CHP medyası son günlerde “satılık kelemler” iddiasıyla çalkalanıyor. Kendini temize çıkarmak isteyenler suç duyurusunda bulunuyor, suç ortağı olanlar ise üç maymunu oynuyor.

CHP’nin Halk TV ile olan anlaşmasını feshetmesi üzerine başlayan tartışmalar muhalefetin fonladığı diğer medya organlarına da sıçrıyor. Anlaşmanın feshinden nasibini almak istemeyenler Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla başlayan “terbiye etme” stratejisiyle “ben ettim sen etme” noktasına doğru ilerliyor.

CHP’de başlayan değişim tartışmalarını Kılıçdaroğlu aleyhine propagandaya çeviren Halk TV’nin “objektif” yayıncılık hikâyesi sadece alay konusu olmakla kalmıyor, aynı zamanda da düştükleri acıklı durumun fotoğrafını çekiyor.

CHP’nin grup toplantılarını yayınlama karşılığında yapılan anlaşmanın feshi sonrası Halk TV’nin Kılıçdaroğlu’nun grup konuşmasına yer vermeye devam etmesi “birkaç fiske daha yemeyelim” korkusundan başka bir şey ifade etmiyor.

Geçtiğimiz yıllarda Halk TV’nin 30 bin TL’lik yemek faturasının CHP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından karşılanması da kimlerin nasıl ve ne karşılığında kiralandığını ortaya koymuştu.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun her fırsatta bahsettiği “namuslu gazeteciler”, “satılık kalemler” gibi sözlerin hedefinin aslında kendilerine yakın medyanın ta kendisi olduğunu gösterdi. Bunu da belediye başkanları toplantısında, “Bizim parti içinde konuştuğumuz şeylerin bir kısmı tabi ki aramızda kalmalıdır. Ama köşe yazarları üzerinden parti içi meseleler tartıştırılıyor. Ben kimin nereden ne kadar maaş aldığını iyi biliyorum” sözleriyle itiraf etti.

Kalemlerin satıldığı, ekranların kiralandığı, akılların rehin alındığı bu medyada özgürlük ve objektiflik naralarının atılması gibi trajikomik bir durumun yaşanmasına sebep oldu. Her iki taraf da bu durumda birbirilerini suçlama yarışına girdi. Oysa iki tarafta karşılıklı anlaşma ve susma prensibi içerisinde bugüne kadar ki kirli pazarlığı sakladı.

Hapiste bulunan terör sevicileri “gazeteci” diye savunanlar bugünkü rezilliğin bizatihi sebebi oldu.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı olması için ekranlarda ve köşelerinde PR yapanlar bu çürümüşlüğe ortak oldu.

Kılıçdaroğlu’nun aday olmak için kesenin ağzını açmasına sessiz kalanlar, bugün avazı çıktığı kadar bağıran tarafta yer aldı.

Ajans üzerinden CHP’ye yakın medyaya ayar verilirken, dizayn edilirken, kurgu yapılırken susanlar bugün “satılmadık” diye feveran etmeye başladı.

İBB para dağıtırken, ABB yemek masrafını karşılarken, diğer CHP’li belediyeler bol keseden verirken ayakları yerden kesilenler; CHP tarafından fonlanınca satılmadıklarını veya kiralanmadıklarını söylemeye başladı.

2023 Seçimlerini “son fırsat” olarak gören CHP’li medya her türlü kozunu Kılıçdaroğlu’nun kazanmasından yana kullanmadı mı? Kira bedelinin hakkını vermek için olmadık eylem ve söylemlerin altına sığınmadı mı? Kampanya sürecinde “biz satılmadık” diyemeyenler fonları kesilince mi gazeteci oldu?

Bakmayın şimdi “tarafsızlık” edebiyatı yaptıklarına, soğan ekmek gazetecisi rolünü takındıklarına…

Bu medya Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını satın aldı, Kılıçdaroğlu’da bu medyayı kiraladı. Karşılıklı bir anlaşma hep vardı…

Anlaşma bittiği için birbirlerini gönül rahatlığıyla satışa çıkardılar.

Sahibinden kelepir…