"Aradan yıllar geçiyor. 1960`ta Avustralyalı askerler Türkiye`ye geliyor. İstanbul`da bir etkinlik düzenleniyor. Orada konuşan Avustralyalı askerlerden biri `Bizler, Türk askerlerinden insanlığı, insanca çarpışmayı öğrendik. Ben esir düştüm, genç bir subay bana kaputunu verdi, sıcak bir şey ikram etti, sonra biraz kendime geldim. Teşekkür için üniformamdaki bir düğmeyi kendisine hediye ettim` der demez, babam konuşmayı yarıda kesiyor. Ona biraz beklemesini söylüyor. Annem de şaşırıyor tabii. Babam içeri gidip geri geliyor ve yanında sakladığı o düğmeyi uzatarak, `Bu düğme miydi?` diye soruyor. O asker, `Mavi gözlü komutan o sendin` diyor ve tanıyor. Birden birbirlerine sarılıp ağlıyorlar."