“Hassasiyet hastalıktır.”
İzlediğimiz diziler veya filmler, her ne kadar birebir gerçek hayatı yansıtmasa da çoğunlukla yaşamdan esinlenerek senaryolaştırılır ve seçilen karakterler aracılığıyla izleyiciye aktarılır. Bazı yapımlar tamamen hayal ürünü olsa da benzer olaylara gerçek hayatta rastlamak mümkündür. Kimi filmlerde “Gerçek hayattan alıntıdır” ya da “Gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır” ibareleri yer alırken, bazılarında “Bu dizideki tüm karakterler ve olaylar gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur” uyarısıyla karşılaşırız.
Dizi ve film izlemeye her zaman fırsat bulamasam da zaman zaman tesadüfen karşılaştığım ya da ilgimi çeken yapımları izliyorum. Bazen de arkadaşlarımın tavsiyeleriyle bir dizi ya da filme vakit ayırıyorum. Bu doğrultuda, son izlediğim dizi Eşref Rüya oldu. Geçmiş bölümlerini sosyal medya platformlarından topluca izledim; sezon finalini ise yayınlandığı televizyon kanalından takip ettim. Özellikle arkadaşlarımın “Bu karakter şu kişiye benziyor” gibi yorumları, izleme kararımda etkili oldu.
Sezon finalinde hayatını kaybetmiş görünse de Yakup Baba, dizinin en öne çıkan karakterlerinden birisi. “Yetimler” adlı bir yapılanma, Yakup Baba’nın liderliğinde adaleti sağlama ve kötülükle mücadele etme amacıyla faaliyet gösteriyor. Örgütün emektarı ve otorite figürü olan Yakup Baba; Eşref Tek ve diğer üyelerin yetişmesinde kilit bir rol üstleniyor. Bilge, gizemli ve karizmatik yapısıyla örgütün akıl hocası konumundaki bu karakter, diziye derinlik ve ağırlık katıyor. Son sözü daima onun söylemesi, otoritesinin bir göstergesi… Yakup Baba, sadece bir lider değil; yetim çocuklara kol kanat geren bir vicdanın, derin bir merhametin ve sarsılmaz bir adalet duygusunun sembolü. “Gölgesi başımızdan eksilmesin” denilecek bir karakter...
Dizinin başrolü Eşref Tek, kendi âlemindeki rakipleriyle yaşadığı çatışmalar, ekibiyle kurduğu bağlar ve sadakate dayalı diyaloglar diziyi sürükleyici kılıyor. Çocukluk aşkını ararken yaşadığı duygusal anlar, karakterin iç dünyasını zenginleştiriyor ve izleyiciyle güçlü bir bağ kurmasını sağlıyor. Ciddi, ağırbaşlı ve sert bir duruşa sahip olan Eşref Tek, “İhaneti asla affetmez” repliğiyle özdeşleşmiş bir figür…
Bana göre dizinin renkli, komik ama aynı zamanda en “bozuk” karakteri Kadir…
“Yetimler” örgütü içinde Yakup Baba’ya sadık biri gibi görünse de, aslında sürekli ihanet, kötülük ve kişisel çıkar peşinde. Her hareketiyle vefasızlık sergiliyor, durmaksızın nankörlük ediyor. Kendi varlığını hep başkalarının yok oluşunda arıyor. Menfaat uğruna dostlarına düşmanlarıyla birlikte tuzak kurmaktan, herkesi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktan çekinmiyor.
“Tökezleme/Nefeslik” gibi durumlarda “Durum malum” diyerek ekip arkadaşlarını motive ediyor, “Haber bekleyin” diyerek onları tetikte tutuyor. Parmak hesabıyla, nerden ne destek gelir onu hesaplıyor. İftiralarla adam eksiltiyor, yapay övgülerle iğrenç karakterleri öne çıkarıyor. Kendinden daha iyi olanlara tahammül edemiyor, onları küçültmeye çalışıyor. Riyakâr, kıskanç ve çıkarcı bir yapısı var. “Yetimler” oluşumunu bir perde gibi kullanarak gayrimeşru yollardan servet elde etmenin peşinde… Sezon finalinde nefsinin, kıskançlığının ve hırslarının onu nasıl bir canavara dönüştürdüğünü herkes gördü. Yanındaki Kenan’a kulak verdikçe de daha beter olacak gibi görünüyor. Ne demişler: "Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz"
Sezon finaline de değineceğiz; ancak önce, toplumdaki bu tür “Kadir”lere — doğruluk, dürüstlük ve sadakat çizgisindeki gerçek dostlarımız olan Kadir’leri tenzih ederek — bir bakalım.
Çünkü Eşref Rüya dizisindeki ihanetin sembolü Kadir, sadece bir dizi karakteri değil; aynı zamanda toplumun aynası.
Evet, o tür “Kadir”ler her yerdeler: Okulda, fabrikada, dükkânda, tarikatta, cemaatte, siyasi partide, dernekte, vakıfta, sendikada, medyada, spor kulübünde… Yolda, caddede, sokakta, apartmanda, mahallede, … Kısacası, toplumun her kesiminde onları görmek mümkün.
Nerede bir yapı, kurum, birliktelik ya da mücadele varsa, “Kadir”ler orada. Sinsice dolaşırlar. Bazen güler yüzle, bazen sahte bir tevazuyla, bazen de “sadakat” maskesiyle karşınıza çıkarlar. Ancak kişisel menfaatleri uğruna tezgâh kurmaktan, kötülük yapmaktan geri durmazlar. Onların çıkarı her şeyin üstündedir. Ve çoğu zaman, onlar sizin en büyük sınavınızdır.
Kadir’lerin gemisi genellikle her şeye rağmen yüzmeye devam eder. Rollerini ustalıkla oynadıklarından yahut etrafındakilerin görmezden geldiği ya da sabırla köşeden izlediği için… İşte bu yüzden Kadir’ler bir şekilde ayakta kalır. Bazıları yolda tıkanır, kenara itilir; ama asla tükenmezler. Biter gibi olurlar ama bitmezler. Ne yazık ki, Kadir’ler kıyamete kadar var olmaya devam edecek.
Çünkü Kadir, sadece dizideki bir isim değil; bozulmuş bir karakterin, çürümüş bir ruh hâlinin sembolüdür. Toplumun kalitesini sağlama ve değer yargılarını koruma adına hassasiyeti olanlar elbette bu tür sembollere karşı mücadele edecektir. Ama toplumda birçok kişinin hassasiyeti değişmiş görünmektedir.
Merhum Peyami Safa’nın şu sözü dikkatimi çekmişti:
“Hassasiyet hastalıktır.”
İlk okuduğumda bu ifade oldukça şaşırtıcı gelmişti.
Çünkü “hassasiyet” toplumda genellikle olumlu anlamlar taşır: duyarlılık, incelik, başkalarının duygularına saygı, zarafet gibi erdemlerle ilişkilendirilir. Peki, nasıl olur da hassasiyet bir hastalık olarak tarif edilebilir?
Elbette Peyami Safa’nın kastettiği “hastalık”, tıbbi anlamda değil; duygusal dünyada ölçüsüzlüğü işaret eden mecazi bir kavram. Ölçüsüz hassasiyet, insanın hayatla sağlıklı bir bağ kurmasını zorlaştırabilir; kişiyi kırılgan, savunmasız ve içe kapanık hale getirebilir.
Ancak şu da bir gerçek: İyilik de kötülük de bir hassasiyetle şekillenir.
Bir insanın neye dikkat ettiği, neye duyarlı olduğu, onun karakterini belirler.
Bu bağlamda sıkça duyduğumuz şu söz anlam kazanır: “Neye dikkat edersen, o güçlenir.”
Ne var ki, zamanla toplumun öncelikleri ve değer yargıları değişti. Eskiden kıymet verilen sadakat, vefa, fedakârlık, doğruluk, dürüstlük, edep, adap ve kadirşinaslık gibi erdemler geri planda kaldı.
Yerlerini ihanet, nankörlük, ahlaksızlık, ikiyüzlülük, açgözlülük, vurgunculuk ve unvan-sıfat istismarı aldı.
Öyle bir noktaya geldik ki, bir zamanlar “erdem” sayılan hasletler artık zayıflık olarak görülüyor; insani duyarlılıklar ise “hastalık” gibi küçümseniyor. Dahası, bu değerler “bıkkınlık” unsuru olarak sayılıyor.
Ne diyelim… Baht utansın da bizler utanmayalım.
Bu toplumda adeta “sezon finalini” tekrar tekrar izliyoruz.
Sonra yaşamın gerçekleri kaldığı yerden devam ediyor. Bozuk “Kadir” karakterlerinin finali bir türlü gelmiyor. Hatta bazen, kendi yaşamımızın canlı yayınında, toplumun hasletlerini yozlaştıran bu “Kadir”leri ibretle, bazen de çaresizlikle seyrediyoruz.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Korumak. Kendini, etrafını korumak. Etrafını kendinden, kendini etrafından korumak” şeklinde tanımladığı “koruma” ölçüsüyle mücadele etsek de bu çabanın etkisi sınırlı kalıyor. Kimi zaman şartlar, kimi zaman dengeler, kimi zaman da haksızlık üzerine kurulu, kişiye göre değişen ceza-ödül odaklı davranışlar bu sınırı çiziyor.
Eşref Rüya dizisinin sezon finaline gelirsek…
Yakup Baba, “Yetimler” oluşumu içinde Kadir tarafından arkasından çevrilen dolapları, ihanetleri, tezgâhları öğrendi.
Yakup Baba’nın yerini alabilmek için bugüne dek onun nefesini sayan Kadir, kişisel çıkarlarına, hırslarına, kıskançlıklarına, ihanet ve vefasızlık duygularına yenik düştü. Öyle bir cinnet haline büründü ki, hesap verme anında kendisini yetiştirip büyüten, her anlamda sahip çıkan Yakup Baba’yı, geçmişte “O benim babam lan! Lan, ben babamı satmadım lan!” diye sözde evladı gibi rollere girdiği halde, kahpece ve haince arkasından boğdu. Her makam ve sıfatın olduğu yerde bu tür Kadir’ler mutlaka bulunur: Kimi kendini açıkça belli eder, kimi ise sinsi bir şekilde fırsat kollar. Ancak her Firavun’un bir Musa’sı varsa, her Kadir’in karşısında bir Eşref Tek vardır.
Sadece filmlerde değil, hayatın gerçeği de gösteriyor ki, Yakup Baba’lar, Eşref Tek’ler ve Kadir’ler her zaman var olacak. Gönlümüz, adalet dağıtan, merhamet ve vicdan timsali Yakup Baba’dan; kötülüklerle mücadele eden, dostuna da düşmanına da mert olan Eşref Tek’ten yana.
Ama kötülüğün ve ihanetin babalığı peşinde koşan Kadir gibi modellere gelince... Onlara her daim, Eşref Tek’in yaptığı gibi, “Senden kancık Kadir olur, hain Kadir olur, kahpe Kadir olur; ama asla baba olmaz!” diye haykıracağız. Gönlü yetim ve öksüz olanların hayata tutunması adına bu tavrı ve mücadeleyi göstermek hem önemlidir hem de şarttır.