Cumhuriyet döneminde çok partili siyasi hayata geçişin ikinci kez sınanması 1945 yılının ikinci yarısında Nuri Demirağ’ın kurduğu Milli Kalkınma Partisi ile başladı. Dönemin tek partisi olan CHP’ye karşı kurulan ilk muhalefet partisi İsmet İnönü tarafından yok sayıldı. İnönü için muhalefet, CHP içinden çıkan ve Demokrat Parti’yi kuran Celal Bayar ve kadrosundan oluşacaktı. 21 Temmuz 1946’da gerçekleşen seçimlere CHP, DP, MKP katıldı.

14 Mayıs 1950 seçimlerinde DP yüzde 52,7 oy ile iktidara geldi ve 1954 ile 1957 seçimlerini de kazanan DP’nin 10 yıllık tek başına iktidar serüveni ne yazık ki üç idamla son buldu. Demokrasi arayışımızın önü urganlarla kesildi.

Bunu izleyen yıllarda çok partili hayata geçiş milli iradenin tırpanlanması, darbeler, siyasi krizler, kısır ve kaotik tartışmalar eşliğinde yürüdü. Seçimlerde birden fazla parti yer aldı ama aranılan demokratik ve siyasi olgunluk hiçbir zaman millet iradesine yakışır bir seviyeye ulaşmadı.

Ortalama hükümetlerin görev süresi 1,5 yıl ile sınırlı kaldı. Bu süreç bir hükümeti kurmak, tanımak ve proje oluşturmak için bile yeterli değildi. Geçmişin sorunlarını yüklenen yeni hükümetler de omuzlarında bulduğu yükten bir an önce kurtulmak için kısır tartışmalar açmaktan başka bir icraat gösteremedi.

Parlamenter Sistem’in ülkemize kaybettirdiklerinin farkına varmamız yıllarımızı aldı. Kırılgan hükümetlerin, buz pistine dönen Meclis koridorlarının, ayak oyunlarıyla milletin geleceğini heba eden siyaset cambazlarının getirdiği külfet ayağımızdaki en büyük prangaydı.

Hantal ve yorgun bir siyasetin ne üretmeye ne de ülkemizi tam bağımsızlığa taşımaya takati oldu. Üreten beyinler çareyi yurt dışında aramaya, önünün kesileceği korkusunu yaşayanlar da icatlarını kendine saklamaya başladı. Gün yüzüne çıkanlar ise ekonomik ve diplomatik külfet getirir korkusuyla çürümeye terk edildi.

Tüm bu olumsuzlukların yanında kendisini ülkesinin ve milletinin istikbaline adayan siyasetçilerimiz de yok muydu? Elbette vardı. Onlar da ya darbelerle sindirildi ya da tabutluklara mahkûm edildi. Ülkemizin başına çöken kara bulutların sebebi yine kendi içimizde beslediklerimizden başkaları değildi.

Siyasi kültürümüz birçok sorunun kronikleşmesine, çözümlerin imkânsız hâle gelmesine neden oldu. Milletin yüreğine atılan neşter yaraları zaman içinde kapandı ama o yaralar baktıkça hatırlayacağımız, ibret alacağımız ve geleceğe dört elle sarılacağımız bir de iz bıraktı.

Bu süreçte Türk siyasi hayatının olgunlaşması ve milletimize yakışır bir seviyeye ulaşması için Türk milliyetçileri büyük fedakârlıklar yaptı. 1944 olayları ile taşları döşenen çok partili siyasi hayata geçiş süreci Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin hayata geçmesiyle devam etti.

1946-2017 yılları arasında geçen 71 yıllık tecrübe siyasi uzlaşı kültürünün noksan olduğunu ispatladı. Kırılgan ve kriz üreten siyaset yapısının istikrara kavuşması ve sabah erken kalkanın darbe yapmaya koşmasının engellenmesi için kollar sıvandı.

MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin çağrısıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ete kemiğe büründü. Bu sistemin temsilde adalet, yönetimde istikrarı sağlaması hedef alındı. Bunun için uzlaşı kültürünün egemen kılınmasına, bu kültürün yerleşmesi için de siyasi partilerin ittifakına ihtiyaç vardı. Millet iradesinin doğrudan sandığa yansıması için ise yüzde 50+1 oy çoğunluğunun sağlanması gerekti. Tüm bu hadiselerin milletin gözünün önünde cereyan etmesi için de şeffaflığa…

A’dan Z’ye millet yararı göz önüne alınarak yapılan sistem değişikliği siyasi kültürümüzde önemli bir geçişe kapı araladı. Ülkemizin toprak bütünlüğüne, milletimizin birlik ve beraberliğine kastetmediği sürece ortak asgari müştereklerde buluşmaya ve siyasetin ana rotası olan diyalog kanallarının sağlamlaştırılmasına…

Herkesin farklı pencereden bakarak yaptığı sistem eleştirileri olabilir ancak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türk siyasetine uzlaşı kültürünü kazandırdığı reddedilemez bir gerçektir. Türkiye, siyasi kültür açısından önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Bu kültüre ayak uyduramayan siyasetçiler ve siyasi partiler tarihin tozlu sayfalarına gömülmeye mahkûmdur. Bu açıdan birilerinin “her parti ayrı ayrı seçime girsin” sözleri hem bu kültürden yoksunluğun hem de Sayın Devlet Bahçeli’nin ifadesiyle “ciddiye alınacak bir taraflarının kalmadığının” görülmesi açısından yeterlidir.

Cumhur, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde kendini bulmuştur.