Toprak susuyor, biz susuyoruz!
Kim ne derse desin değişik bir toplumumuz var. Kendine has davranışları, uygulamaları, sabrı, tevekkül, direnişi ve daha birçok özelliği olan bir ülkeyiz. Birçok güzel özelliğimizin yanı sıra “Bu huyumuzdan vazgeçsek!” diyeceğimiz huylarımız da var. “Yumurta kapıya gelmeden harekete geçmeme” ve sürekli “unutkan” tavırlar işte bunlar beğenmediğimiz yerleşik tavırlarımızdan birkaç tanesi…
Bütün kötü işaretleri gördüğümüz durumlarda bile aksi bir şey olacağına bir türlü inanmak istemeyiz. Büyük bir tevekkül ile bütün işlerimizi önce “Allah’a”, sonra “kutsal devlet”e emanet etmişizdir.
Bugünkü mevcut hâl ve gidişimize baktığımızda, bölgesel olarak tarım havzalarımızda sulama açısından stresli bir duruma doğru yol almaktayız. Bu durum tarımsal üretim, verim ve kalite için alarm vermektedir.
Bugün tarlalarda görünmeyen ama hissedilen bir stres var: SU STRESİ.
Tarlalarımız, bitkilerimiz ve üretimimiz sessizce alarm veriyor. Bölgesel olarak tarım havzalarımızda su kaynakları hızla azalıyor, toprağın sesi kısılıyor. Bu gidiş, yalnızca verimi değil, ülkenin gıda güvenliğini de tehdit ediyor. Ve en acı gerçek şu: Bu gidişatın önüne geçmek hâlâ elimizdeyken, çiftçinin elindeki su, avucundan kaymasın!
TÜİK verilerine göre ülkemizde tarım alanlarının sadece yüzde 24,1’i sulanabiliyor. Yani, her dört tarladan üçü hâlâ “yağmur duasına” bakıyor. Bu tablo, su kaynaklarımızın sınırlılığını ve mevcut sistemin sürdürülemezliğini açıkça gösteriyor.
Üstelik var olan sulama sistemlerinin de büyük kısmı hâlâ yüzeysel sulama, yani suyun en çok ziyan olduğu yöntemlerle çalışıyor. Bu şartlarda “daha fazla su” bulmak değil, “eldeki suyu doğru kullanmak” gerekiyor. İşte burada kısıntılı sulama devreye giriyor.
Kısıntılı Sulama: Az Suyla Akıllı Tarım. Kısıntılı sulama, “bitkiyi susuz bırakmak değil, suyu bilinçli kısıp stratejik kullanmaktır.” Amaç, suyun yetmediği koşullarda bitkinin en kritik dönemlerinde (örneğin çiçeklenme ve tane bağlama evresi) suyu tam verip, diğer dönemlerde kısmaktır. Böylece aynı su miktarıyla daha geniş bir alan üretime açılabilir; toplam gelir artabilir. Ancak burada ince bir çizgi vardır: “Su azalınca verim aynı kalır” diyemeyiz. Ama doğru planlama ile su azalırken verimdeki kaybı minimuma indirmek mümkündür.
BİLİM NE DİYOR?
Konya ilçesi Yunak’ta yapılan bir çalışmayı sizlerle paylaşmak isterim. Şeker pancarı üretiminde yapılan bir çalışmada dört farklı sulama modeli karşılaştırılmış:
Tam sulama (8 defa, 752 mm su): 6 ton/da verim
Yüzde 80 suyla (5 defa, 600 mm): Verim sadece yüzde 6,5 azaldı (5.6 ton/da)
Yüzde 60 suyla (3 defa, 450 mm): Verim yüzde 19,9 azaldı
Yüzde 40 suyla (2 defa, 300 mm): Verim yüzde 36,9 azaldı. Yani su miktarı yüzde 20 azaldığında, verim yalnızca yüzde 6-7 düşüyor.
Bilim bize şunu söylüyor: “Su verimden daha değerlidir ama verimi doğru yönetirsek, suyu da çoğaltırız.”
BİR KÂĞIT, BİR KALEM, BİR HESAP MAKİNESİYLE SU YÖNETİMİ OLMAZ!
Kapalı sistem ve “damla sulama yöntemi” uygulanmaya başlanılmasıyla birlikte, öyle bir havaya ve de beklenti içerisine girmiştik ki; sanki mevcut su kaynaklarımız daha verimli kullanılacak, kuraklıkla baş edecek, küresel ısınmaya/küresel iklim değişikliğine meydan okuyacak ve âdeta nanik yapacaktık.
Sahada gördüğümüz başta damla sulama olmak üzere basınçlı sulama uygulamalarında gözlemlenen realite ise şu: “Hem projede hem de basınçlı sulama işletmeciliğinde hataların varlığıdır.” Bu durumun tercümesi ise “damla sulama yönteminin iyi anlaşılamadığının somut bir göstergesidir.” Kullanım prensiplerine uygun bir şekilde sistem işletilmezse, çok su harcanan yüzey sulama yöntemlerinden (salma sulama, karık sulama vb.) pek farkı kalmamaktadır. Ne acıdır ve üzülerek ifade etmek gerekir ki; “mevcut durumda, ülkemiz koşullarında damla sulama yönteminin, su tasarrufu sağladığını söylemek pek de mümkün değildir.”
Kamuoyunda anlaşılan ya da yaratılan algı şöyle: Damla sulama sistemini tarlama/bahçeme kurdum, su tasarrufu sağlıyorum, su varlığını koruyorum… Oysaki mevcut reel durum ise bambaşka! “Çiftçi 4’er saat çıkış suyu verdikten sonra 32 saat ve son olarak 12 saat damla sulama yaparak hasat zamanını beklemektedir.”
Başta projelendirme hataları, bitki türü, etkili kök derinliği, toprak bünyesi gibi faktörlerin dikkate alınmadığı sulama programları, sulamaya başlama ve sulamaya son verme tarihlerinin belirsiz olması gibi birçok etkenin hatalı uygulanması nedeniyle, damla sulama sistemlerinden beklenen fayda ne yazık ki sağlanamamaktadır!
Bu işler “bir kâğıt, bir kalem, bir de hesap makinesiyle olacak işler değil!” Kuraklık ve sulama çalışması yapan bakanlık ve taşra teşkilatlarının; bu saatten sonra “kâğıdı, kalemi bırakıp sahaya inmeleri, kontrol biriminden başlayarak, lateral, manifold ve ana hat borularına ellerinin değmesi, kontrollerde mini vana veya kör tıpa takılmamış diye seslenmeleri şarttır.” Ayrıca da çiftçilerle aynı havayı teneffüs etmelerinin zamanı çoktan gelmiştir.
YANLIŞ BİLİNEN BİR DOĞRU
Bazı üreticiler bir sulamayı geç yaptığında ya da az su verdiğinde, bunu “kısıntılı sulama” sanıyor. Oysa o bitki strese girdiği anda gelişme yavaşlar, sonraki sulamalarla da toparlanamaz. Daha da kötüsü, bazı çiftçiler bu hatayı telafi etmek için sonraki sulamalarda aşırı su veriyor.
Sonuç? Topraktaki besin maddeleri alt katmanlara yıkanıyor, kökler havasız kalıyor, verim daha da düşüyor. Yani fazla su bazen “daha fazla zarar” demektir.
Suyun kıt olduğu bir ülke, yalnızca tarlada değil, sofrada da kaybeder. Basınçlı sulama sistemleri, su hasadı, yeraltı su yönetimi ve bölgesel planlama artık bir “tercih” değil, “milli” bir zorunluluktur.
Son söz: Tarımda sürdürülebilir kalkınma, ancak sürdürülebilir sulama ile mümkündür. Bugün suyu yönetemezsek, yarın üretimi yönetemeyiz. Yıllar geçiyor, biz aynı şeyleri konuşuyoruz, konusu aynı olan filmleri izlemeye devam ediyoruz. Çok şikâyetimizi var ama çözüm yolumuz yok! İçimizde ne tarım sektöründe olamamanın hüznü var, ne de Tarım Bakanlığında çalışmanın neşesi var. Tarım sektörü ve paydaşları olarak “nasılsın” samimiyetsizliği ile “iyiyim” sahtekârlığı arasında bir yerdeyiz.