Türkiye’nin yola çıkarken hedefi, EURO 2020’den sonra, KATAR 2022’de yer almaktı. Bu doğrultuda tam da hak eden bir tempoyla başladı. Önce Hollanda’yı, sonra Norveç’i yendi. Her şey Letonya maçıyla değişmeye başladı. İki kez öne geçtiği, iki farkı bulmasına karşın 3-3 beraberlikle biten maç, Şenol Güneş yönetimindeki Türkiye’nin tepe taklak düşüşe geçtiği maç oldu. Avrupa Şampiyonası, dünya kupası eleme maçları ve Güneş’in işine son verilmesine kadar varan bir düşüş.

Daum’un vurgusuyla “İntihar görevini” üstlenen Stefan Kuntz, ilk sınavında Norveç’in karşısına çıktı. Yenseydi büyük avantajı olacaktı, yenilmedi, umudu az da olsa sonraya taşıdı.

Takımla biraz daha süre geçiren Kuntz’un, takımında ilk maçtaki terse uzun atılan toplar yoktu. Hızlı oyun da. Rakibe karşı alınan tek galibiyetin üzerinden 97 yıl geçmesinin etkisi olsa gerek, kazanacak bir görüntü vermedi takım.

İlk yirmi dakika ev sahibi baskısından rakip kaleyi görmeyen Milliler, birkaç köşe vuruşu tehlikesi atlattıktan sonra biraz önde oynamaya başladı. Bu kez de kalabalık savunma arasına kayboldu. Uzaktan birkaç şutun dışında çözüm de bulamadı.

İkinci yarıya baskılı ancak etkisiz başladı milliler, ev sahibinin ani atakları da tehlike yarattı. Dünya sıralamasında 136’ncı sırada olsa da futbol adına bildiği bir şeyler olan Letonya’nın “kaleye sert orta” dersiyle kendimizi vurup geriye düştük.

Sonrasında üç santrforlu bir oyun. Ceza alanına orta, şut, paslı bir saldırganlık dönemi. Uzatmanın uzatmasında gelen Alman hakemlerden oluşan VAR penaltısı, 97 yıllık kötü kaderi tersine döndürdü. Ve umut son iki maça taşındı sorunlarıyla birlikte...