Çağımızın Sülün Osmanları
Türkiye sahte e-imzalar üzerinden üretilen sahte diplomaları tartışıyor. Muhalefete yakın yayın organları da fırsattan istifa ederek Ekrem İmamoğlu’nun usulsüz yatay geçişiyle elde ettiği diplomasını aklamaya çalışıyor. Bunun daha ötesinde ise ürettikleri yalan ve sahte bilgilerle topluma güvensizlik aşılamaya çalışıyorlar. Yüzlerce sahte diploma olduğu, bu yolla elde edilen belgelerle yüzlerce akademisyen ve öğretmenin bulunduğu ve yüzlerce resmi işlem ile tayin ve kadro atamalarının gerçekleştirildiği bir kara propagandaya başvuruyorlar.
Sahte diploma çetesi geçtiğimiz yıl siber suçlarla mücadele şubesinin radarına giriyor. Gelen ihbarlar doğrultusunda 13 Ağustos 2024 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı soruşturma ile takip ve inceleme devletin ilgili kuruları tarafından yürütülüyor. Çetenin tüm ağlarıyla deşifre edilmesi ve çökertilmesi için soruşturma hem gizli yürütülüyor hem de kimlerin e-imzalarının üretildiği, bu imzaların e-imzaların nerede ve nasıl kullanıldığının takibi ve tespiti yapılıyor. İlk operasyon 2025’in Ocak ayında ikincisi ise Mayıs ayında gerçekleştiriliyor. Şüpheli bulunan 220 kişi hakkında gözaltı işlemi yapılıyor ve bunların 37’si tutuklanıp 150’si de adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor.
Sahte diploma çetesinin 35 kamu görevlisinin e-imzasını kopyalayarak 57’si üniversite, 4’ü lise olmak üzere toplam 61 diploma ürettiği, bunun yanında 108 de sahte sürücü belgesi düzenlediği tespit ediliyor. Yani toplam sahte belge üretimi 169’la sınırlı kalıyor. Bu diplomaların hiç birisi bir akademisyen ya da öğretmen tarafından kullanılmıyor. Diplomaların sadece ikisi özel bir teşebbüs için aktif olarak kullanılıyor. Ayrıca sahte diploma çetesinin çok katmanlı güvenlik aşamalarına sahip olan ÖSYM ve Emniyet Genel Müdürlüğü sistemlerine girdiklerine dair bir veriye rastlanmıyor. Şüphelilerin not ortalamasının yükseltilmesi ve transkriptlerde oynama yaptıkları tespit edilip gerekli işlemler gerçekleştiriliyor.
Sahtecilik ve dolandırıcılık suçları sadece bugünün konusu olmamakla birlikte hayatımızın her alanında gördüğümüz bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Kendine hâkim, savcı, polis süsü vererek dolandırıcılık yapanlar, sahte para basanlar, sahte içkilerden yaşanan can kayıpları, sahte sosyal medya hesapları ve sahte insan suretleri… Her şeyin sahtesinin üretilebildiği bir çağda yaşıyoruz. İnsanın olduğu her yerde suç, suçun olduğu her yerde de suçu kovalayan ve açığa çıkaranlar var. Aksi halde suçun suç olduğu zaten tespit edilememiş olurdu.
Dijital dünyanın hayatımıza girmesiyle birlikte suç çeşitleri de dijital mecraya taşınmaya başladı. Örneklerine sık rastladığımız resmi belgede sahtecilik suçları e-imzaların çalınarak gerçekleştirilmesine kadar ilerledi. Sülün Osmanların yerini Ziya Kadiroğlu gibileri aldı. Avcı, avlarını sokakta değil sanal mecra üzerinden bulmaya başladı. Yapay zekânın yaygın kullanımıyla birlikte de gerçek ve sahte, doğru ile yanlış birbirinin ikizi haline getirildi. Gerçek ve sahteliği ayırt edilmesi zor içerikler karşımıza çıkmaya başladı. Geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sesinin taklit edilerek dolandırıcılık yapmaya çalışanlar yakalandı. Yine aynı mecrada üretilen binlerce içerik insanların kullandığı tatlı bir zehir haline geldi. Bu zehir ile mücadele yöntemleri de bilindik önlemlerin ötesinde tedbirlerin alınmasını zorunlu hale getirdi.
Sosyal medya da insanların sahte kimlikleriyle ikinci benlik oluşturdukları, kendilerini gerçekleştirmeye çalıştıkları, göründüğünden fazlası olmaya çabaladıkları bir mecra olarak kullanılmaya başladı. Bu da sahte insanları hayatımıza soktu. Ya da insanların sahteleşmesine yol açtı. Toplum sağlığını bozan, aile ilişkilerini zayıflatan, insanları birbirinden uzaklaştırıp sanal bireyler olarak yakınlaştıran bir yalnızlaşmaya sürükledi. Bugünkü endişe ve etkiler gelecek yıllar adına çok daha kaygı verici bir boyuta ulaştı.
İnsanın bile sahtesinin bulunduğu bir çağda gerçeğe ulaşmak da zorlaşmaya başladı. Bu durum ister istemez siyaseti de tesiri altına aldı. Atatürk’ün resminin üzerine Ekrem İmamoğlu’nun posterini asan sahte Atatürkçüler, “ülkücülüğümüz bize yeter” sözleriyle MHP’den ayrılıp soluğu CHP’nin kollarında alan sahte ülkücüler, birkaç bakanlık ve Genel Müdürlük pazarlığını protokole bağladıktan sonra şahsiyetini askıya alan sahte milliyetçiler, terörlü Türkiye’nin güneşinde bronzlaşmayı terörsüz Türkiye’nin gölgesinde yaşamaya tercih eden sahte İYİ’ler türedi.
2015 yılında Müslüman olmaları karşılığında PKK ile de görüşülebileceğini söyleyen, bugün de şehit yakınları ve gazilerimizi diline dolamaktan çekinmeyen sahte çilingirler sardı etrafımızı.
Sülün Osman yaşasaydı bugünkü sahtekârları ve sahtekârlıkları gördükten sonra dolandırıcılığı bırakır tövbe ederdi.