“İnsana rast gelesin.”

YAYINLAMA:
“İnsana rast gelesin.”

Şeyh Edebali ne güzel söylemiş: “İnsana rast gelesin.”

Toplum olarak bu güzel temenniye—bu içten duaya—her geçen gün daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Gerçek insanlığa, samimiyete, vicdana ve erdeme rastlamak; içinde yaşadığımız çağda adeta bir lütuf hâline geldi.

Bu toplumda insanlık erdemiyle yaşayan, fazileti yaşatan insanlar yok mu? 

Elbette var; hem de milyonlarcası… 

Ancak kötülüğün sesi o kadar baskınlaştı ki iyiler susuyor, geri çekiliyor, sessizliğe gömülüyor. Toplumda bir çözülme, bir çürüme yaşanıyor ve bu olumsuz etkileşim her geçen gün daha da derinleşiyor.

Canlar yakan, acılar bırakan bir şiddet sarmalı giderek büyüyor. Ahlaksızlık, vicdansızlık ve merhametsizlik; sanki bulaşıcı bir hastalık gibi toplumun damarlarına yayılıyor. İletişim teknolojisinin ulaştığı noktada, ülkenin neresinde yaşanırsa yaşansın bir olay; anında ekranlara, sosyal medyaya, telefonlara, hatta akıllı saatlere düşüyor. 

Üst üste gelen bu tür haberler, en sağlam psikolojileri bile sarsmaya yetiyor.

Trafikte çalınan bir korna ya da yakılan bir selektörle başlayıp ölüm ya da yaralanmayla sonuçlanan kavgalar… Yolda “yan baktın” ya da “tipini beğenmedim” diye başlayan tartışmalar… Apartmanlarda gürültü yüzünden patlak veren çatışmalar… Esnaflar arasında rekabetten doğan gerilimler… Okullarda öğretmene ya da öğrenciye yönelen şiddet… Hastanelerde sağlık çalışanlarına yapılan saldırılar… Hepsi, aynı şiddet zincirinin birbirini besleyen halkalarına dönüşmüş durumda.

Geçtiğimiz gün memleketim Kayseri’de yaşanan bir olay, kötülüğün artık kutsal mekânlara bile sızdığını; insanların ölçü ve sınır duygusunu kaybettiğini acı biçimde gösterdi. Park yeri yüzünden tartıştığı yaşlı komşusunu, namaz sırasında camide bıçaklayarak öldüren bir adam, kötülüğün cami gibi mukaddes bir yerde bile dur durak bilmediğini gözler önüne serdi.

Aynı gün İstanbul Bağcılar’da yaşanan bir başka olay da benzer bir dehşet içeriyordu: Bir caminin şadırvanındaki 17 musluk kırılarak çalındı, caminin tüm su tesisatı kullanılmaz hale geldi. Bu vandalca hırsızlık, sadece maddi değil; manevi değerlerimize, ibadet alanlarımıza da yönelmiş bir saldırıydı.

Hatay’da yaşanan başka bir olayda, madde bağımlısı oğlunu bıçaklayarak öldüren bir baba, haber ajanslarına yansıyan trajik vakalardan yalnızca biriydi.

Türkiye’nin vicdan, merhamet ve adalet arayan insanları hâlâ Ahmet Minguzzi davasının peşini bırakmamışken, benzer bir facianın eşiğinden bu kez de Eskişehir’de dönüldü. Sekiz kişi, 14 yaşındaki bir çocuğu tekme, yumruk ve sopalarla döverken görüntülendi. Olayın videosunu izlediğimde çocuğun hâli yüreğimi dağladı. Ve sosyal medyada şu satırları paylaştım:

“Yolda kendi halinde, sessiz sakin yürüyen birini düşünün… Park kenarında bir it seni görünce havlamaya başlar. Ardından bir bakarsın, oradan bir, buradan bir it daha çıkar, topluca havlamaya başlarlar. Sonra bir sürü hâline gelir, hep birlikte üstüne saldırırlar.
Eskişehir’deki olay aynen böyleydi. 14 yaşındaki millî sporcu bir çocuğa yapılan saldırı, tam anlamıyla bir it sürüsü saldırısıydı. Bu, çete halinde gerçekleştirilen bir linç girişimi ve öldürmeye teşebbüstür. Bu sürüyü serbest bırakmak, benzer saldırılara ödül vermektir. Serbest bıraktınız da, kuduz aşılarının kontrolünü yaptınız mı? Geçmiş olsun, inşallah çocuğun sağlığı yerindedir.”

***

8 kişi tarafından saldırıya uğrayan 14 yaşındaki millî sporcu M.K., olayla ilgili verdiği ifadesinde şunları söylemiş:

"Tramvaydan inmiştim. Durağın yanında üç kişi yaklaştı. Tanımıyordum. ‘Sen dövüşçü müsün, hadi bize de dövüş göster’ dediler. Gitmelerini söyledim. Biri yüzüme yumruk attı, bir diğeri sopa çıkardı. Yaklaşık 1.70 boylarında olan biri kafama ve sırtıma sopayla vurdu. Yere düştüm, vurmaya devam ettiler."

Çocukta beyin travması ve kürek kemiğinde kırık şüphesi tespit edilmiş. Velhasıl, bu sürü saldırısından çocuğun canını zor kurtardığı anlaşılıyor. Ailesi çocuklarına bu şekilde saldırıyı görünce herhalde çok büyük üzüntü duymuşlar ve kahrolmuşlardır. Acaba sürü gibi saldıranların annesi ve babası bu vicdansızlık karşısında “Biz nerede hata yaptık?” diye düşünmüşler midir? Çünkü bir çocuğun olumlu-olumsuz yetişmesinde ailenin vereceği eğitim çok önemlidir.

Bu toplumda suç işlemeyi akla bile getirmeyecek güçlü bir ahlak eğitimiyle birlikte, suçu önleyecek yahut suç işleyene caydırıcılık sağlayacak adil cezalar dengeli bir biçimde oluşturulmadıkça bu şiddet sarmalının giderek büyüyeceği açıktır. Her geçen gün yaşanan olaylar, toplumsal kaygıyı ve geleceğe dair endişeleri derinleştirmektedir.

İşte böyle bir atmosferde “İnsana rast gelesin.” temennisi yüreğimizde büyüyor, dilimizden daha çok dökülüyor.

Şeyh Edebali’nin ifade ettiği bu anlamlı dua her daim gerçekleşsin ki; iyiliği, güzelliği, adaleti, vicdanı, merhameti, erdemi, fazileti, yardımseverliği hep birlikte yaşamımızda görebilelim…

YILDIRAY ÇİÇEK

 

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...