Güllü’nün gülünü kıran mı oldu?
Sanat dünyasına başarılı eserler kazandıran ve geniş kitleler tarafından büyük beğeniyle dinlenen, “Arabeskin Kraliçesi” olarak anılan Güllü, elim bir kaza sonucu evinin bir odasından aşağıya düşerek hayatını kaybetti. Olayın kesinleşmiş bir durumu olmadığı için elim bir kaza olarak değerlendiriliyor; ancak hayatını kaybetmesiyle ilgili hâlâ birçok iddia ve şaibe aydınlanmamış durumda.
Sanat alanındaki en yakın çalışma arkadaşları ise olayın düşme değil, “pencereden düşürülme veya atılma” olduğunu vurguluyor. Evin içinde kamera bulunsa da, olayın gerçekleştiği oda kör nokta konumunda; ancak kamera sesine yansıyan diyaloglar şüpheleri artırıyor.
Medyaya yansıyan şu ana başlıklardan dolayı soruşturmanın Cinayet Büro’ya devredildiği öne sürülmektedir:
- Ses kayıtlarında ortaya çıkan çelişkiler ve bilgi kirliliği,
- Olayın “şüpheli ölüm” olarak değerlendirilmesine yol açan bulgular,
- Güllü’nün kızının feryatları ve psikolojik durumunun kaza ihtimalini zayıflatması,
- Yakınlarının, olayın “cinayet” ya da “yanlışlıkla düşme” olmadığını düşünmeleri,
- Canlı yayında yapılan canlandırmada “roman havası oynarken düştü” iddiasının fiziksel olarak imkânsız bulunması,
- Yatak ve komodin arasındaki dar alanda gençlerin Güllü’yü çekmiş olabileceği şüphesinin ortaya atılması,
- Güllü’nün sağlık durumu ve belindeki platin nedeniyle cam kenarında oynayacak bir gerekçenin bulunmaması.
Toplumdaki çürüme öyle bir noktaya ulaştı ki, eskiden “Evlat anasına-babasına, ana-baba evladına asla kıyamaz” diyebileceğimiz inanç ve güven artık ortada kalmadı. Bu güvenin kaybolduğunu görmek için son yıllardaki cinayet olaylarına bakmak bile yeterlidir.
Elbette bu yazıyı, Güllü’nün evlatlarını veya evlatlarının arkadaşlarını zan altında bırakmak amacıyla kaleme almadım. Ancak toplumda bu kadar şüphe uyandıran, birçok iddianın dillendirildiği ve şaibenin üretildiği bir olayın aydınlatılması, hak, adalet ve hukuk adına toplumun beklentisi haline gelmiştir. Bu nedenle bugün bu konuya değinme sorumluluğu hissettim.
Aynı zamanda Bozkurt işareti yapan pozlarıyla, Ülkücü Hareket’in sembol sanatçılarından Ali Kınık ile düet yaparak söylediği şarkılarıyla hafızalarımıza kazınmış ve eserleriyle kalbimizde yer edinmiş Güllü’nün bizlerde hakkının kalmaması adına da, bunu bir manevi vazife olarak gördüğüm için bu konuya değindim.
Sanatçı Ali Kınık ile düet yaparak söylediği şarkıda o güzel sesiyle Güllü şöyle sesleniyordu:
“Söz verdim kendime unutmak için,
Bambaşka bir hayat kurdum, olmadı.
O sessiz vedanın, o garip göçün
Sebebini hayra yordum, olmadı.
Dedim olsun, bu da dünya halları,
Tanrı ayrılıklarla sınar kulları.
Ellerinle diktiğin o gülleri
Kendi ellerimle kırdım, olmadı.”
Biz de Güllü’nün öteki dünyaya talihsiz bir olayla gidişinin “garip bir göç, sessiz bir veda” olmaması ve eğer Güllü’nün gülü en yakınları tarafından kırıldıysa, bunun açığa çıkması için gündemdeki iddialara ve şüphelere dair bir işaret fişeği atıyoruz.
Yargı ve emniyet, Güllü’nün hayatını kaybettiği olayın üzerindeki tüm sis perdesini ispatlanmış şekilde kaldırarak toplum vicdanını rahatlatmalı ve sevenlerinin yüreğine dert olan olayı aydınlatmalıdır. Çünkü bu mesele artık herkesin dikkatindeki bir olay haline gelmiştir. Olay yargı boyutunda aydınlatılmazsa, bundan sonra yaşanacak benzeri kaza vakaları bazı kişilerce şeytanca planlar üretmek için maalesef birer malzeme haline gelecektir.
Adalet ve hukuk, toplumların omurgasıdır. Bu omurguda en küçük bir sakatlık oluşursa, toplumun yükünü taşıması mümkün olmaz. Güllü’nün hayatını kaybettiği olay, adalet ve hukukun bir sınavı haline gelmiştir.
Sanatçı Güllü’nün, hayatını kaybetmeden kısa bir süre önce, iğrenç peydahlamalar tarafından hayattan koparılan Mattia Ahmet Minguzzi için duyarlılık göstererek eser hazırlaması, onun yüreğindeki güzelliğin bir mirası olmuştur:
“Ah çocuk, sana nasıl kıydılar
Yaz günü kara kış yaşattılar
O karagözlerine bakamadılar
Bir yudum sevgiyi çok gördüler...
Oyuncağın kaldı köşe başında
Düşlerin yarım bir masal içinde
Sokaklar suskun, gece karanlık
Sesini duyan yok mu, neredesin sen?
Ah çocuk, sana nasıl kıydılar
Yaz günü kara kış yaşattılar
O kara gözlerine bakamadılar
Bir yudum sevgiyi çok gördüler...”
Güllü’nün bu eseri gündeme geldiği şu günlerde, Mattia Ahmet Minguzzi’nin katillerinin yargılandığı mahkemede bir duruşma gerçekleşti. Bu duruşmada büyük bir skandal ortaya çıktı: Katillerin avukatları, o iğrenç katillere “Engelli Raporu” almıştı.
Üstelik avukatlar, tepki gösterenlere de, “Biz masumları savunuyoruz, engelli raporu var onların. Ben görevimi yapıyorum. Sen kimsin?” diyerek savunma yapıyorlardı. Bu “Engelli Raporu” doğruysa, gerçekten büyük bir skandaldır. Tasarlayarak ve planlayarak bir çocuğu öldürenlere engelli raporu veren hangi sağlık heyeti ise, onlar milli güvenlik açısından bir tehlike oluşturmaktadır.
Adalet ve Sağlık Bakanı bu konuda açıklama yapmak zorundadır. Mattia Ahmet Minguzzi’yi öldürürken ayakları ve elleri tamamen sağlıklı görünen bu kişiler için “Engelli Raporu” neye göre verilmiştir?
Üstelik “Engelli Raporu” alabilenler hâlâ mahkemede ailenin üzerine yürüyüp, “Aslanlar gibi yatarız” diyorsa, burada raporu verenlerin gerçekten “engelli olup/ olmadığı da” araştırılmalıdır. Etnik fitnenin merkezi olan İstanbul Barosu ve Türk Tabipler Birliği bağlantıları bu konuda ana şüphelidir. Sanatçımız Güllü’nün şüpheli olayının aydınlanması ve Mattia Ahmet Minguzzi’nin katillerinin hak ettiği cezayı alması için, sonuna kadar bu davanın takipçisi olacağız.