Karşımızda tutarlı, sorumluluklarının bilincinde, dürüst, kararlı bir devlet de yok, lider de yok. Kaldı ki, bu sadece ABD ve Trump için de geçerli değil. Ne yazık ki, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere muhataplarımızın tamamı aynı durumdalar. Elbette bizim de karşı ataklarımız var.

         Barış Pınarı Harekatı ile neyin amaçlandığını, neden başladığını, nerede biteceğini, gelen tepkileri, kahraman ordumuzun neler yaptığını bizzat sayın Cumhurbaşkanından dinleme fırsata bulduk. Yapılan açıklamaların Televizyonlardan yayınlanan bölümünü haber sayfalarımızda bulacaksınız. Biz daha çok Gazete ve Televizyonların Genel Yayın Yönetmenleri ile yapılan sorulu cevaplı kısmı değerlendirelim.

TEYİT EDİLMEDEN PAYLAŞILMIYOR

        Sayın Cumhurbaşkanı toplantıya, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve sözcüsü İbrahim Kalın’la birlikte geldi. Yaklaşık 2 saat devam eden toplantı sırasında bakanlara ve dolayısı ile sayın Cumhurbaşkanına devamlı olarak sahadaki son durumla ilgili bilgiler geldi. Telabyad’ın tamamen terör örgütünden temizlendiğini toplantı sırasında gelen bilgiden öğrendik. Çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgiler, teyit edilmeden kesinlikle medya ile paylaşılmıyor.

TRUMP SÜRECİN NÜKTESİ

         Harekatın başladığı andan itibaren en çok konuşulan şey, ABD Başkanı Trump’ın açıklamaları oldu. Haliyle sayın Cumhurbaşkanına da bu konu öncelikle soruldu. “Trump sürecin nüktesi” diye söze başladı. ABD’de bir akıl tutulması olduğunu, buna rağmen sürecin sabırla götürülmeye çalışıldığını anlattı. Bunu söylerken sadece harekatla ilgili tutarsız açıklamaları kast etmedi. Onun öncesinde yaşanan F-35 krizini, S-400 alımıyla ilgili yaşananları da içine koyarak genel bir değerlendirme yaptı. F-35’ler için 1 milyar 400 milyon ödeme yaptığımızı hatırlattı. Uçağın gövdesini bizim yaptığımızı, dolayısı ile diğer alıcıların da bu durumdan olumsuz etkileneceklerini söyledi. “Çok da önemli değil” dedikten sonra muadili uçukların bulunduğunu ve alım için teklifler geldiğini ifade etti. Kötü komşunun bizi ev sahibi yaptığının özellikle altını çizdi. Toplantının sonlarına doğru Trump’ın yaptığı son açıklamalara dikkat çektikten sonra, “tabi günün sonuna kadar değişmezse” diye de ekledi. Bu noktada önemli bir değerlendirmede daha bulundu. Obama zamanında terör örgütünün bugünkü kadar güçlü olmadığını, Trump döneminde 30 bin tır silah, mühimmat, araç, gereç verildiğini ve bir terör devleti kurdurulmak istendiğini söyledi.

SADECE ABD Mİ?

         Bu kadarı bile aslında ne kadar zorlu ve sıkıntılı bir süreç yürütüldüğünü net olarak ortaya koymaktadır. Karşımızda tutarlı, sorumluluklarının bilincinde, dürüst, kararlı bir devlet de yok, lider de yok. Kaldı ki, bu sadece ABD ve Trump için de geçerli değil. Ne yazık ki, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere muhataplarımızın tamamı aynı durumdalar. Elbette bizim de karşı ataklarımız var. Nitekim, “kapıları açarız” restinin Avrupa ülkelerinde oluşturduğu panik bütün dünyanın malumudur. Sayın Cumhurbaşkanı toplantı öncesinde Almanya Başbakanı Merkel’le yaptığı telefon görüşmesine toplantının birçok bölümünde atıf yaptı. “Siz terör örgütünü NATO’ya aldınız da bizim mi haberimiz yok?” diye sorduğunu, kendilerinden daha samimi olmalarını beklediğimizi net bir şekilde söylediğini anlattı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un hiçbir şekilde konuşmaya hakkı bulunmadığını, zaten söylediklerinin de tutarsız ve gerçeklerden uzak olduğunu, doğru bilgilendirilmediğini ve bu durumun bir devlet adamına yakışmadığını belirtti.

BU HADSİZLİKTİR

          DEAŞ’lı teröristlerin durumu birkaç defa soruldu. Söylenenlerden, bu konuda tedbirli olunduğunu, henüz net bir plan yapılmadığını, ABD ile görüşmelin sürdüğünü ve sonunda kesin bir karar verileceğini anladık. Buraya kadar olanlar bütün dünyanın gözleri önünde yaşandığı için biliyoruz ve hangi kirli planların yapıldığını anlıyoruz da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının söylediklerini ne anlayabiliyoruz, ne kabul edebiliyoruz, ne de içimize sindiriyoruz. Nitekim, Sayın Cumhurbaşkanının da bizim gibi düşündüğüne şahit olduk. “Bu bir hadsizliktir. Haddini bilmemektir. O makamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti sayesinde oturuyor. Bu zatın eski kalıntıları. İnanıyorum ki, Kuzey Kıbrıs Türk halkı gereken cevabı verecektir. Şimdi sabır gösteriyoruz. Yeri geldiğinde bizde gerekli cevabı vereceğiz, ona göre muamele edeceğiz” diyerek, kızgınlığını net şekilde ortaya koydu.

SURİYE, ARAP ÜLKESİ DEĞİL Mİ?

         Sayın Cumhurbaşkanının bütün Türk milleti gibi içine bir türlü sindiremediği bir başka durumun da, Arap liginin Türkiye karşı tavrı olduğunu gördük. Katar, Somali ve Libya haricindeki ülkelerin aldığı karara çok üzüldüğünü fark ettik. “Suriye Arap ülkesi değil mi? Teröristlerin bulunduğu bölge Arap nüfusun ağırlıklı olduğu bölge değil mi? Biz teröristlerden kimleri kurtarıyoruz” sorularıyla bu kızgınlığını net şekilde gösterdi. Bu kadarla da kalmadı, “siz nereden ne kadar dolar geleceğine bakıyorsunuz, biz mazlumların geleceğine bakıyoruz. Suriye’yi bölenlerin karşısında duruyoruz. Cerablus, El Bab ve Afrin’de Türkiye yok, oraların gerçek sahipleri var. Demografik yapıyla oynasaydık buralarda yapardık. Ama bunu terör örgütü yaptı” diyerek, ortaya atılan iddiaları tek tek çürüttü.

        Son söz; “Bize siz güçlü olmayın diyorlar, ama boşuna. Biz terör devleti kurma hayallerini yok ediyoruz. İş geliyor buraya dayanıyor.”