Muhalefetin kira bedeli

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Muhalefetin kira bedeli

Türkiye’nin dört bir yanında 45 yıldır aralıksız savaş var. 1980 yılında İran-Irak arasında başlayan savaş, 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgali ve 1991’de Körfez savaşıyla devam etti. Afganistan’dan Irak’ın işgaline, Arap Baharıyla Ortadoğu’da başlayan iç savaşlardan Rusya-Ukrayna savaşına, İsrail’in Gazze katliamından İran-İsrail savaşına kadar ateş çemberi içinde olan bir ülkeyiz. Doğal olarak savaşın etkilerini hem sosyolojik hem ekonomik hem de politik açıdan 45 yıldır da aralıksız hissediyoruz. 

Türkiye üzerinde de kimi iç savaş senaryolarının denendiği, darbelerle Türkiye’nin kontrol edilmek hatta işgal edilmek istendiği, türlü psikolojik harp tekniklerinin icra edildiği bir ülke olmamıza rağmen çevremizde gelişen senaryoların hayata geçirilemediği bir ülkeyiz. Çünkü biz diğerlerine benzemeyiz! Küresel emperyalizmin en büyük yanlışı da budur. Bizi diğerlerine benzetmeye çalışmak!

Son 45 yıldır çevremizde her şey değişti. Sınırlar, rejimler, kültürler, inançlar, yapılar… Değiştiremedikleri/dönüştüremedikleri tek ülke Türkiye. Doğal olarak bu coğrafyada ayakta kalmayı başarabilen tek devletiyiz. Mazlum milletlerin güvenli gördükleri, sığındıkları, yardımını bekledikleri tek ülkeyiz. Bölgemizde ikinci bir ülke var mı? Yok. Ne yazık ki yok… Türk milletinin elinin çekildiği her yerde oluk oluk kan akıtan küresel canavarlara karşı yegâne umut biziz. Arap’ın, Kürt’ün, Acem’in, Dürzi’nin sırtını dayadığında güven bulduğu tek milletiz. 

Başınızı kaldırın, etrafınıza bakın. Harabeden, çocuk cesetlerinden, yıkımdan, kandan başka ne görüyorsunuz? Huzur içinde yaşayan bir ülke kaldı mı? Küresel vahşetin kanlı dişleri coğrafyanın şah damarında geçmiş değil mi? Hepsi ilk önce içeriden ele geçirilmedi mi? Sonra havada bombalar görülmedi mi? Karaya inen ölüm tüm insanlığı çevrelemedi mi? 

Bu gerçekler Türkiye’nin her zaman güçlü, her an tedbirli ve temkinli olmasını elzem kılıyor. Türkiye her zaman Türkiye’den daha güçlü olmak zorundadır. Bu zorunluluk bize hem tarihin yüklediği hem de şartların getirdiği bir gerçekliktir. Ne “yeterli” denilecek düzeyde rehavete kapılabilir ne de güçsüz bir ülke olduğumuz bilinciyle elimiz kolumuz bağlı oturabiliriz. Bugüne kadar yıkılmadıysak tam olmak zorunda olduğumuz yer ve seviyedeyiz demektir.

Savunma sanayiinde göz dolduran bir konumda olduğumuz artık dünyaca kabul gören bir realitedir. Türkiye’nin bu konuda ulaştığı seviye dünya devlerini hayran bırakıyor. Ama bundan daha önemli meselemiz bizi bugüne kadar ayakta tutan iç cephemizdir. Çünkü hiçbir silahın yıkamayacağı tek güç iç cephemizdir. Geçmişimiz bunun sayısız örnekleriyle doludur. Bu sorumluluk bilinciyle bugün sahip çıkmamız ve güçlendirmemiz gereken en önemli husus da budur. Türkiye’nin sınır güvenliği iç cepheden başlar. İç cepheye sahip çıkmak demek Türkiye’ye sahip çıkmaktır. Türkiye’yi sahiplenmek iç cepheyi kuvvetlendirmek demektir. Çünkü işgalciler cesaretlerini iç cephedeki dağınıklıktan alırlar. 

Muhalefet, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Muhalefet etmek iç cepheyi dağıtmak anlamına gelmez. Ama muhalefet adı altında Türkiye’yi dışarıya şikâyet etmek, Cumhurbaşkanı başta olmak üzere devletin üst kademesini dışarıda itibarsızlaştırmaya çalışmak, milli politikalarda Türkiye karşıtı olmak, caydırıcı gücümüz üzerinden antidemokratik bir ülke profili oluşturmaya çalışmak iç cepheyi sarsmak demektir. Muhalefet etmek herkesin hakkıdır ancak Türkiye’ye muhalefet etmek sadece düşmana özgü bir husustur.

Türkiye’nin haklı tezlerine karşı Libya’da Hafteri, Suriye’de Esad’ı makul görmek muhalefet etmek değildir. Hamas’ı terör örgütü görüp, “PYD/YPG/PKK komşumuz olsun demek” muhalefet etmek değildir.  Karabağ’da Ermenistan’ı, Rusya-Ukrayna savaşında taraf olmayı seçenler muhalefet etmiyorlar. Bugün İsrail-İran savaşında bile Türkiye’ye muhalefet eden, sanki savaşın sebebi Türkiye’ymiş gibi davrananlar muhalefet etmekten çok uzaklar. 

CHP Genel Başkanı Özgür Özel İsrail-İran savaşıyla ilgili değerlendirme yaparken bile Türkiye’yi eleştirmeden yapamıyor. “Trump’ın Gazellileri sürme planına bizimkiler sessiz kalıyor. Suspus oturuyor” diyor. ABD Başkanı Trump’ın Gazze planına karşı Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere MHP Lideri Devlet Bahçeli ve ilgili bakanların çok sayıda açıklamaları mevcut olduğu halde bu iftiraya sarılabiliyor.

CHP’nin dış politikadaki beyni ve İstanbul Milletvekili Namık Tan, TBMM komisyon toplantısında yaptığı bir konuşmada “Türkiye geleneksel olarak bölgesinde barıştan beslenerek büyüyüp güçlenen bir ülke, en azından siz iktidara gelene kadar böyleydi fakat sizin ideolojik takıntılarınız yüzünden Ortadoğu’daki saygın ve etkin konumumuzu çoktan yitirdik. Suriye’de ilk günden son güne kadar İran’la ters cephede oldunuz” diyerek Suriye’de Türkiye’yi suçluyor ve Türkiye’nin savaştan beslendiğini ileri sürüyor.

Yine CHP’li Bolu Belediyesinin iki defa ihraç istemiyle disipline sevk ettiği ama bir türlü vazgeçemediği ismi Tanju Özcan sosyal medya hesabından, “Türkiye'nin başta 5'li çetelere aktarılan paralar olmak üzere birçok kaynaktan tasarruf ederek savunma sanayi ve teknolojiye daha çok kaynak ayırmasının ne kadar zaruri olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır” diyerek Türkiye’nin savunma sanayiine harcaması gereken parayı 5’li çeteye aktardığı iftirasına sarılıyor. KAAN’la kalorifer peteği diye dalga geçen zihniyet nükleer silah istiyor. 

İP Başkanı Müsavat Dervişoğlu ise İsrail-İran savaşını Türkiye’nin orta oyunu olarak değerlendiriyor. Dervişoğlu, “Bizim iktidar İsrail’e ve operasyonlarına karşı olduğunu söylüyor, doğru mu? Doğru. Peki aynı iktidar ve ortakları, PKK’nın silah bıraktığını, terörsüz Türkiye hedefinin gerçekleşeceğini söyleyip katillere kahraman muamelesi yapıyor, doğru mu? O da doğru. Peki, PKK’nın İran kolu PJAK’ın elebaşısı ne diyor biliyor musunuz; ‘İsrail'in İran'a yönelik olası saldırılarını destekliyoruz. İran'a yönelik operasyona katılmaya hazırız.  Bölgede hakimiyeti kurmak için gerekeni yaparız’ diyor. Orta oyununu görüyor musunuz?” diyor. Ne dediğini belki kendisi de idrak edemiyor ama bu sözlerle muhalefet ettiğini zannediyor. 

Müsavat Dervişoğlu’nun sözlerine bir de şu açıdan bakalım o zaman; HDP’li Fatma Kurtulan içinde Müsavat Dervişoğlu’nun da bulunduğu İP’lilere “PKK’ya gönül vermişlerin de içinde olduğu insanların oylarıyla bu koltuklarda oturuyorsunuz” dedi mi? Dedi. Tepki verdiler mi? Vermediler. Kabul ettiler mi? Ettiler. PJAK’da PKK’nın İran kolu değil mi? Öyle. İsrail’e destek veriyorlar mı? Evet. Şu göbek oyununa bakar mısınız? İsrail ile Müsavat Dervişoğlu ele. Müsavat Dervişoğlu’nun açıklamasına bakarsanız ortaya bir de böyle bir sonuç çıkıyor.

Muhalefet aklını başına alıp milli bir muhalefet yapmazsa tehdit kapıya dayandığında başını vuracak taş bile bulamayabilir. Aklı başında muhalefet bölgedeki her gelişme karşısında Türkiye’ye muhalefet etmez. Ediyorsa aklını kiraya vermiştir. Kira ücretini de kimlere ödedikleri günü geldiğinde orta yere serilir.

 

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *