Ellerinde mendil, gözlerinde acı, keder ve korkunun perdelediği umut … Yalın ayak, sırtı çıplak… Anımsıyor musunuz o sokaklarda yüzüne bile bakmadığınız, hatta itip kaktığınız çocukları..? “Dilenci bunlar, dilendiriliyor, yüz vermeyin, yüz verdikçe artar”… Yalanına sığınıp, vicdanınızı boğarak umursamadığınız çocuklar…

Doğal yaşam alanı sokaklar olan hayvanları düşündüğünüz kadar, bu çocukları da düşünüyor musunuz..? Onların yaşam alanı sıcak bir yuva, sokaklar değil. Bir sokak çocuğunun size alışmasından korkup tebessüm dahi etmiyorsunuz ya, insanlığınızı öldürüp “kapınızın önüne mama koyun” sloganlarına eşlik ediyorsunuz, insanlık taslıyorsunuz. Niye? Çünkü hayvanları sevmek, korumak bir elitlik göstergesi ama sokak çocuklarını düşünmeniz maazallah sınıfınızı düşürebilir.

Bir kedinin, köpeğin başını okşamadan geçmiyorsunuz da, o yaşta dünyayı yüklenip acıyla dertleşen çocuklara bir tebessümü çok görüyorsunuz. Bir hayvanı rahatsız eden en ufak olayda dünyayı ayaklandırıyorsunuz, hayvanların hakkı diyerek zelzele yaratıyorsunuz da bu çocukların haklarını savunmak bir kere dahi aklınıza gelmiyor. Biliyorsunuz, o çocuklar sokaklara keyfi düşmüyor ya da dilenmiyor. Biliyorsunuz da, onların hakkını savunmak yerine onları itip kakıyorsunuz bir de bunu öğütlüyorsunuz: “yüz verme artar(!)” …

O kahvelerinizle paylaştığınız fotoğraflarla yakaladığınız imajı, hayvanları severek cilalıyorsunuz, çünkü bunlar hep insanlığınızdan, insanlığa kör olan insanlığınızdan… Çok zor değil, bir gün birine bir tebessüm sunmak, elini tutmak, bir çay ısmarlayıp konuşmak… Kimse size ekmeğinizi bölün demiyor ama tebessüm bedavadır, bir muhabbet de… Dünyası buz tutmuş o çocuklara bir tebessümünüz sıcaklık katacak belki, umutlarını yeşertecek, belki o çocuklar da dünyada sevecek bir şey bulacak…

Sokaklarda, kafelerde yediğiniz yemekleri muhakkak aç olduğunu düşünerek kediyle köpekle paylaşıyorsunuz ama masanıza yanaşan bir çocuk olursa onun açlığını umursamadan uzaklaştırtıyorsunuz. Ne kadar iyi kalplisiniz(!) o kedinin çöpten yemesine razı olmadınız, o küçük çocukların çöp karıştırması elbette sizi ilgilendirmez.

Altınızda son model arabalarınız, elinizde en lüks telefonlar, milyarlara sattığınız ve de aldığınız kitaplar… Oturduğunuz yerden ekonomik kriz diye şarlatanlık peşine koşuyorsunuz, hak savunucusu kimliğini kimseye kaptırmıyorsunuz, ama aklınıza “ben ne yapabilirim?” gelmiyor. Çünkü amacınız fayda değil, bir haksızlığa sızlayan vicdanınız yok, mühim olan statünüz ve ezberden savunduğunuz fikirleriniz. Dolayısıyla en kadim savunucusu olduğunuz insanlığı, tekmeliyorsunuz. Hakkı, hukuku siyasi saldırı malzemesi haline getirmişsiniz, tek mesele, saldırılması gereken bir yer ve saldırılacak konu… O konuya ne kadar içlendiğiniz ise muamma…

O çocuklar, bu bencilleşmenin içinde toplumun dışına doğru itiliyor-kakılıyor, hor görülüyor, görünmez kılınıyor ve sonra çoğu türlü suçlarla kendilerini göremeyen gözlere sokuyor. İnsanlardan ne gördüyse onu sunuyorlar anlayacağınız. Şimdi verimli tarlalara ektiğiniz zehirleri gelecekte biçeceğinizi unutmayın.

Bu itip kakılan, iyilikten nasiplenemeyen, insan yerine koyulmayan çocuklar, tehlikeli insanlar halini alıyor; acımıyor, düşünmüyor, kötülük saçıyor. Hiç bunu düşündünüz mü? Prens ve prenses olarak yetiştirdiğiniz çocukların tüm şımarıklık ve ahlaksızlıklarına psikolojik nedenler bulup yıkadığınız gibi, vicdanınızda bu sokak çocuklarını da yıkadınız mı… Sevgi ektiğinizde sevgi, nefret ektiğinizde de sizi saracak bir nefret biçersiniz. Bu küçük çocuklara nefret ekiliyor. Geleceği hiç düşünüyor musunuz..?

***Memleketten, milliyetten dem vuruyoruz; çocuklarımızı bütünüyle kucaklamadığımız sürece geleceğimizi kazanamayız, milliyetçilik; çocukları kazandığımız kadar diridir, çocuklara ekilir onlarla filizlenir…

Kardeşinizi, çocuğunuzu hatta kendinizi o çocukların yerine koyun, belki yüreğiniz sızlar da yerini bulursunuz vicdanınızın… Bir tebessümün acizi olmazsınız, insan olduğunuzu hatırlarsınız. Bu çocuklar sokakları mesken biliyor ise bu bizim insanlığımızın suçudur. Bu çocukların iyiliğe inancını tüketmeyelim. İnsanları kapsamayan insanlığımız, tüm canlılara zulüm olan bir insanı türetiyor, bir hayvanı korumaya bir çocuğu sevmekle başlanır… Bir gülümseme bir muhabbet sizi yüreğinize yakınlaştırır, belki hayatına dokunursunuz, birinin umudu olursunuz, geleceğe çürüksüz dallar uzanır…

Kapı önüne bir kap mama, yüzünüze bir tutam tebessüm, kalbinize de bolca, hakiki insanlık koyun…