Tek parti yönetimleriyle, darbelerle ancak yönetime geçen ve sıkıyönetimlerin, dayatmaların, engellerin, yasakların erbabı olan CHP’nin, özgürlük mavalları ile geçen bir haftayı daha geride bıraktık… Siyaset nedir, demokrasi nedir, muhalefet nedir ve benzeri gibi temel kavramların hakiki tanımlarından habersiz bir güruh olarak; bu kavramlara işlerine gelen tanımı yapıp, yine dayatmacı siyaset ehli olduklarını arif olana ilan ediyorlar.

Tarihten bir haber şu meşhur Z kuşağını ve diğerlerini, algı yönetimleriyle suluyorlar; beyni sulanmış bu kesim ile birlikte heceleyerek hayal dünyalarını ortalığa saçıyorlar. Peki, memleketinin siyasi tarihine hâkim, kavramların anlamına vakıf, aklı başında insanlardan utanmıyorlar mı..? Mesela bu özgürlük müptelası CHP’ye sormazlar mı, senin zamanındaki yasakları cinler-periler mi koydu diye… Türkiye’nin en baskıcı dönemlerini sıralasak, CHP açık ara farkla birinciliği kimselere kaptırmaz, şimdi ne bu tantana? Bu konuda bir eleştiri yapılacaksa söz, mazisi dikta rejimi olmayanlarındır, yani bu durumda CHP’ye söz düşmüyor. CHP bugün düşünce özgürlüğünden dem vurup, terörist olan kim varsa avukatlığını yapıyor ama dün, Türkiye’de “Ne mutlu Türk’üm!” diyerek Atatürk’ün fikri emanetini savunanları, tabutluklarda eziyetlerle yargılayan da yine CHP’ydi… Ve bunun gibi özgürlüğe kastetmekle kalmayıp bu millete kasteden birçok hamle CHP’nin tarihinde var. Muhalefet kavramının ne olduğunu bilmeyen, düşman olan kim varsa maşası olan, memleketinin değil düşmanının hayrını gözeten bir güruh; bugün bu memleket için verilmesi gereken her kararda bir kara delik gibi rol alıyor. İpsizi sapsızı da koluna takıyor, dağda davullar bu Meclisteki hainler için çalıyor.

Teknoloji çağının en çok üzerine düşülen konusu; sosyal medya, yayın organ ve ürünlerindeki subliminal mesajlar ve yönetimi, oluşan ruhsal erozyon ve nihayetinde sağlıksız yetişen bireyler. Uzmanlar bu konu üzerinde diretirken HDPKK’nın ön bahçesi haline getirilen CHP ve İP’ini koparanlar, yönetime talip olan siyasetçiler olarak memleketin hayırsızlığına olan tarafta halay çekiyorlar. Bir sosyal yıkım yaparak verimli nesli verimsiz hale getirmeyi amaçlayan popüler kültürün elçiliğini üstleniyorlar. Biri gençliği korumayı ve geliştirmeyi vasiyet eden Atatürk’ün partisini işgal etmiş; diğeri köşeye sıkıştığı her dakika “ahlakçılık” ilkesinden bir haber olarak Ülkücülüğe sarılıyor. Tabi kavramları işlerine göre tanımlayıp algı oluşturmayı, kuyulara taş atıp milleti kuyulara sürüklemeyi seviyor bu güruh… Özgürlük tanımını “istediğim kişiye rahatça sövebilirim.” olarak algılayan hasta bir zihniyet bu… Bu sebeple zaten şühedaya söver gibi memlekette pusu kuran teröristin hakkını özgürlük(!) tanımları ile savunuyorlar… Bunların tanımları da tavırları da çarpık. Zikri ile fikri küs bu cenahın. Öyle olmasa virüs yaygarasını en çok yapan kesim olarak hainliklerini sığdırdıkları eylemleri; dip dibe, cahilce ve duyarsızca yapmazlar değil mi..? Onlar ancak bir kelimenin içinde mesafe kuralına uyar, onu da hainlik mavallarını heceleyerek haykırdığında yapıyor… Ama bu memleketin sahipleri, toprağı vatan eyleyen şühedanın hatrını kırıp da hainin gönlünü eylemez. Memleketin dününü sahiplenip yarınlarını gözü gibi korumayı kendine yaşam vazifesi edinen Ülkücüler; derdi millet olan Lider Devlet Bahçeli’nin “devlet” duruşuna saf tutup, haine set oluyor. Gençliği bencil ve sınırsız bir özgürlük girdabına fırlatan, memleketin geleceğini tehdit eden sosyal mecralarda devlet olmalı diyor. Her alanda güvenlik talebi en doğal hak ama elbette ki dağda inlerde yaşayıp milletin canına keyfi kastedenleri Mecliste alkışlayan zihniyet, bunu devlet diktası olarak görüyor. Herkes herkese rahatça sövebilmeli diyor, sövülenin değil sövenin safını tutuyor; küfür ete kemiğe bürünmüş resmen, hakkını arıyor.

Tabi devlet derdi yerine, dizi derdine düşenlerden ne beklenir ki… Güya gençliğin dilinden anlıyor, gençliğin aklını ve oyunu alma peşinde… Bunların derdi ne vatan ne millet ne huzur ne de muhalefet… Muhalefet kelimesinin manasını bilmeyen maşa siyasetçi bunlar… Dehşet bir tiyatro gösterisi sergiliyorlar, elden ele geziyorlar resmen. Kim veya ney bu memlekete kastediyorsa, onun kulu ve elçisi misali söylemlerde bulunuyorlar.

Bakınız, HDPKK’nın ön bahçesi, ABD’nin elçisi, Avrupa’nın şakşakçısı, LGBT +’nın taraftarı… Bu arada bir parantez açalım, bu özgürlük tanımı ile alakasız bir özgürlük tanımını dayatanlara; LGBT’nin yanında yer alan “+” işareti, her türlü sapkınlığın “aşk” adında meşrulaştırılmasını ifade ediyor. Misalen, bir adamın bir çocuğa uyguladığı pedofili yahut ensest bir ilişki veya hayvanlara uygulanan tecavüzler… İşte bu açılan parantez, kimin ne olduğunun ispatıdır aslında.. Bunlar da memleket üzerinde sapkın hayallere dalıyor ama tarih, bu memleket için sapkın hayallere düşen hadımlara mezardır.