CHP’nin kuruluş ilkeleri ile bugün geldiği nokta arasındaki uçurumda en önemli pay sahibi Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Bu sahipliği tapulu bir taşınmaz olarak gördüğünden dolayı kendi haricindeki hiç kimseyi de meşru ve makbul görmüyor. CHP’lilere “tıpış tıpış” dayatılan HDP/YSP/DHP’lileşmiş yeni CHP’nin mimarı olarak CHP’ye oy verenleri nasıl tanımıyor ve takmıyorsa aynı şekilde ne milleti ne de iradesini tanıyor.

16 Nisan 2017 tarihinde yapılan ve aziz milletimizin onay verdiği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini de tanımadığını defalarca kez beyan eden yine Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisidir.

24 Haziran 2018 tarihinde yapılan seçimler neticesinde Cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen Sayın Erdoğan için de yine “meşru değildir” açıklamasında bulunan o’dur.

Geçtiğimiz günlerde de bu hükümetin “ahlaki ve siyasi meşruiyeti yok” ifadelerini kullanarak yine millet iradesine şerh düşmüştür. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini meşru görmeyen, yüzde 50+1’in doğrudan seçme hakkını elde ettiği bir sistemi reddeden Kılıçdaroğlu’nun meşruiyet kavramı bizim anladığımızın tam tersidir.

Ona göre meşruiyetin içinde evvela “millet iradesi” olmamalıdır.

“Kan ve şiddet” temelinde yürümelidir.

“Emperyalistlerin” gönlünü hoş etmelidir.

Türk milletinin ve Türkiye’nin ali menfaatlerine hizmet etmemelidir.

Bu eksen temelinde gelişen tüm hususlar Kılıçdaroğlu için meşrudur.

Kaset ile başlayan ve köle delege sistemiyle devam eden CHP Genel Başkanlığı süreci onun meşruiyet tanımına uygundur.

PKK terör örgütünün siyasi havarilerinin terörü reddetmeyen çizgileri onun için meşruiyet kaynağıdır. Hendek kazanlar “arkadaş” olurken, asker ve polisimiz sivilleri hedef alan “orantısız” güçlerdir.

Gezi olaylarına dışarıdan verilen destekler neticesinde estiren terör havası ve kamunun zarara uğratılması onun için meşru çizgide yürüyen bir eylemdir.

Türkiye’nin meşru zeminde başlattığı sınır ötesi askeri operasyonlar Kılıçdaroğlu için meşru değildir. Bu operasyonlar emperyalistleri rahatsız ettiği gibi Kılıçdaroğlu’nu da derinden üzmüştür. Bu sebeple tezkereye “hayır” demek onun için meşru hale gelmiştir.

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde kendisinin aldığı oyları meşru gören Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve TBMM’de sayısal çoğunluğu oluşturan Cumhur ittifakının aldığı oyları gayrı meşru saymıştır. Adı bölücülük olan bu ayrım onun için meşruiyet dayanağıdır.

Kılıçdaroğlu’na göre;

Türkiye karşısında, Türkiye’ye saldırmayacak olan PYD/YPG meşrudur.

Erdoğan karşısında Esad meşrudur.

Azerbaycan karşısında işgalci Ermenistan meşrudur.

Kıbrıs Türkleri karşısında rumlar meşrudur.

Mavi vatanda vatansızlar meşrudur.

Milli iradenin seçimini meşru görmeyen Kılıçdaroğlu bu yüzden de “ben bu meclise Gazi demiyorum” cümlesini kurma cüretini gösterebilmiştir. 15 Temmuz’da TBMM’nin tepesine bırakılan bombaları kendisi için hayat öpücüğünden ibaret gören Kılıçdaroğlu bu yüzden meclise de gazi diyememiştir.

Atatürk’e “Atatürk” diyemeyenlerin İl başkanı olduğu bir partinin Genel başkanından da ne beklenirdi ki?