat Börekçi cevaben şunları söylemiştir: Paşam! Tespitinizin çok büyük ve önemli olduğuna inanıyorum. Nelere değinmemiz gerektiğine bu çalışmayla birlikte karar verelim.” Bunun üzerine Atatürk ve Rıfat Börekçi Hoca aşağıda tamamını başlıklar halinde vereceğimiz 51 adet hutbe konusu belirlediler. 25 Şubat 1925’te TBMM’de bir grup milletvekili hutbelerin Türkçeleştirilmesini gündeme getirmişlerdi. Daha sonra beş uzmandan oluşan bir komisyon çalışmalara başladı. Muhtemelen Atatürk ve Rıfat Börekçi’nin konularını belirlediği hutbe metinlerini oluşturmak için toplanan komisyon bu çalışmayı 1926 yılı sonunda tamamladı. Diyanet İşleri Başkanlığına 58 örnek hutbe sundular. Rıfat Börekçi hutbelerdeki Kur’an ve hadis metinlerinin Arapça, nasihat bölümlerinin ise Türkçe olmasını istemişti.

Hazırlanan bu hutbe metinleri 1927 yılında Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi’nin “Önsöz”ü ile “Türkçe Hutbeler” ismiyle yayımlandı. Rıfat Börekçi Hoca kitaba yazdığı Önsöz’de, cuma namazının mahiyeti ile hutbenin esasları ve kuralları konusunda bugün de önem taşıyan şu açıklayıcı bilgileri vermiştir:

“Dinimizin farz kıldığı ibadetler incelenince, görülür ki, Halik’a ibadet etme ve boyun eğme, yaratılmışlara şefkat ve eşitlik gibi ahlaki kurallar ve manevi değerlerden başka, bir milletin olgunlaşması ile ilgili birtakım toplumsal esasları da içermektedir. Cemaatle kılınan namazların yalnız kılınan namazlar üzerine olan erdemi ve üstünlüğü, haftada bir defa cemaatle cuma namazının farz olması, Müslümanlığın yalnız ferdi değil, aynı zamanda sosyal bir din olduğunu da gösterir. Müslümanlıkta cemaatin, cumanın pek büyük önemi vardır. Beş vakit namazı cemaatle kılmak vacip derecesinde olduğu gibi, cuma namazı da farzdır. Cuma namazının farz oluşu: ‘Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın.’ (Cum’a, 62/9). Ayet-i kerimesiyle sabittir. Bu ayet-i kerime gereğince her Müslümanın cuma ezanı okunduktan sonra işini gücünü terk ederek cami-i şerife koşması farzdır. Özrü yok iken cuma namazını terk edenler hakkında çok şiddetli korkutma vardır: ‘Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın.’ (Cum’a, 62/9). Ayet-i kerimesindeki ‘zikrullah’ (Allah’ın anılmasını) fıkıh âlimlerinin ve Kur’an’ı hakkıyla tefsir eden âlimlerin çoğuna göre hem hutbeyi, hem de cuma namazını kapsar. Namaz, zikrullahı kapsadığı gibi hutbe de zikrullahı içerir. Bu yönüyle ikisine de ‘zikir’ denmiştir. Bundan dolayı cuma namazı nasıl farz ise cuma hutbesi de öylece farzdır. Farz olan hutbe okunmadıkça namaz düzgün değildir.

Hutbenin esasları ve kuralları şunlardır:

Öğle vakti girdikten sonra ve cuma namazından evvel okunmak, 

‘Elhamdülillah’ cümlesiyle başlamak,

Ulu ve Yüce Zat hazretlerinin (Allah’ı) ilahlığına layık biçimde yüceltmek,

Vahdaniyet-i bari (Cenab-ı Hakk’ın birliğine) ve Hazret-i Peygamber’in risaletinin (Peygamberliğinin) doğruluğuna şehadet eylemek,

Resul-i Ekrem Efendimiz Hazretlerine salat ü selam, 

Takva ile vasiyet,

Öğüt ve nasihat,

Hutbeyi ikiye ayırıp birinci hutbede ayet-i kerime okumak,

İkincisinde Allah’a hamd ve Resulüne salat ü selamdan sonra Müslümanlara dua etmektir. Hutbelerin pek uzun olmaması da lazımdır. Aleyhi’s-salatü ve’s-selam efendimiz durumun gereğine göre hutbe söylerdi. Bununla beraber bütün hutbeleri ortalama bir halde bulunurdu. Hatta bir hadis-i şerifinde:

‘Bir adamın namazı uzatması ve hutbeyi kısa okuması zekâsının, dini hükümleri bildiğinin delilidir. Buna göre namazı uzatınız, hutbeyi kısa yapınız.’ buyurmuştur. Sözün özü, bu hususta Efendimizin yaptıkları gibi, hikmet ve maksada göre hareket olunur. Hutbe duruma, zamana, sebep ve olaylara göre bazen kısa bazen de bir dereceye kadar uzun olabilir. Buraya kadar vermiş olduğumuz açıklamadan anlaşılacağı üzere hutbeler de zikrullahı (Allah’ı anmayı) içeren bir ibadettir. Bununla beraber İslam ehlinin, Müslüman cemaatin gözünün açılmasına vesile olacak öğütleri de içerecektir. Hutbede bir de öğüt kısmı bulunacak ve öğüt kısmında durumun gereklerine göre, halka, dünyada ve ahrette muhtaç oldukları şeyler açıklanacak, hükümler ve İslami yollar kendilerine anlatılacaktır. O halde hutbeler hangi lisan ile okunmalıdır ki esaslarına ve kurallarına uyulmuş ve bununla beraber dine uygunluğundaki hikmet de belirmiş olsun! Hutbenin tamamen Arapça okunması, hutbelerdeki öğütlerden yararlanmak isteyen; ama Arapça bilmeyen Müslümanların bu bir dindara yakışır emelinin gerçekleşmesine imkan vermemektedir. Ondan dolayı hem İslam’ın yüce mezheplerine ve gün boyu Müslümanların arasında geçen uygulama birlikteliklerine muhalefet etmemek, hem de temenni edilen gayeyi elde edebilmek için hutbelerin zikrullah, salat ve selam gibi kuralları içeren kısmı dini lisan olan Arapça ile yerine getirilerek hutbe kuralları tamamlandıktan sonra öğüt kısmının memleketimizde Türkçe okunması, daha doğrusu okunan ayet-i kerimeler ve hadis-i şeriflerin mealleri Türkçe izah edilmesi uygun görülmüş ve fakat her hatip bu yolda hutbe düzenleme gücünde olamayacağından dolayı hatiplerimize bir rehber olmak üzere dinin kabul ettiği halleri toplamış olarak elli kadar hutbe örneği düzenlenmiştir. Ümit ederiz ki, milletimiz bu tarzdaki hutbelerden faydalanacaktır. Herhalde yardım ve doğruluk yalnız Cenab-ı Allah’tandır. 17 Şubat sene 927 Diyanet İşleri Reisi Rıfat” Türkçe Hutbeler isimli bu kitabın içinde metinleri bulunan toplam 51 hutbenin konu başlıkları incelendiği zaman genç cumhuriyetin İslam’ın kaynaklarından halka öğretilmesi için ve halkın bireysel ve toplumsal ihtiyaçları konusunda bilgilendirilmesi için ne kadar hassasiyet gösterdiği anlaşılmaktadır. Konu başlıkları şu şekildedir:

“1. Çalışan Mükâfatını Görür, 2. Vatan Müdafaası, 3. Tayyare Cemiyeti’ne Yardım, 4. Temizlik, 5. Sağlığın Başı Temizliktir, 6. Temizlik, 7. İman, Amel, 8. Mümin-i Kamil, 9. Namazın Geçerli Hikmeti, 11. Peygamberimiz Efendimizin Ahlakı, 12. Anaya, Babaya İtaat, 13. Anaya, Babaya Hürmet, 14. Evlenmek, Evlat Yetiştirmek, 15. Herkes Kazancına Bağlıdır, 16. İslam Dininde Çalışmanın Kıymeti, 17. Gayret ve Çalışma, 18. Ticaret, 19. Ticaret, 20. Sanat, 21. Ziraat, 22. İnsanlara Hürmet ve Yardım, 23. Öksüzlere Yardım, 24. Öksüzleri Himaye Etmek, 25. Allah’ın, Peygamberin Hayat Verecek Emirleri, 26. Allah’ı Sevmek, Peygambere İtaat Etmek, 27. Ramazan-ı Şerif ve Oruç, 28. Oruç ve Önemi, 29. Kötü Huylardan Sakınma, 30. Kötü Niyet, Merak, Gıybet, 31. Alay, Kötü Söz, Kötü Lakap, 32. Eksik Ölçenler, Yanlış Tartanlar, 33. Dünya ve Ahret İçin Çalışmak, Fesat Çıkarmamak, 34. İkiyüzlülük ve Kıskançlık, 35. Allah’tan Korkmak, İnsanlarla Hoş Geçinmek, 36. Emanete Saygı, 37. İçkinin Fenalığı, 38. İçkinin Fenalığı, 39. İşretin Toplumsal Zararları, 40. Kumarın Fenalığı, 41. Hekim, İlaç, Hastalık, 42. Herkes Yaptığının Cezasını Bulacak, 43. Kardeşlik, Dargınlık, 44. Tevazu, Kibir, 45. Mevlid, 46. Miraç, 47. Kadir Gecesi, 48. Ramazan Bayramı, 49. Kurban Bayramı, 50.Ramazan Bayramı Haftası, 51. Askerliğin Şerefi.”

Hutbenin siyasi ve toplumsal boyutu nedir?

Öncelikle dini bir konu olmakla birlikte hutbenin, siyasi ve toplumsal bir boyutu da vardır. Hutbe, Türk-İslam devlet geleneğinde hükümdarı hükümdar yapan manevi bir unsur idi. Türk devletlerinde cuma hutbesi, bir hâkimiyet sembolü idi. Hutbe hükümdarın hâkim olduğu sahalardaki camilerde cuma namazları sırasında adının, unvanlarının ve lakaplarının zikredilmesidir. Mesela Selçuklu devrinde hutbe okuna cami, vasıtasız hâkim olunan bir ülkede, yani doğrudan merkezden tayin edilen bir valinin idare ettiği ülkede ise, önce Bağdat Abbasi halifesinin, sonra da hükümdarın adı bütün unvan ve lakaplarıyla zikredilir ve kendilerine dua edilir. Hutbe okunan cami vasıtalı hâkim olunan bir ülkede yani bir vasal (bağlı) devlet ülkesindeyse bu takdirde vasal hükümdar, hutbede ancak halifenin ve metbû (bağlı olunan) hükümdarın adlarından, unvanlarından ve lakaplarından sonra kendi adını, unvanını ve lakabını zikrettirebilirdi. Bu yönüyle hutbe Türk-İslam devletlerinde uluslararası ilişkiler açısından da çok önemliydi. Bağlı hükümdar, eğer bağlı olduğu hükümdarın adını hutbelerde okutmaz ise isyan etmiş sayılırdı.

Yarın: Atatürk’ün hazırlattığı İslami kitaplar

BAŞKA TÜRKÇE HUTBELER KİTABI YAYIMLANDI MI?

1927 yılında Türkçe Hutbeler kitabı yayımlanmadan önce 1926 yılında bir başka Türkçe hutbe kitabının daha basılmış olduğunu biliyoruz. İsmi “Hutbe Hocası” olan bu eser, İstanbul’da Ahmet Kamil Matbaası’nda basılmıştır. Yazarı Fatih müderrislerinden İstanbullu Hacı Hayri Efendi olarak bilinen meşhur bir vaizdir. Bu hutbe kitabı Cumhuriyet’in ilanından üç yıl sonra basılmıştır. Bu kitabın 9. Sayfasında yer alan bir hutbe örneğinde, geleneksel Türk-İslam devletlerindeki hutbelere uygun olarak Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Başbakan İsmet Paşa’nın isimlerinin zikredilmiş olduğu görülmektedir: “Ayet, Fecr Suresi, Aziz Müslümanlar, okuduğum Ayet-i Kerimede, Cenab-ı Hak gecelerin seyr ü sefer edeceğini bildirmiştir. Zulmetmesine yemin etmiştir (and olsun fecre). Zulmetlerin (karanlıkların) gitmesi, bir olan Kadir-i Mutlak’ın iradesine vabestedir. Surî ve manevi karanlıkları ancak Allah-ü Tealâ giderir. Bizim için büyük bir nimet olan Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı ve İsmet Paşa’yı ancak Allah yetiştirdi. Onlar ile Türk Müslim topraklarını, aydın ve temin etti. Harp planlarını hazırlamayı o arslanlara nasip etti. Binaenaleyh, onlara o şecianede teşekkür, Allah-ü Tealâ Hazretlerine teşekkür etmektir. Türkiye Cumhuriyeti dünya durdukça dursun, Cenab-ı Hak Gazi Mustafa Kemal Paşamızı ektar-ı maneviye ve maddiyeden masun ve mahfuz eylesin.”