İnsan dünyaya gelişiyle birlikte refah, mutluluk ve güven içinde diğer insanlarla birlikte yaşamak durumunda kalan bir varlıktır. İnsan, söz konusu toplumsal bütün içerisinde, düzenin temini ve ortak amaçların gerçekleştirilebilmesi için pek çok sorunla karşılaştı. Bu durumun siyaset olgusunun ve siyasi partilerin hayat bulmasına neden olduğunu söyleyebiliriz.

Siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütme anlayışıdır ve siyasi partiler üzerinden gerçekleştirilir. Siyasi partiler, siyasal iktidarı elde ederek insana hizmet etmek üzere örgütlenmiş kuruluşlardır.

Siyasetin insanlar nezdinde hayat bulabilmesi için öncelikle iletişime gereksinim duyulacağı şüphesizdir. İnsanların birlikte yaşama zorunluluğunda olduğu toplumsal düzende; siyaset ve iletişim olmazsa olmaz bir olgudur. Çünkü siyaset amaçlarını gerçekleştirmek için iletişim araçlarını kullanır ve onun sunduğu kolaylıklardan yararlanır.

İletişim, siyasetin ana damarını oluşturur. Siyasal iletişim; bir siyasal görüş ya da organın, etkinlikte bulunduğu siyasal sistem içerisinde kamuoyu güvenini ve desteğini sağlamak, dolayısıyla iktidar olabilmek için, zaman ve konjonktürün gereklerine göre reklam, propaganda ve halka ilişkiler tekniklerinden yararlanarak sürekli bir biçimde gerçekleştirdiği tek veya çift yönlü iletişim çabası olarak ifade edilebilir.

Siyasetle iletişim arasındaki ilişkinin doğal bir sonucu olarak, siyasetin içerisinde yer alan aktörler, ait oldukları teşkilatın amaçları, ilke ve kuralları çerçevesinde hareket ederler. Bu bağlamda, siyasal nitelikli iletişimde; kaynağın güvenilir ve ikna yeteneğinin olması, hedef kitlenin özelliklerinin bilinmesi, mesajın içeriği, iletişim kanallarının doğru seçimi gibi bazı özelliklerin olması zorunludur.

Siyasal iletişimin esas amacı; hedef kitleyi ikna ederek arzu edilen şekilde oy verme davranışına yönlendirebilmektir. Siyasal iletişimin en önemli unsurları olan kitle iletişim araçları siyasi partilerde önemli bir yere sahiptir. Geçmişte radyo, sonrasında televizyon siyasal iletişim araçları olarak yaygın biçimde kullanılmıştır. Günümüzde ise bunun yerini teknolojik araçların aldığı görülmektedir.

Teknolojideki gelişmeler interneti ve internette sosyal medyayı hayatımızın önemli bir parçası haline getirdi. Sosyal medya günümüzde bizlere sunmuş olduğu kolaylıklar ve sahip olduğu avantajlar sebebiyle geleneksel medyaların yerini almaya başladı.

Sosyal medyanın geleneksel medyadan farkı bir noktadan ya da kişiden çok sayıda kişiye yayın yapmak yerine, çok noktadan ya da kişiden çok kullanıcıya yayın yapma özelliğine sahip olmasıdır. Aynı zamanda içeriği kullanıcıların kendileri üretmekte ve diğer kullanıcıların kullanımına ve paylaşılmasına imkân sağlamaktadır. Böylece Türkiye’de ve dünyada sosyal medya kullanıcılarının sayısı ve sosyal medyada geçirdikleri süre hızla artmaktadır.

Sosyal medyanın kullanıcılar açısından olumlu ve olumsuz yönleri bulunmaktadır. Sosyal medyanın bilgiye kolaylıkla ulaşabilme, bilgi içerikleri üretme ve paylaşma, her tülü görüşü özgürce açıklayabilme, çeşitli gruplara üye olabilme, arkadaşları ya da tanıdıklarıyla çevrimiçi buluşabilme gibi çeşitli olumlu yönlerinden bahsedebiliriz.

Bununla birlikte sosyal medyanın özel hayatın gizliliğini ihlal durumlarının olması, çok fazla zaman geçirilmesi, kimlik sorunlarının ortaya çıkması, sorumlulukları yerine getirme konusunda sorunlar yaşanması, günlük yaşamdaki faaliyetlerin aksaması ve zaman kaybı, bilgi kirliliğinin oluşması, sürekli sosyal medyada vakit geçirilmesi gibi olumsuz sonuçları da olabilmektedir.

insanlar bu ortamlarda daha fazla görünür olmak ve daha beğenilmek istemeye başladılar. Çoğu kişi için beğeni tuşuna basılmış olması beni seviyorlar, bana değer veriyorlar, takdir ediyorlar anlamı taşıyor. Yani gerçek hayatta ulaşamadığı hayatı sanal ortamda aramaya başlıyorlar. Kişi daha fazla görünür olma duygusunun verdiği hazla giderek daha fazla sosyal medyada kalmaya ve narsisizmi besleyen davranışlar sergileye başlıyorlar.

Narsisizm veya özseverlik, bireyin kendi bedensel ve psikolojik özelliklerine aşırı derecede hayran olması ve bireyin kendini aşırı derecede beğenmesidir. Güç, para, şöhret, kibir ve kendine hayranlık, beden imajı, cinsellik narsisistik olmanın önemli göstergelerindendir.

Patolojik narsisizmde insanlar; kendini büyük görmekte, özsaygı ile ilgili konularla aşırı ilgilenmekte, aşırı beğenilme gereksinimi, empati yoksunluğu, özel olduklarına, diğer insanlardan üstün, ayrıcalıklı ve farklı kimseler olduklarına inanmakta ve soğuk, mesafeli, kendini beğenmiş, kibirli, kendinden emin bir izlenim bırakmaktadırlar.

Ancak narsisistik kişilik özelliklerinin her zaman olumsuz sonuç doğurmayacağı ve her insanın doğasında bu özelliklerin bir miktar bulunabileceği, kişinin ruh sağlığına olumlu etkileri bulunabilen bu kişilik özelliklerini normal narsisizm olarak adlandırılabileceği de söylenebilir.

Patolojik narsistik kişilik özelliğine sahip bireylerin daha çok beğenilmek, takdir edilmek ve onay elde etmek gibi nedenlerden dolayı sosyal medyayı yaygın olarak kullandıkları bilinmektedir. Bu insanlar sosyal medya paylaşımlarında kendilerini başkalarının yerine koyamaz ve başkalarını anlayamazlar. Başkaları onun paylaşımlarını beğensin ve yorum yazsın isterler. Sanki her şey sadece kendileri için vardır ve ne olursa olsun her şeyin kendi amaçlarına hizmet etmesi gerekir diye düşünürler.

Sadece kendi çıkarlarına uygunsa, kendi plan ve hedeflerine hitap ediyorsa, maddi ve manevi kazanç sağlayabiliyorsa o insanlarla sosyal medyada etkileşim kurarlar. Onların paylaşımlarını beğenir, yorum yazar ve iletişim kurarlar.

Siyaseti genelde sosyal medyada sürdürürler. Toplum içinde daha az görünürler. Benlik değerinin oldukça şişkin olması nedeniyle hak ettikleri, düşündükleri ve inandıkları mevkilerde olamazlar ve başarı sağlayamazlar.

Sonuç olarak, günümüzde birlikteliğin yerini bireyin alması, birey kavramı ile birlikte ben söyleminin yaygınlık kazanması ve giderek bireyselleşen toplumda narsisizmin yayılması hatta narsisizm kültüründen söz ediliyor olması doğaldır.

Narsisizm, birlikte yaşamayı öldüren sinsi bir hastalık gibidir. Sadece kişiyi öldürmez, refah, mutluluk ve güven içinde birlikte yaşama kültürünü de hastalıklı hale getirir.