HAZIRLAYAN: BURAK ÖZCAN
Ümit Özdağ’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı “iç cephe” çağrılarına geliştirdiği söylem başından sonuna çelişki üretiyordu.
Özdağ bir yandan, “Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, bölge böyle karışık ve her an çevremizdeki coğrafyalarda parçalanmalar beklenirken iç cephenin güçlü olmasıdır. Milli birlik ve beraberliğin sağlam bir zeminde olmasıdır” sözleriyle iç cephenin sağlamlığına öne çıkarıyordu.
Fakat diğer yandan aynı cümlenin devamında kurduğu “Hiçbir suç olmamasına rağmen düşman ceza hukuku uygulamalarıyla muhalefetin nasıl baskı altına alınabildiğini yaşayarak gördük ve görüyoruz. Bunu uygularsanız o zaman iç cepheyi sağlamanız mümkün olmaz ve iç cephe sağlanmadıysa Türkiye’nin gücü taşıyıcı kolonları ağır şekilde tehdit altında kalır” sözleriyle iç cephenin tahkimini bir birlik çağrısı olmaktan çıkarıp yargı süreçlerini baskı olarak çerçeveleyen bir şarta bağlıyordu.
Benzer bir çelişki, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin öncülüğünde başlayıp devlet politikası hâline gelen “Terörsüz Türkiye” hedefi etrafında da tekrarlanıyordu.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın muhataplarının yüzüne “terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” çağrısına tepkisini Ümit Özdağ, “Bahçeli, terörist başı Öcalan’ın TBMM’de DEM grubunda konuşmasını istedi. Allah böyle siyaseti kahretsin. Bir bebek katili terörist, İstiklal Harbi vermiş gazi TBMM’de DEM grubunda konuşacak. İnanır gibi değil” ifadeleriyle MHP Lideri’nin sözlerini bağlamından kopararak gösteriyordu.
Ama aynı Özdağ, bu durumun üzerinden çok geçmeden SDG çatısı altındaki PKK’nın Suriye kolu YPG’nin Öcalan’ın “tüm gruplar silah bırakmalı” çağrısına uymayacağı noktasında oluşan şüpheler üzerine “Bu konunun hızla açığa kavuşmasının tek yolu, Öcalan’ın ikinci bir açıklama ile YPG ve PJAK’a silah bırakma çağrısında bulunmasıdır” diyerek Öcalan’dan ikinci bir çağrı talep ediyordu.
“Allah böyle siyaseti kahretsin” diyerek Öcalan üzerinden istismara çalışan çizginin, Öcalan’dan “netleştirme” bekleyen bir noktaya savruluşu en çok partililerinde şok etkisi yaratıyordu.
Özdağ’ın daha önceki ifadeleriyle çelişen bu yeni söylemi, terörsüz Türkiye karşı bütün eylemlerini “Öcalan’dan çağrı yapmasını istemek, ondan medet ummak” eksenine oturtan Zafer Partileri bile çileden çıkarıyordu.
Söz konusu bir doğruya kırk yalanı ekleyip kamuoyunu etkileme uğraşı olduğunda Özdağ’ın, çelişkiler yumağı içindeki haline bakmadan sergilediği maharetlere artık kendi partilileri de şaşıyordu.
O ise tüm çelişkilerini ürettiği provokasyonlara malzeme olarak kullanıyordu.
MAĞDURİYET SENARYOSU
Ümit Özdağ girmiş olduğu girdaptan çıkış yolunu, kendince yazdığı mağduriyet senaryolarında aradı.
Türkiye’nin sığınmacılar meselesine ürettiği çözüm yolunu eleştirirken sınırları aşarak “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” suçlarından dolayı tutuklu yargılanarak geçirdiği günleri, “Beni Türk halkına, Öcalan ile yürütülen sürecin detayları konusunda bilgi vermemi engellemek için tutukladılar” sözleriyle gerekçelendirdi.
Ayrıca “Benim dışarıda derin bilgi kaynaklarına sahip olduğumu ve bu kaynaklardan koparılmam gerektiğini düşünüyorlardı. Ayrıca Öcalan ve PKK’yı en yakından bilen genel olarak müzakere sürecini deşifre ederek Türk halkına anlatmamı istemiyorlardı” ifadeleriyle dikkatleri başka yöne çekmeye çalıştı.
Böylece kendi tabanına “Öcalan kozunu elinizden aldıysam, buyurun size müzakere veriyorum. Pazarlık yapıldığını iddia edin, PKK’ya ne verildiğini sorun” diyerek kullanmaları için yeni kozlar verdi.
Üstelik Özdağ, bunu yaparken çok zorlanmadı.
Tıpkı 15 Temmuz 2016’dan sonra FETÖ’nün devletin kılcal damarlarından sökülüp atılmasıyla beraber hızlanan terörle mücadele adımlarını “Sahra koşullarında bile kullanılacak banyolar varken bunların yollanmamasından ötürü askerler operasyon başladığı günden beri banyo yapamadıklarını, ancak teneke bulurlarsa su ısıtıp yıkandıklarını söylüyorlar. Kılık kıyafet ikmali olmadığı için toz çamur içinde olduklarını söylüyorlar. Askerler beslenme sıkıntısı olduğunu söylüyorlar. Kilis’te devlet hastanesinde yaralı olarak gelen askerler kendi ceplerinden aldıkları gıdalarla karınlarını doyurduklarını söylediler” sözleriyle Türk askerini aciz göstererek baltalamaya çalıştığı gibi, bugün de terörsüz Türkiye’yi sabote girişimlerinde rahat davrandı.
Dün kahraman Türk askerinin Zeytin Dalı Operasyonu’yla terörün kökünü kazımaya başladığı günlerde “Recep Tayyip Erdoğan Afrin’i alma karşısında ABD’ye ne veriyorsun?” sorusu üzerinden geliştirdiği refleks neyse, aynı refleksi bugün terörsüz Türkiye’ye karşı veriyordu.
Geçmişte terör örgütü YPG’ye karşı yürütülen askeri operasyonları karalamak ve gölgelemek için iftiranın her türlüsüne başvuran Özdağ, bugün tek bir Mehmetçik’imizin burnu kanamadan ulaşılmak istenen terörsüz Türkiye ülküsünü hedef alırken yeniden “pazarlık yürütüldüğü” dedikodularını dolaşıma soktu.
Bunu yaparken kurduğu “derin bilgilere sahip olduğunu” ima eden ifadelerle ayrıca, belirlenen terörsüz Türkiye’ye karşı çıkışta izlenecek yolda partisinden, ne yaparsa yapsın “bir bildiği vardır” bakış açısına sahip olmasını istediğini de dışa vuruyordu.
Zira kendisi MHP Lideri’ne bakışını “Devlet Bahçeli, çok uzun süre MHP genel başkanlığı yaptı. Derin bir bilgi ağı var şüphesiz. Siyasette taktik anlamda ciddi bir ustalığı var ve söylediği şey ciddiye alınmalı” ifadeleriyle ortaya koymaktan çekinmemişti.
Fakat Ümit Özdağ’ın, arzu ettiği “bir bildiği vardır” yorumlarına muhatap olması imkânsızdı.
Çünkü bildiklerinin kaynağını “dışarıda” olduğunu işaret ederek, aslında kendini tartışmalı bir hale getirdiğini göremiyordu.
DERİN AĞ EFSANESİ
Ümit Özdağ, geçmişten günümüze kendisi hakkında gündeme getirilen tüm iddialara hem besledi hem de hakkındaki iddiaların iftira olduğunu savundu.
Ne zaman, merkezi ABD’de bulunan RAND Corporation strateji kurumu ile olan ilişkisi, ABD’deki Musevi kuruluşu JINSA ile kurduğu yakınlığı, İsrail’de bulunan strateji kurumu BESA Center ile olan bağlantısı sorulsa…
Ne vakit, 1998 yılında ABD’de Washington Kürt Enstitüsünde katıldığı PKK toplantısına kimin davet ettiği ve kimlerle görüştüğü, 27 Nisan 2000 tarihinde RAND Corporation kontrolünde yapılan Kürdistan Paneline neden katıldığını ve kimlerle birlikte olduğu gündeme getirilse…
Kurucusu olduğu Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi ile ABD’den JINSA ve İsrail’den BESA Center arasındaki özel ilişkinin kapsam derinlik ve amacı, Diyanet Vakfı Stratejik Araştırmalar Merkezi bünyesindeki çalışma döneminin karanlıkta kalan hususları, 1999 yılından 2004 yılına kadar içinde bulunduğu ASAM’ın finans ve bilgi kaynaklarının kimler olduğu ve yine bu kuruluş üyesi iken yayınladığı “Türk-İsrail Stratejik Ortaklığı” kitabı ile İsrail’e duyduğu özel ilginin nedeni her sorulduğunda başvurduğu yöntem hep aynıydı.
Bir yandan tüm bunların yalan olduğunu öne süren de, diğer yandan “Türkiye’nin en ciddi araştırma kuruluşunun başındayken dünyanın en ciddi araştırma kuruluşlarıyla da istihbarat örgütleriyle görüşmüşümdür. Bu benim görevim gereği yaptığım bir iştir” sözleriyle kendini gizemli hâllere sokan da aynı Ümit Özdağ’dı.
Çelişki üstüne çelişki eklemek onun doğasında vardı.
Attığı nutuklarla Türk milletinin gözünde “milliyetçi” olduğu algısını oluşturmak isteyen de, varlığını ABD ve İsrail’e adadığını duyurduğunu gösteren de oydu.

TERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE KARŞI DURUŞUNUN KAYNAĞI
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, yıllardan beri sürdürdüğü “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Kürt sorunu yoktur, asla da olmayacaktır. Var olan sorun, bölücü terör sorunudur; kaldı ki bu ihanetin kökü muhakkak surette kazınacaktır” sözleriyle ifade ettiği duruştan zerre taviz vermeyeceği biliniyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu duruşun yanında olduğunu belirten “Türkler ile Kürtler arasına örülmek istenen terör duvarını yıkıp atacağız. Evlatlarımıza, terörün olmadığı, şiddetin olmadığı, sırtını silaha ve dağa yaslayan terör destekli siyasetin olmadığı bir Türkiye teslim edeceğiz. Bu hedefimizde samimiyiz, kararlıyız. Hep söylediğim gibi, terör örgütü; küresel güçlerin tetikçisi, taşeronu, paralı askeri, aparatı rolünden vazgeçmediği sürece, nerede olursa olsun başını ezmeyi sürdüreceğiz” şeklindeki açıklaması sonrası, bugüne kadar perde arkasından çalışma yürütülen terörsüz Türkiye karşıtları artık kendilerini gizleme gereği duymadı.
İsrail istihbaratına bağlı sosyal medya hesapları, YPG’yi kendilerine bağlı düzenli bir orduymuş gibi gösteren videolar paylaştı.
İsrail’in, Suriye’deki Dürzîleri iç isyana ve çatışmaya yönlendirdiği günlere denk gelen bu YPG’yi sahaya sürme uğraşları, elbette tesadüf olamazdı.
Nitekim İsrail’in i24 kanalına konuşan Dürzî lider, PKK medyası ve YPG’ye olan minnetini dile getirdiği, “Onlar olmasaydı, bizi kaos ve sessizlik içinde öldürürlerdi” sözleri bölgede İsrail’in oyunlarını gün yüzüne çıkarıyordu.
Aynı tarihlere denk gelecek şekilde Kandil’deki terör elebaşlarından Cemil Bayık’ın, “Eğer ayakta kalmak istiyorsanız Önder Apo’dan ve çizgisinden vazgeçeceksiniz. Kendinize yeni bir önderlik ve çizgiyi esas alacaksınız, o zaman yaşama hakkınız olur. Aksi taktirde 6 aya kadar ömrünüz var. Bunu bize ilettiler” ifadeleri karşı karşıya olduğumuz tabloyu netleştiriyordu.
Bu noktada, terör örgütüne mesaj iletinin ABD-İsrail ikilisi olmadığını öne sürecek kimse bulunmuyordu.
İSRAİL’E KEDİ, TERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE KAPLAN
İsrail’in politikalarını yansıttığı bilinen Haaretz gazetesi, “PKK’nın silah bırakması İsrail’in çıkarlarını tehlikeye sokabilir” ifadesiyle İsrail’in Terörsüz Türkiye bakışını yansıtmak için kolları sıvıyordu.
Netanyahu’nın vaat edilmiş topraklar hezeyanını dillendirip Türkiye topraklarını hedef alabileceği rüyasını gördüğünü açık etmesinin ardından tüm planlar açığa çıkıyordu.
İsrail’in politikalarına yön veren strateji kuruluşlarından Moshe Dayan Center bünyesinde çalışmalar Dr. Gülistan Gürbey, “Ankara, olası bir İsrail-Kürt ittifakını veya Suriye’deki Kürtler için daha güçlü bir siyasi konumu tehdit olarak algılıyor. İsrail, ABD ile yakın ilişkileri nedeniyle başlıca rakip olarak görülüyor. Kürtlerle bir ittifak, Türkiye’nin Suriye’deki etkisini zayıflatabilir. Erdoğan, bu gelişmeleri İsrail’in saldırganlığının Türkiye’yi de hedef aldığı söylemini yaymak için kullanıyor ve Türkiye’yi, ülkeyi bölmeye çalışan emperyalist güçlerin (Batı, ABD ve İsrail) kurbanı olarak gösteriyor. Bahçeli’nin hamlesi de bu bağlamda değerlendirilmelidir: Amaç, Kürtleri Türkiye’ye daha sıkı bağlamak ve olası bir İsrail-Kürt iş birliğini önlemektir. Bu yaklaşım, Osmanlı modeline dayalı bir Türk-Kürt ittifakını yeniden canlandırmayı ve Kürtlere ortak bir gelecek vaat etmeyi hedefliyor” şeklindeki ifadeleriyle İsrail’in terörsüz bir Türkiye’den duyduğu endişeleri aktarıyordu.
Bu aktarıma eş zamanlı olarak, geçmişte Moshe Dayan’a hayranlığını strateji merkeze bağlı Kürt Çalışmaları Programı’nın başkanı olan Prof. Ofra Bengio’ya hayranlığını “İsrail’in en iyi güvenlik uzmanlarından, saygıdeğer Prof. Ofra Bengio” sözleriyle bildiren Ümit Özdağ derhâl harekete geçip, “Son yıllarda PKK bölgede güçlendi. İsrail’in geleceği için bu çok önemli... İsrail’in buna desteği sürecektir” açıklamasının sahibi Prof. Ofra Bengio’nun mensubu olduğu stratejik kuruluşu sayesinde donandığı “derin bilgiler” ışığında yürüdüğünü kanıtlamaya çalışıyordu.
Özdağ işe, geçmişte Suriyeli sığınmacılar üzerinden organize edip her türlü tahriki dolaşıma soktuğu sosyal medyayı, montaj fotoğraflar ve fikirlerini yaymak için kullanarak koyuluyordu.
Lüks otellerin toplantı salonlarında düzenlenen “TBMM’de Öcalan Komisyonu Ne Yapıyor?” konulu konferanslarda terörsüz Türkiye’yi “İkinci İhanet Süreci” olarak yaftalamakla meşgul oluyordu.
Bu kez kendiyle beraber parti kurmaylarını da harekete geçiriyor, örneğin Parti Sözcüsü Azmi Karamahmutoğlu Terörsüz Türkiye’yi “Bahçeli’nin bebek katili Öcalan’ı Meclise davet etmesiyle başlayan sürecin, içinde Türklerin azınlıkta kalacağı konfederasyona evirileceği bilgimiz dâhilindedir” sözleriyle hedef alıyordu.
İsrail’den atılan işaret fişeği sonrası girilen yolla beraber, terörsüz Türkiye’yi hedef almak için kaplan kesilen Ümit Özdağ’ın, İsrail’in Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum yönetimiyle birlikte silah anlaşmaları yaparak Suriye’nin yanı sıra Doğu Akdeniz ve Ege’de Türkiye’yi kıskaca alma çabalarını karşısında kedi gibi duruşu, bir sorunun daha cevabını bulmasını sağlıyordu.
Terörsüz Türkiye’ye karşı çıkan Ümit Özdağ’ın, kimin kılıcını salladığı artık çok net biçimde karşımızda duruyordu.
AKADEMİK SİCİLİ
Onun neredeyse tüm siyasi geçmişi provokasyondan provokasyona koşmakla geçti.
Akademisyenliği dönemi hakkında, “Öğrencilerime çatışma, iç savaş ve hükümete darbe gibi konularda ödevler verdim. Kışkırtıcı düşünmeleri, yaratıcı olmaları lazım” ifadeleri onun hayata bakışını ortaya koyuyordu.
Hayata atılmadan önceki bin bir zorluklardan geçip ulaştığı son adım üniversite kapısındaki gencecik beyinleri, hangi mantığın sahibi “çatışma, iç savaş ve hükümete darbe konularında kışkırtıcı düşün, yaratıcı ol” talimatlarıyla zehirlemek isterdi?
Bu durum Özdağ’ın, siyaset maskesi takmadan önce de tehlike saçtığına işaret etmekteydi.
Kaostan beslenen yapısı, “öğrencilerime verdiğim ödevler” başlığı altında dile getirdiği ifadelerde kendini ele veriyordu.
Böylesi bir yapıya sahibinin, “Terörsüz Türkiye”yi duyar duymaz süreci baltalamak için atağa kalkması doğaldı.
Akademik geçmişinin olduğu kadar siyasi sicili de karman çormandı.
SİYASİ SİCİLİ
MHP’de siyaset yaparken kafasında gerçekleştirmek için hevesli olduğu tek planını, “Ülkücü Hareketin sokakta olması gerektiğini düşünüyorum” sözüyle duyurdu.
Bu duyuru, MHP’de giriştiği liderlik yarışında da kendini gösterdi.
Israrla sokağı işaret eden Özdağ’ın MHP macerası, tıpkı babası Muzaffer Özdağ’ın 12 Mart 1971 Muhtırası öncesi Alparslan Türkeş yarı yolda bıraktığı gibi, 15 Temmuz 2016 darbe girişimine az bir zaman kala MHP Lideri Devlet Bahçeli’yi yarı yolda bırakmasıyla son buldu.
Ümit Özdağ kendine önce İP’te yer buldu.
“FETÖ’cülerin partiye sızmaya devam ettiklerini” dönemin İP İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’nun “FETÖ ile iltisaklıdır” ifadesiyle örneklendiren Özdağ, İP’ten istifasını “İYİ Parti’yi yönetenlerin partiyi, CHP’nin uydu partisi hâline getirdiklerini” söyleyerek noktaladı.
Sonrası malum…
Önce “Kılıçdaroğlu kazanırsa HDP ile desteğiyle kazanır. HDP desteğiyle kazanırsa 2024’te yerel seçimler olur. Yerel seçimlerde Güneydoğu Anadolu’da HDP büyük bir atılım yapar ve belediye başkanlıklarının büyük bir kısmını ele geçirir. Ve örgütle HDP arasındaki etkileşim yoğunlaşır. HDP desteğiyle geldiği için ve devam ettiği için bunlara Kılıçdaroğlu dokunmaz. Bir süre sonra Suriyelilerin yoğun yaşadığı yerde karışıklık çıkar. O zaman bu belediyeler birleşir ve çıkan karışıklığa karşı uluslararası destek ve PKK desteği isterler. Ve Türkiye iç savaşı başlar” açıklamasında bulundu.
Sonra hem bu sözlerini unutup hem de HDP/Kandil birlikteliğinin desteğini görmezden gelerek, Kemal Kılıçdaroğlu’nu seçimlerin 2. turunda destekleme kararı aldı.
Üç bakanlık, iki kurum yöneticiliğine neler yapabileceği gözler önüne serdi.
Evet…
İşte tüm bu nedenlerle, Ümit Özdağ’ın “Terörsüz Türkiye” sürecine yönelik her türlü girişiminin dikkatle takip edilmesi gereken figür olduğu açıktır.
Onun her hamlesi sonrası gözler, ülkemize gelen tehlikenin ne olduğunu anlamak için İsrail’e çevrilmelidir.
YARIN: YANLIŞ ANAHTARLA YANLIŞ KAPILARI ZORLAYANLAR