Trump yönetiminin görevi Biden yönetimine devretmesinin ardından Türkiye-ABD ilişkilerinin nasıl seyredeceği herkesin merak konusu olmuştur. Bu merakı uyandıran en önemli soru, Trump yönetimi zamanında müttefiklikten hasımlığa doğru evrilen ilişkilerde Biden döneminde nasıl bir iklimin hakim olacağı sorusudur.

Türkiye-ABD ilişkilerinde ılımlı bir iklimin hakim olabileceğini savunanlar Biden’in görevi devralırken verdiği “İttifak ilişkilerimizi tamir edeceğiz ve dünya ile bir kez daha yakın ilişkiler kuracağız” mesajından yola çıkmaktadır. Bu savı Biden’in görevi aldıktan sonra hiçbir ABD Başkanın kullanmadığı kadar sayıda ve hızda kullandığı kararnamelerle Trump’ın almış olduğu kararları tersine çevirme çabası desteklemektedir.

Lakin Biden’in Türkiye ile ilişkilerde nasıl bir yol haritası izleyeceğine dair izler sadece Trump dönemi politikalarının tersine çevrileceği düşüncesiyle sürülemeyecektir. Çünkü Biden’in kabinesinde görev alan Türkiye ile ilişkileri etkileyecek isimlerin birçoğu aynı zamanda Obama döneminde göre yapmış, ABD’nin Türkiye ile ilişkilerini belirleyen politikaların karar alıcısı ve uygulayıcısı olmuş kişilerdir. Bu gerçek ABD ile ilişkilerimizi etkileyecek birçok kararın Trump döneminin aksi yönünde seyretse bile Obama dönemi alınan kararın izlerini taşıyabileceği ihtimalini doğurmaktadır.

ABD yönetimi böyle bir hataya düşürse ilişkilerin gidişatında bir değişimin yaşanmayacağı bir gerçektir. Hatırlanacağı üzere Obama Türkiye ile ilişkilerini Suriye’de PKK’nın uzantısı PYD/YPG ile ortaklık için feda eden bir yönetim anlayışı sergilemiştir.

Geçmişe bakıp kendi aldıkları kararların devam ettiricisi olmaya çalışmak ABD’ye Türkiye ve diğer ülkelerle ilişkilerde kazanç sağlayamayacaktır. Zira ne dünya eski dünya, ne de Türkiye eski Türkiye’dir. Eski eskide kalmıştır.

Türkiye ile ABD ilişkilerinin onarılmasının yegane yolu, ABD’nin Türkiye’nin kararlarına saygıyla yaklaşması, hasımlık güden politikalar yerine müttefiklik hukukuna yakışan bir tavra bürünmesidir. Türkiye’nin hassasiyetleri açıktır ve tavrını net bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu nedenle ABD ile ilişkilerde çözülmesi gereken sorunlar bellidir ve adım atması gereken taraf da hiç kuşkusuz ABD’dir.

Göreve gelme oylaması öncesinde Türkiye hakkında sorulan bir soruya cevap verirken ülkemize S-400’ler üzerinden “sözde müttefik” suçlamasında bulunan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın asıl kafa yorması gereken konu Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşmasına neden olan ABD’nin yanlış adımlarının ne olduğudur.

ABD Dışişleri Bakanı’nın önceliğinin Asya olacağını savunan, onun Çin’e yoğunlaştığı dönemlerde ABD Türkiye ilişkilerinin asıl belirleyicisinin Ulusal Güvenlik Konseyi Ortadoğu Koordinatörü Brett McGurk’un olacağı tezini savunan iddialar doğru ise McGurk, Türkiye’nin terörle mücadelesinde kararlığını görmeli, bölgede kendine bir müttefik arıyorsa kendisine plaket verecek kadar yakın olduğu geçmiş dostlarının yakın bir gelecekte haritadan silineceği gerçeğiyle yüzleşmelidir.

ABD ile ilişkilerde en önemli konulardan bir tanesi de FETÖ’ye karşı takındıkları tavırdır. FETÖ’yü beslemenin, bu terör örgütüne umut bağlamanın ABD’ye kazandıracak bir şeyinin olmadığı acı bir tecrübeyle sabittir. ABD Türkiye ile müttefiklik bağı oluşturmak amacındaysa Türkiye’ye düşman terör örgütlerini ve bunların yöneticilerini desteklemekten vazgeçmeli, her ne sebeple olursa olsun Türkiye’nin iç işlerine karışmak gibi bir hataya asla başvurmamalıdır.

Türkiye’de teröre bulaşmış isimleri “muhalif” kisvesi altında desteklemek ve bu yolla muhalefete iktidarı devirmek için antidemokratik bir alan yaratma hevesinde olmak ABD’ye kazançtan ziyade zarar olarak geri dönecektir. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi buna en iyi örnektir.