Yine rolünüzü iyi oynuyorsunuz…
“Terörsüz Türkiye” vizyonu; yalnızca yurt içindeki terör unsurlarının tasfiyesini değil, aynı zamanda bölgesel düzlemde PKK’nın tüm uzantılarının ortadan kaldırılmasını hedeflemektedir. Bu stratejik yaklaşım Türkiye’nin; Irak ve Suriye’deki terörle mücadelesini kararlılıkla sürdürürken aynı zamanda ABD ve İsrail destekli emperyalist projelere karşı net bir duruşunu da yansıtmaktadır.
Ancak Türkiye’deki muhalefet, bu mücadeleyi ve stratejik vizyonu bir türlü içselleştiremiyor. Ya küresel odakların telkinleriyle hareket etmekte ya da silah bırakmamış bir PKK’nın varlığını siyasi olarak daha elverişli görmektedir. Bugüne kadar bu muhalefet, her iki seçeneği de başarıyla uygulamıştı.
En yaygın dış destek ve emperyalist ağlardan beslenen PKK’nın bir anda silah bırakması ve kendini feshetmesi elbette kolay değildir. Fakat Türk devleti ve Cumhur İttifakı, bu hedef doğrultusunda bölgesel dengeleri yeniden şekillendirmekte ve çok boyutlu stratejiler üretmektedir. Bu yönde yol alınmış; somut, ete kemiğe bürünmüş gelişmeler yaşanmaktadır.
Bu kapsamda, terör örgütü PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’a, örgütü maşa olarak kullanan emperyalist denklemleri bozmak amacıyla aşağıdaki açıklamaları yapabileceği bir iklim oluşturulmuştur:
“PKK’nin anlam yoksunluğu ve aşırı tekrarı, ömrünü tamamlamasına ve feshini gerekli kılmasına yol açmıştır. Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültürel çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine yanıt verememektedir. Bu koşullarda silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihî sorumluluğunu üstleniyorum. Devlet ve toplumla bütünleşme adına kongrenizi toplayın, karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”
Bu türden bir açıklama dahi, terör örgütü içinde “karara uyanlar” ve “uymayanlar” şeklinde ciddi bir ayrışma doğurmuştur. Bu iç bölünme, ABD ve İsrail’in bölgedeki çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıştığı PKK’nın işlevselliğine vurulmuş ağır bir darbedir. Nitekim Kandil’de “Devlet, Öcalan üzerinden bize ahlaksız bir teklifte bulundu ve biz bunu reddettik” diyen örgütün elebaşısı Mustafa Karasu’nun infaz edildiğine dair söylentiler, örgüt içindeki çözülmenin boyutunu ve kırılmanın derinliğini açıkça göstermektedir.
ABD ve İsrail’in bölgedeki çıkarları doğrultusunda, Öcalan’ın “manevi oğlum” dediği YPG elebaşı Mazlum Abdi’yi kullanmasını bir CIA/MOSSAD başarısı olarak gören çevreler, Öcalan’a “Tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” dedirten Türk devlet aklını neden küçümsemektedir?
Bu hedefin yüzde kaçı başarıya ulaşırsa ulaşsın, kazanan Türkiye ve bölgemizdeki komşular olacaktır. Ancak Türk devleti, %100’ü hedefleyerek hareket etmektedir.
Türkiye, terörle mücadelenin tüm boyutlarını stratejik derinlik içinde değerlendirerek, emperyalist güçler karşısında adeta bir satranç oyunu oynamaktadır. Peki, Türkiye’deki muhalefet neden bu mücadeleye destek olmak yerine toplumsal baskı oluşturmaktan imtina etmektedir?
Eğer muhalefet; PKK’nın silah bırakması, kendini feshetmesi ve DEM’in teröre destekten uzak durması yönünde toplumsal bir baskı oluştursaydı, bu mücadeleye çok daha güçlü bir toplumsal mutabakat zemini kazandırılamaz mıydı?
Ancak geçmişte, PKK’nın siyasi uzantılarıyla iş birliği yapan ve terör eylemlerine motivasyon sağlayan muhalefetin örtülü ajandası, bu ihtimali baştan geçersiz kılmaktadır. 2019 ve 2023 seçimlerinde bu yapılarla aynı ittifak bloğunda yer alan İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu da bu zihniyetin temsilcilerindendir. Süreç boyunca sergilediği iftira yüklü, menfaat kokan ve sorumsuz açıklamalarla bu role katkı vermeye devam etmektedir.
Öyle ki, son açıklamalarından birinde “ABD’nin verdiği silahları PYD/PKK teslim eder mi hiç, siz geri zekâlı mısınız?” sözleriyle Türkiye’nin terörle mücadeledeki stratejik hamlelerini küçümsemiş, aklınca bu mücadeleyi gölgelemeye çalışmıştır.
Bu noktada şu sorular kaçınılmazdır:
- Müsavat Dervişoğlu’na, ABD’nin verdiği silahların asla geri alınamayacağına dair bu kadar kesin fikirler kim tarafından telkin edilmiştir?
- ABD, YPG’ye verdiği silahlar üzerinden Türkiye’de kamuoyu oluşturmak için Dervişoğlu’nu bir siyasi hoparlör olarak mı kullanmaktadır?
Üstelik bu yaklaşım, İYİ Parti’nin önceki siciliyle de örtüşmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’de yürüttüğü Zeytin Dalı Harekâtı sırasında, dönemin İYİ Parti Sözcüsü şu açıklamayı yapmıştı:
“Tek adam rejimini kalıcı kılmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecek ve beka sorunu yaratabilecek Afrin savaş senaryolarına İYİ Parti tamamen karşıdır.”
Dönemin İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ da “Erdoğan, Afrin’i almak için karşılığında ne verdin?” sorusuyla emperyalizmin güç odaklarına adeta kuyruk sallamıştı.
Oysa bu harekâtla, çoğunluğu ABD menşeli silahlarla donatılmış 4.600’ü aşkın terörist etkisiz hâle getirilmişti. Şu hâlde sormak gerekir:
İYİ Parti bu açıklamalarıyla, Türkiye’nin teröre ve emperyalizme karşı mücadelesinde hangi cephede yer almıştır?
Bu soruların cevapları, sadece siyasi pozisyonları değil aynı zamanda Türkiye’nin millî güvenlik ve dış politika öncelikleri bakımından da hayati önem taşımaktadır.
İYİ Parti, bugüne kadar hangi millî davada veya terörle mücadelede Türkiye’nin yanında durmuştur ki, bugün bu konularda nutuk atmaktadır?
Terör örgütü YPG’nin Suriye’de devlet kurmasını birçok üst düzey yöneticisinin tekrarladığı CHP’nin ortağı olan ve “YPG terör örgütü değil, vatanını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşum” diyen Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Irak ve Suriye’deki terörle mücadele tezkeresine HDP ile birlikte “hayır” oyu vermesini bile garabet bir mantıkla savunmuş Müsavat Dervişoğlu’nun, bugün ABD’nin YPG’ye verdiği silahlar üzerinden ahkâm kesmesi ya hafızasızlık ya da yüzsüzlüktür.
Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili “Tezkereye ‘hayır’ deyip sonra Kandil’i bombalama vaadinde bulunmasının çelişkili olduğu söyleniyor” şeklindeki bir soru üzerine “Kapsamlı bir çelişki de görmüyorum. Kandil başka bir yer, Suriye’nin kuzeyi başka bir yer” cevabını verecek kadar şuursuz, bilinçsiz olan Müsavat Dervişoğlu, resmen aklımızla alay etmeye kalkmış ve hâlen bunu sürdürerek kendini rezil etmiştir.
İYİ Parti, Zeytin Dalı Operasyonu’na karşı çıkan ve PKK’nın arka bahçesi olmuş Türk Tabipleri Birliği’ne de her süreçte sahip çıkmıştı, biliyorsunuz…
Yani anlayacağınız, bugün tribünlere oynayan İYİ Parti’nin terörle mücadele sicili oldukça bozuktur. İYİ Parti’nin bu sicille ve siyasi akıl seviyesiyle, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin attığı adımları, yaptığı çağrıları, uyguladığı davranışları anlaması mümkün değildir.
Cumhur İttifakı, CHP ve İYİ Parti gibi partilerin engelleme girişimlerine rağmen bugüne kadar çok başarılı bir terörle mücadele yürütmüştür. Bugün ise terörle mücadelenin boyutuna yeni eklemeler yapmıştır. Bu yeni boyutta da kazanım sağlanacağı muhakkaktır. Türk devleti, her şartta güçlüdür.
Bugüne kadar terörle mücadelenin hiçbir boyutunu desteklemeyen muhalefet, kendi siyasi menfaatlerine ve gizli ajandasına baksın. Türk devleti her şeyin üstesinden gelir…
Hele hele “CHP ile ittifaka yeniden nasıl yanlarım” düşüncesinde olan Müsavat Dervişoğlu’nun meselesi hiç değildir bu konular…