Henüz 18 yaşındaydı... O’nu takip edenler “Avrupa’nın Messi’si” yakıştırmasını hemen yapıştırdı.

Danimarka’nın Nordsjaelland Takımı’nın yıldızıydı ve 9.75 milyon liraya, Bundesliga’nın köklü kulüplerinden Dortmund’a transfer oldu. Kıvraklığı, çabukluğu, zekası, top hakimiyeti, çalımları ile bir anda ilgi odağı oldu. Hatta dönemin Milli Takım Direktörü Fatih Terim, onu Milli Takıma kazandırmak için gizli, büyük bir operasyon sürdürdü. Muradına da erdi. Emre Mor’u Milli Takımın oyuncusu oldu.

Hem Dortmund’da, hem de Milli takımda artık parlayan bir yıldızdı. Adından söz ettiriyor, özellikle Türkiye’deki büyüklerin odağına yerleşiyordu. Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray bu genç yıldızı kadroya katmak için büyük çabalar sarfetti. Oynadığı Milli maçlarda tribünleri ayağa kaldırdı, hayran bıraktı, umut oldu. Gol attı, Fatih hocasına koştu, 15 maç oynadı Milli Takım’da...

Ta ki, bir Milli maçta, hocası Fatih Terim onu oyundan alana kadar. Çıkarken, kendisine Milli Takım kapılarını açan hocasına “El-Kol” hareketleri, erken yaşta sonunun başlangıcı oldu. Hocasını dinlemedi, savunmaya yardım etmedi, topu ayağında fazla tuttu. Tüm bu olumsuz hareketler, onu da Milli Takım’dan uzak tuttu. Almadı bir daha Terim kadroya.

Milli Takmım’daki hırçın davranışları, bencil oyun stili, yardımlaşmada yer almaması Emre Mor’un, Dortmund’daki kariyerini de etkilemeye başladı. Dortmund, takımda sürekli sorun çıkaran, gelecek görmediği bu “Şımarık” futbolcusunu hemen elinden çıkardı, gönderdi La Liga’ya, 13 milyon euro bedelle. O ise Celta Vigo’da yeniden doğacağını vurguluyordu hep.

Ama öyle olmadı... “Alışmış, kudurmuştan beterdir” derler ya... Öyle oldu işte... Vazgeçmedi alışkanlıklarından, şımarıklıklarından, kaprislerinden... Dinlemedi hocalarını, şahsi futbolunu sürdürdü, yardım etmedi arkadaşlarına... Disiplinsiz davranışlarıyla, kadro dışı kalmaları yaşadı, bir kaç kez. Milli Takım da hayal oldu, bu “Avrupalı Messi’ye...” Ne Terim düşündü daha sonra, ne de Lucescu... Kariyerini yönetenler beceremediler...

Emre Mor da onlara yaşantısıyla, davranışlarıyla hiç yardımcı olmadı... Şöhret sarhoşluğu, vücudunu sardı, uyuşturdu, yanlış noktalara sürükledi... Erken yaşta bitişe doğru adım adım yürümeye başladı... Halbuki... Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini dikkate almış olsa ; “Ben sporcunun, zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim...” İşte o zaman, “Avrupa’nın Messi’si” olurdu Emre Mor... Ama olmadı işte, yapmadı, yapamadı. Yok olmaya “Mahkum” oldu.