6 Şubat deprem felaketinin üzerinden 6 ay geçti.

Asrın felaketinin 11 ilimizi doğrudan etkilediği yıkımın etkisi dün gibi içimizi acıtıyor… Her yönüyle hayatımızı derinden etkileyen bu felaketin ders niteliğinde ve binlerce canımızla ödediğimiz sonuçları oldu.

Devletimiz felaketin ilk saatlerinden itibaren teyakkuza geçti. Milletimizin dayanışma ve paylaşma duygusuyla ortaya koyduğu seferberlik sayesinde yaralar hızla sarıldı. Giden canlarımızın acısı elbette kolay dinmeyecek ama geride kalanların can güvenliği ve barınma sorununun temini için olağanüstü bir fedakârlık gösterildi.

Hiçbir ülkenin böylesine bir felaket karşısında Türkiye kadar hızlı ve dayanışma ruhuyla hareket edemeyeceği gerçeğini de unutmamak gerekir. Devlet-millet dayanışması böylesine zor bir zamanın aşılmasındaki en önemli etkendir. Kardeş ülkelerin yanı sıra mesafeli olduğumuz ülkelerin dahi deprem felaketinde Türkiye’nin yardımına koşmasının altında ise aziz milletimizin asırlar ötesinden gelen hakkaniyetli tavrı ve duruşunun yanında mazlum coğrafyalarla kurduğu gönül köprüsü vardır.

Yıkımın etkilerinin silinmesi için deprem bölgesinde başlatılan inşa süreçlerinin hızla ilerlemesi de afetzede vatandaşlarımızın yaralarının hafifletilmesi için önemli bir adım olmuştur. Kısa bir süre içinde deprem konutları teslim edilmeye başlamış, depremin ilk günlerinden itibaren vatandaşlarımızın her türlü ihtiyaçlarının giderilmesi için önemli bir çaba sarf edilmiştir. Depremin yaşandığı tüm bölgelerde bulunmuş biri olarak duyduğum önemli cümle “Allah devletimizden razı olsun” idi. Bu cümlenin yakınlarını yitirmiş, yuvalarını kaybetmiş insanların ağzından dökülmesi devletimizin vatandaşının ne kadar yanında olduğunun da bir göstergesidir. Her türlü tahrike rağmen insanlarımızın ağzından isyan değil şükür dökülmüştür…

Afetzede vatandaşlarımızın diğer şehirlerdeki öğrenci yurtları ve devlet misafirhanelerine yerleştirilmesine karşı çıkanlar, deprem bölgesinde enkaz üzerinde siyaset yapanlar, acıları paylaşmak yerine artırmak için çırpınanlar, geride kalanların acısını seçim sandığında oya çevirmeye uğraşanlar gibi ahlaksız siyaset cambazlarını da unutmadık. Biz gazeteciler olarak yazdık, milletimiz de yeri geldiğinde hesabını sormak için not etti…

Hesap günü geldiğinde deprem bölgesindeki vatandaşlarımız tüm suistimallere karşın yanında duranları unutmadı, güven tazeledi ve Cumhur’a teveccüh gösterdi. Kirli niyetleri ortaya çıkan faydacılar ise anında afetzede vatandaşlarımıza hakaret etmeye, konakladıkları meskenlerden çıkarmaya başladı. Depremin ilk günlerinde iktidar devşirmek için enkaz başında fotoğraf veren muhalefet deprem bölgesine uğramaz oldu. Depremzede vatandaşımız unutuldu, onların devam eden ihtiyaçlarına kulak tıkandı.

Seçim sonrası depremzede vatandaşlarımızı bir kere ağzına alan muhalefet partisi lideri oldu mu?

Koltuk kavgalarından bir an olsun vakit bulup depremzede vatandaşlarımızın omzuna dokunan bir muhalefet yetkilisi var mıydı? 

Afetzede vatandaşlarımızın yürek yarasını oya çevirmek isteyen muhalefette insanlıktan zerre kırıntı kaldı mı?

Bu soruların cevabı çok net. Depremzede vatandaşımızın yüzüne bakmaya yüzü kalmayanların hâlâ siyaset yapmaya çırpınmaları kadar hazin bir tablo var karşımızda…

Deprem kuşağında yer alan ülkemiz 6 Şubat’tan bu yana binlerce kez sallandı. İstanbul’daki olası yıkımın bilançosu çıkarıldı. Yerel yönetimlere ikaz ve gerekli çağrılar yapıldı. Önlem almaları için uyarılarda bulunuldu. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gündeminde ise deprem değil kayıkçı kavgası vardı. Belediyedeki görevlerini bırakıp CHP’de koltuk yarışına girdi. Parti içi yarışa katılmak elbette hakkıdır ama İstanbul’u başıboş ve atıl bir vaziyette bırakmaya hakkı yoktur. Bu bakımdan zaman kaybetmeden istifa etmelidir. İstanbul’a yazık olmadan ehil bir isim göreve gelmelidir. Depreme hazırlık, İmamoğlu’nun kariyer planlamasından daha önemsiz değildir.

İP Başkanı Meral Akşener’in depremin ilk haftasında seçim tarihini gündeme getirmesi ve depremin acılarının hafifletilmeye ihtiyaç duyulduğu günlerde 6’lı masadaki otur-kalk şovlarının gündem olması da akıllardan çıkmış değildir. Afetzedelere yapılabilecek ne kadar haksızlık varsa bu çirkin muhalefet tarafından sergilenmiştir. Deprem bölgesindeki vatandaşlarımız ziyaretlerimiz sırasında “yanımızda olduğunuzu hissetmek bizim acılarımızı hafifletiyor” demişlerdi. Onların ihtiyacı sadece çadır, konteyner falan değildi. Manevi olarak omuzlarını yaslayacak, dertlerini paylaşacak insanlara ihtiyaçları vardı. Yakınlarını ve çevresini kaybeden insanların zaten en önemli ihtiyacı da bu değil miydi? Hangimiz bir yakınımızı kaybettiğimizde aklımıza ilk önce yemek geldi? Onlar da aynı insancıl beklenti içindeydi. Meral Akşener’in yaptığı işte tam olarak depremzedelere sırt dönmek demekti. Onlar da bunu hissetmişler ve bizlere dert yakınmışlardı.

Bu yazıyı iktidar ve muhalefet arasında bir kıyas olsun ya da eski defterler açılsın diye yazmadım. 6 ayda siyaseten neyin değiştiğini göstermekti amacım… Ne yazık ki depremin ilk gününden bu yana depremzede vatandaşlarımızın yanında duran Cumhur İttifakı aynı hassasiyetine devam etti. Hükümet yaraları sardı, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin talimatıyla kurulan komisyon ise bölgeyi karış karış gezerek ihtiyaç ve talepleri yerinde tespit etti. Muhalefet partileri ise seçime kadar istismar, seçimden sonra da unutulmaya terk etti.

Şükür ki vicdan ve menfaatin kavgasında kazanan yine “vicdan” oldu.

Allah; depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet eylesin, geride kalanların sabrını artırsın. Ülkemize bir daha böyle bir felaket yaşatmasın…