Barışın sırrı
Bazı insanlar sadece sağlığında değil, ölümüyle de hizmet etmeye devam ederler. Sırrı Süreyya Önder de onlardan biriydi…
1 Ekim sonrası ortaya koyduğu olgun ve sağduyu tavır birçok kesim tarafından takdir edildi. Cümlelerini birlik ve beraberlik ve üzerine kurdu, sözlerinde kimseyi kırmamaya özen gösterdi. “Gelecek nesle barış içinde bir ülke bırakmak sorumluluğumuzun ve vicdanımızın gereğidir” diyordu.
Bölünme ve ayrışma gibi kavramlara asla prim vermedi. Birileri şehit yakınlarını ve gazilerimizi istismar etmeye çalışırken O, “şehit ve gazilerimiz hepimizin onurudur” diyerek sesini yükseltti. Terörsüz Türkiye hedefi için hiçbir şart ve ya pazarlığın olmadığını şerefini ortaya koyarak dile getirdi. Birlik ve beraberliğin diliyle hareket etti. Çevresine de bu dile özen göstermesini salık verdi.
27 Şubat’ta İmralı’dan gelen fesih ve silah bırakma çağrısı kamuoyuna açıklanmadan önceki mutluluğu ekranlara yansımıştı. Misafirlerle şakalaşıyor, gazetecilere takılıyor ve içindeki sevinci bu şekilde gösteriyordu. Kardeşinin siyasete girme nedenini sorması üzerine “terörün son bulması için” sözleriyle verdiği cevap o gün vücut bulmuştu. O gün, yıllar boyu istediğini sonunda elde etmiş şen bir çocuk gibiydi.
Tedavi gördüğü hastane her görüşten ziyaretçilerle dolup taştı. Vefat ettiği güne kadar geçen 18 günlük süre Sırrı Süreyya Önder’in Türkiye için ne ifade ettiğini gösterdi. Onunla ilgili cümle kuran herkes cümlesine şifa dilekleriyle başlayıp barış kelimesiyle devam etti.
Hastaneye yattığı günden itibaren toplumun birçok kesiminden dua aldı. Gösterdiği fedakârlık hasta yatağında bile herkesi birleştiren bir ortamın oluşmasına vesile oldu. Sırrı Süreyya Önder yoğun bakım ünitesindeyken bile terörsüz Türkiye hedefine işte böyle hizmet etti.
Sırrı Süreyya Önder’in tüm sağlık sorunlarına rağmen hayatını ortaya koyduğu terörsüz Türkiye hedefine dört elle sarılmak onu sevenler tarafından artık bir vasiyet haline geldi. Bu hedefe ulaşmak dünden daha çok çabayı hak eden ve üzerine daha çok titizlenilmesi gereken bir hedefe dönüştü. Bu hedef için atılması gereken son adımda ürkek davranmak onun hatırasına ve emeklerine saygısızlık olur. Ne yapıp edip onun arzu ettiği ve uğruna canı pahasına emek verdiği gayretlerini terörsüz Türkiye hedefiyle taçlandırmak onu seven herkesin boynunun borcudur.
Türkiye’nin gelecek nesillerini ihya edecek, bölgemizi huzur, refah, istikrar ve kalkınmaya sevk edecek bir hedef için yakalanan tarihi fırsatın heba edilmemesi için dünden daha temkinli ve gayretli olmak elzemdir. Rahmetli Sırrı Süreyya Önder’in hayat hikâyesi ve barış için verdiği mücadele 18 günlük hastane sürecinde her kesim tarafından güzel cümlelerle anlatıldı. Hiç tanımamış olanlar ise 1 Ekim’den sonra onu tanıma fırsatı buldu.
Sırrı Süreyya Önder terörsüz Türkiye hedefine samimiyet ve ciddiyetle sarıldı. Türkiye ve Türk milletinin birlik ve beraberliği için yüreğini ortaya koydu. Hastalığına rağmen “ben bu hedefin bir parçası olmam” demedi. Hatta MHP Lideri Devlet Bahçeli ile terörsüz Türkiye hedefine ilişkin ilk telefon görüşmesinde, “Barışı görelim ondan sonra Allah emanetini alsın” diyecek kadar iman etmişti. Bu iman onu tabutuna sarılı Türk bayrağıyla ebedi âleme yolcu etti.
Terörsüz Türkiye hedefi işte hepimize böyle bir kapı açacak…
Güzel cümlelerin kötü zamanlara bırakılmadığı günler…
Allah; Sırrı Süreyya Önder’in ruhunu şad eylesin. Kardeşliği, birlik ve beraberliği, huzuru, sevgiyi, “biz” olmayı ve barışın sırrını yüreğinde taşıyan insanların sayısını artırsın.