Sözcü Yazarı Soner Yalçın’ın dünkü yazısı tarihsel çarpıtmalarla ve tek taraflı okumalarla dolu. Soner Yalçın,  MHP Lideri Sayın Bahçeli’nin Türkiye solunun ideolojik çarpıklıklarına işaret ettiği cümlelerini alıyor, eğiyor büküyor ve kendi istediği kıvama getirerek “el-cevap” ettiğini zannediyor.

Soner Yalçın, Sayın Bahçeli’nin son grup toplantısında kullandığı şu sözleri hatırlatıyor: “Rusya'nın karşısında Batı'nın sözcülüğünü yapanlar hastalıklı sömürge kalıntıları olduklarını acıklı şekilde göstermişlerdir. İstanbul Dolmabahçe rıhtımına demirleyen ABD'nin 6'ncı Filosu'na 17 Temmuz 1968'de saldıranlar ve onların izinden yürüyenler, geldiğimiz bu aşamada utanmadan, sıkılmadan, hiçbir mahcubiyet duymadan o filonun tayfası, kurşun askeri haline gelmişlerdir. Bunların dünü mü doğruydu? Yoksa bugün yaptıkları mı doğrudur?”

Geçmişinde senaryo yazarlığı da bulunan Soner Yalçın, yazısındaki kurgu taşlarını yerli yerine oturtabilmek için Devlet Bey’in sözünün devamını vermeden, “Bahçeli nasıl bir düşünsel değişim yaşadı ki, 6'ncı Filo'ya karşı çıkan devrimciler ile aynı safta buluştu?” sorusunu yöneltiyor.

Öncelikle… 6. filoya dair MHP’nin görüşlerini bilmiyor. Türkiye bir NATO üyesi olmasına rağmen 6. filonun Türkiye’ye çok sık gelip gitmesi, o dönem Alparslan Türkeş Bey’i rahatsız etmiştir.

Soner Yalçın bunu, Türkeş Bey’in o dönemki açıklamalarına bakarak öğrenebilirdi. 

Fakat aradaki fark şöyleydi.

Solcular 6. filoya karşı çıkarken boğazlardan geçen Sovyet savaş gemilerine selam durmaktaydı. Komünist manifestonun son cümlesinde “Dünyanın bütün işçileri birleşin” öğüdünü veren Marx’ın enternasyonal öğretisine uygun biçimde, Türkiye’ye müdahale edecek Sovyet birliklerini devrimci bir hasretle kucaklayacakları günü bekliyorlardı.

O yüzden rahmetli Türkeş’e göre 6. filonun hareketleri ne kadar yanlışsa solcuların emperyalizmler arasındaki bu seçmece tavrı da o kadar yanlıştı.

 Zaten Soner Yalçın’ın devamını vermediği sözlerde de Sayın Bahçeli, Bize göre bu namertlerin dünü de yanlıştı, bugünü de yanlıştır” cümlelerini kuruyordu.

Öyle yarıda bırakıp kaçmak yok Soner Yalçın…

Soner Yalçın’ın 1970’de Süleyman Demirel’e sunulan bir rapora dayandırarak dile getirdiği bir diğer iddiası, Komando Kampları olarak bilinen eğitim kamplarının ABD tarafından finanse edildiği.

Bu iddia hiçbir zaman kanıtlanamadı ve sol çevrelerin çamur at izi kalsın stratejisini yansıtmaktan öteye geçemedi.

Kamp masrafları nereden karşılandı? Partililerden ve partiye müzahir esnaftan…

Kampların kuruluş gerekçesi Rus KGB’si tarafından Ortadoğu’da silahlı eğitimden geçirilen Marksist militanların yıkıcı eylemlerine karşı Türk gençliğinin uyanık ve hazır tutulmasıydı. Yani asıl finanse edilen ve yabancı bir güç tarafından silahlı eğitimden geçirilen, dönemin solcu gençleriydi. Fotoğrafları da var…

Bundan öte, Türk milliyetçileri liberal ve kapitalist dünya düzenine karşı kendi programını ileri sürüyordu.

Türkeş Bey kapitalizmi, bir avuç sermayedarın millet üzerinde hakimiyet kurması olarak görürken komünizmi de bir avuç Komünist Parti üyesinin diktatörlüğü olarak tanımladı.

Üçüncü yoldan, alternatiften, bize özgü olandan bahsetti.

Solculara göre kendi ideolojik saplantılarına ayak uydurmayan her görüş kolayca faşist yahut kapitalist ilan edilebilir olduğu için Soner Yalçın’ın MHP’yi Amerikancı ilan etmesinin ciddiye alınacak bir yanı bulunmuyor. Sol fraksiyonlar da birbirlerini bol bol oportünist ilan ediyorlar zaten…

Yazıya geri dönelim. Soner Yalçın sözlerini “Son dönem Bahçeli konuşmalarında sıklıkla görülüyor; pek sadık olduğu neoliberalizme karşı da sesini çıkarmaya başladı. Halkçılığı, toplumculuğu, ulusal pazarı koruyan milliyetçilik ışığını hatırladı demek!” cümleleriyle sürdürüyor ve neyi, nasılı, içeriği olmayan ithamlarına devam ediyor.

Neoliberalizmin bir boyutu, devletin piyasan tamamen el çekip, kamu kaynaklarının sermaye düzenine peşkeş çekilmesidir. Neoliberaller, toplumda maddi olanaklar bakımından geri durumda olanların akıbetini tozpembe liberalizmin “rasyonel ve sorumlu” bireyinin vicdanına terk ederler. 

Neoliberalizm kısaca, altta kalanın canı çıksın kapitalizmidir.

Bir neoliberal, dar gelirli vatandaşların faydalanması için “Hilal kart” gibi bir proje geliştirmez.

“Askıda ekmek” kampanyası başlatmaz.

Bir neoliberal, teşkilatlarına emir verip yangında hayvanları telef olmuş köylülere yardım yaptırmaz.

Piyasaya müdahale olmaması için “Stokçular bedel ödesin” demez.

Hiçbir güç bir neoliberale “Eski teorik şemaları yıkan yeni keşifler yapmadıkça, daha adil, daha insani, daha vicdani, daha hakkaniyetli, daha eşitlikçi, daha paylaşımcı bir dünyaya ve küresel ekonomiye ulaşmamız sadece entelektüel bir sızlanma olarak kalacaktır.” cümlelerini kurduramaz.

Görülüyor ki Soner Yalçın ne kadar istese de 9 ışığından birisi “Toplumculuk” olan MHP’yi neoliberalizmle bağdaştıramıyor, senaryosunu düzgün kurgulayamıyor.

Neoliberalizmin ikinci boyutu olan siyasi ajandasında, uluslararası kapitalizmin genişleme politikalarına engel olarak görülen ulus devletlerin etnik parçalara bölünmesi vardır.

Daha açık söylersek…

Neoliberalizmin Türkiye’deki temsilcileri “Kürt sorununu biz çözeceğiz” diyenlerdir.

“Demokrasinin yolunun Diyarbakır’dan geçtiğini” zannedenlerdir.

“Batı ülkelerini gözü topraklarımızda olan ülkeler olarak değil; bizi zenginleştirecek, güçlendirecek fırsat kapıları olarak göreceğiz.” cümlelerini kuranlardır.

Yani Soner Yalçın ve diğer solcuların, sağ salim iktidara gelebilmeleri için kalem oynattığı çevreler...