Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından HDP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesine sunulan iddianame, usul eksikleri gerekçe gösterilerek iade edildi. Yüksek Mahkemenin iade gerekçesini makul ve haklı görmenin imkânı yoktur. Akıl, izan, vicdan ve ahlak sahibi herkes HDP’nin ne olduğunu görüyor ve biliyor. Bir siyasi partiden değil, doğrudan doğruya terör örgütünden söz ediyoruz. Bırakın Türkiye’yi, HDP’nin PKK’nın ta kendisi olduğunu dünyada bilmeyen yoktur. İkincisi, böyle bir partiye yönetimi, rejimi, anlayışı ne olursa olsun dünyada izin verebilecek tek bir ülke de bulunmamaktadır.

NEYİN EKSİĞİNİ ARIYORSUNUZ?

Bu kesin ve net gerçek orta yerde dururken, Anaya Mahkemesinin usul eksikliğini gerekçe göstererek iddianameyi iade etmesi, Türkiye gerçeklerine ne kadar ilgisiz olduğunun, terörle mücadeleye ne kadar mesafeli durduğunun göstergesidir. Neyin eksiğini arıyorsunuz? Parti görünümlü bu terör odağının üzerine gidilmesi için daha ne olması gerekiyor? Anayasa Mahkemesi bu kadar açık bir konuda bile net bir tavır alamıyorsa, ne zaman alacak? Sayın Bahçeli’nin de belirttiği gibi, bahsi ileri sürülen eksikler veya usulü etkileyen açmazlar şühedaya nasıl anlatılacak, milli beka ve milli güvenlik mülahazalarıyla nasıl bağdaşacaktır? Anayasa Mahkemesi hukukun üstünlüğünden mi yanadır, yoksa bölücülüğün mü şakşakçısıdır?

CHP YİNE TERÖRÜN YANINDA

Başka hiçbir şey olmasa bile, Anayasa Mahkemesinin iade kararına kimlerin sevindiğine, kimlerin sahip çıktığına bakın ne olduğunu anlarsınız. PKK ve HDP son derece memnun olmuşlardır. Böyle bir kararın terör yuvalarını daha da cesaretlendirmesi ayrı bir vahamettir. PKK-HDP’nin hamisi CHP sevinç naraları atmaktadır. CHP’nin PKK’ya sahip çıkmakta özgür, her türlü fitneyi yaymakta özel bir misyonu olan malum şahsiyeti o kadar coşmuş ki, merdi kıpti misali şecaat arz ederken sirkatin söylemiş. PKK’ya nasıl sarıldıklarını, MHP Lideri Sayın Bahçeli’nin bu kanlı oyunu bozmasından ne kadar çok endişe duyduklarını anlatmış. O muhteşem aklıyla, fitne çıkarıp Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, iddianameyi yeni baştan düzenleyerek tekraren HDP’yi kapatma davasını açmasının önünü kesmeye uğraşıyor. Her zaman söylüyorum, bunlar varken, Türkiye’nin başka düşmana ihtiyacı yok.

İP’İN BAŞI KENDİNİ KAYBETTİ

Zilletin mini ortağı İP’in durumu çok daha enteresandır. İP’in başı, kravatlı terörist Demirtaş’ın ikazını alıp, kendilerine sonuna kadar biat ettiklerini gösterebilmek için ne yapacağını şaşırmış durumdadır. İçine düştüğü zavallı duruma bakmadan, MHP’nin Sayın Liderine sataşacak kadar kendini kaybetmiştir. PKK ile sürdürülen kirli ortaklığı ifşa etmesinden çok rahatsız oldukları için Sayın Bahçeli’ye bir teklifte bulunuyor. Bu güruha göre Sayın Bahçeli evine dönmeli ki, bunlar kirli ve karanlık ortaklıklarını çok daha rahat sürdürebilsinler, PKK’ya daha fazla ve daha açık şekilde sahip çıksınlar, FETÖ’nün emir ve talimatlarını kolaylıkla yerine getirebilsinler.

MİLLİ İRADEYİ YOK SAYIYOR

Hiç boşuna çırpınmayın, zira çırpındıkça batıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi kuruluşundan bu yana sorunludur ve artık taşınamaz bir hâl almıştır. 1960 ihtilalinin ürünü olan, 1980 müdahalesi sonrası görev ve yetkileri daha da genişletilen bu kurum, daha sonra yapılan düzenlemelere rağmen bir türlü kendisinden istenen ve beklenen yapıya kavuşamamıştır. Yeni hükümet sistemiyle uyumlu olmadığı gibi, milli iradeyi de hiçe saymaktadır. Daha önce de yazmıştım. Mahkeme hiçbir zaman Anayasa ile sınırları çizilen görev ve yetkilerinin içinde kalmıyor. Her zaman kendisini milli iradenin üzerinde görüp, devletin asli sahibi gibi hareket ediyor. Kararlarında Anayasa’nın açık ve net hükümlerine uygunluğun aranması gerekirken, çoğu zaman yetki alanının dışına çıkarak yorum getirip kapsamını genişletmiş ve müdahil olmuştur.

Anayasa’nın açık hükümlerine bir aykırılık bulunamadığı durumlarda, “Anayasa’nın ruhuna aykırı” gerekçesi bile ileri sürülebilmektir. Hiçbir şey bulunamazsa son örnekte görüldüğü gibi usul gerekçesi bulup, yine bildiklerinden şaşmıyorlar.

BUNUN NERESİ HUKUK?

Bu normal bir durum değildir ve bu şekilde devam edilemez. Sayın Bahçeli daha önce bu kurumun yeni hükümet sisteminin doğasına uygun şekilde yeni baştan yapılandırılması gerektiğini söylemişti. Ancak gelinen noktada, yeniden yapılandırmanın da yetmeyeceği anlaşılmaktadır. Terör gibi çok hayati bir meselede bile ülkenin varlığından ve birliğinden yana tavır alamayan bir kurumun devamında ısrar etmenin bir anlamı yoktur.

Dünyanın neresinde kendi yetkileri içinde terörün üzerine gitmek yerine, sudan bahanelerle işi yokuşa süren, teröristlere zaman kazandıran bir kuruma göz yumulur? Bunun neresinde hukuk, neresinde Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğünün korunması vardır?