Köpek kadar vefası ve sadakati olmayanlar…
Vefa ve sadakat, günümüzde ne kadar da çok aranan hasletler ve erdemler haline geldi, değil mi?
Geçtiğimiz günlerde, sosyal medyada bu değerlerin ne denli önemli olduğunu hatırlatan dikkat çekici ve duygusal bir habere rastladım:
“Hakkâri’de bir köpek, on gün önce vefat eden sahibinin mezarının başından ayrılmıyor...”
Haber içeriğinde bir de fotoğraf vardı. Köpek, büyük bir hüzünle sahibinin mezarı başında duruyordu.
Halk arasında, bazı insanlarda göremediğimiz vefa gibi erdemleri hayvanlarda görünce, “Köpek kadar olamadı” tabiri kullanılır. Sadakatini mezar başında gösteren bu köpek karşısında; menfaat uğruna insanların birbirine daha ölmeden toprak attığına şahit oldukça, bu tabir ne kadar da yerli yerine oturuyor, değil mi?
Öyle bir hâle geldik ki; menfaat uğruna evlat, anne babasını; anne baba, evladını yok edebiliyor.
Anne babasının mirasına konmak için onların nefesini sayan sözde evlatlar, ne yazık ki artık alışılagelmiş bir manzara hâline geldi.
Çoğu zaman aile içinde “Durumu malum” ya da “Haber bekleyin bizden” gibi ifadelerle çıkar çarklarını döndüren bu kişiler, iletişim kanallarını yalnızca menfaatlerine göre açık tutuyor. Hep bir fırsat kolluyorlar…
Anne ve baba ise her türlü ihaneti, vefasızlığı, nankörlüğü ve ahlaksızlığı görüyor; ama “evlattır” duygusuyla bunlara sabırla göğüs geriyor. Çoğu zaman da “Allah büyüktür” diyerek manevi bir sığınağa çekiliyor.
Ne yazık ki bu haller, ailenin değer yargılarını çürütüyor; sevgi ve saygı temellerini sarsıyor. Böylece, “gelecek nesillere tertemiz bir aile mirası bırakma” geleneği de yok olup gidiyor.
Bu tür olaylara şahit oldukça insan, “Şu da eksik kaldı” diyebileceği bir nankörlük, vefasızlık, sadakatsizlik, ahlaksızlık kaldı mı diye düşünmeden edemiyor.
Ancak bu vefasızlık hâli yalnızca aile içinde sınırlı ve gizli kalmıyor. Bazılarında öyle bir gözü dönmüşlük, açgözlülük ve nefsani arzu var ki, her şey aile dışına da sızıyor.
Manzara içler acısı... Kör göz sahibi bile kalp gözüyle bu çirkinliği hissedebiliyor.
Bu durum, böyle şeyleri yaşayan aileler için tam anlamıyla bir facia.
İşte tam da bu noktada, o fotoğraftaki köpeğin sadakati ve vefası akla geliyor. İnsan, ister istemez “Köpek kadar olamadılar” diyor.
Goethe’nin “İnsanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyorum” sözü, tam da bu ilişkilerin garabetini tarif ediyor.
Toplumda, çevremizdeki insanları tanıdıkça hayret ediyor, hatta zaman zaman şoke oluyoruz.
Menfaat, insanları öyle bir değiştiriyor ki; hem geldiği yeri hem de gideceği yeri unutturuyor.
Öyleleri var ki, iğrenç kibir ve kirli gurur yüzünden kendine “Dün neydin, bugün nesin?” sorusunu bile soramıyor.
Bir köpek bile, kendine sıcak bir yuva ve bir kap yemek veren sahibini unutmazken; sen, dünyaları verdiğin bir insanın sana kötülük ve fesatlık için fırsat kolladığına şahit oluyorsun.
· Dünyayı verdiğin, sana bir çöpü çok görüyor.
· Nefes alanı açtığın, nefesini kesmeye kalkıyor.
· İtibar kazandırdığın, itibarını dilim dilim doğramaya yelteniyor.
· Arkandan kumpası, ardından tezgâhı eksik etmiyor.
· Seninle güçlenenin gücü sana yetiyor.
· Yolunu açtığın, yoluna çukur kazıyor.
Her biri bir inkâr, her biri bir yalan, her biri bir aldatma ve her birinde bir kandırma telaşı…
Köpekteki vefaya imrenmek; işte bu halleri yaşamanın, göz göre göre şahit olmanın acı duygusu…
Vefa ve sadakat hem kadim geleneklerde hem de inanç cephesinde önemli bir haslet olarak görülür.
Yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) bu yüzden şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde her vefasızın, vefasızlığının göstergesi olarak bir sancağı olacaktır.”
Bu Hadis-i Şerif, vefasızlığın sadece dünyevi bir ahlaksızlık olmadığını, ahirette de hesabının sorulacağını hatırlatıyor.
Belki de o köpeğin sadakati, hepimize yeniden “insan olmak” kavramını sorgulatmalı…
Hakkâri’de sahibine vefa gösteren o köpeğin heykeli, tam da bu tarifini yaptığımız insanlara ibret olması için dikilmelidir.
Çünkü bu, dünyada örneği olan bir uygulamadır. Gelin, Japonya’daki benzer bir hikâyeyi; vefa ve sadakatin sembolü hâline gelen “Haçiko’yu birlikte hatırlayalım:
Tokyo’nun kalabalık sokaklarında, trenlerin gürültüsü ve insanların telaşı arasında sadık bir Akita köpeği yaşardı: Haçiko
Günlerini çok sevdiği sahibi, Tokyo Üniversitesi'nde görev yapan Profesör Ueno ile geçirirdi.
Her sabah, Haçiko profesörüne eşlik eder ve onu Shibuya Tren İstasyonu'na kadar uğurlardı.
Ueno işe gitmek üzere trene binerken, Haçiko her zaman olduğu gibi kuyruğunu sallayarak vedalaşır, ardından istasyon önünde, dönüş saatine kadar sadakatle beklerdi.
Bu günlük rutin, bir gün trajik bir şekilde son buldu. Profesör Ueno, o gün iş yerinde aniden rahatsızlandı ve hayatını kaybetti.
Haçiko, efendisinin bir daha dönmeyeceğinden habersiz, istasyonda onu saatlerce bekledi.
Günler geçti, haftalar, aylar derken yıllar aktı.
Haçiko, istasyondaki bekleyişinden hiç vazgeçmedi.
Gözleriyle kalabalığı her gün taradı; sahibinin geri geleceği ümidiyle Shibuya İstasyonu'nda tam dokuz yıl boyunca bekledi.
Sadakati zamanla insanların dikkatini çekti; Japonya genelinde sembol hâline geldi.
İnsanlar, Haçiko’nun hikâyesinden etkilenip iyilik ve şefkat duygularıyla harekete geçtiler.
Sonunda, 8 Mart 1935’te Haçiko’nun sadakat dolu bekleyişi sona erdi.
İstasyonda, sahibini beklediği yerde huzurla hayata veda etti.
Onun bu eşsiz vefası, halkın gönlünde taht kurdu ve adına bir bronz heykel dikildi.
Bugün hâlâ Shibuya İstasyonu önünde duran bu heykel, insan ile hayvan arasındaki sadakat/vefa bağını simgelemeye devam ediyor.
Japonya’daki Haçiko’nun bu dokunaklı hikâyesi, vefa/sadakat denince dünyanın dört bir yanında ilk akla gelen örneklerden biridir.
Onun adına sadece heykel dikilmekle kalmadı; hakkında kitaplar yazıldı, filmler çekildi.
Yanılmıyorsam, iki sinema filmi çekilmiş ve iki kitap yayımlanmıştır.
Ne acı değil mi insanlarda göremediğin vefayı, sadakati köpeklerde aramanın duygu ve düşüncesi… Hakkari’deki vefalı, sadakatli köpek bize bunu hatırlattı yine…
İnsanlar arasında “Köpek kadar olamayanlar”Kuran-ı Kerim’de “Esfelin sâfilîn” yani “en aşağıların en aşağısı” olarak tarif edilir.
Vallahi de, billahi de artık “Esfelin sâfilîn” tarifindeki insan modellerinden tiksindik, iğrendik…
Kimliğimize, kişiliğimize ve mazimize yabancılaşmamak için vefa ve sadakate yüreğimizi dayayarak direniyoruz.
Ne diyelim, Allah hepimize direnme gücü versin.
Herkesi, bu hayatta daima vefalı ve sadık evlatlarla, dostlarla ve arkadaşlarla karşılaştırsın.