Beşiktaş zaten son dönemlerde hep ezberini oynayıp, kazanan bir takıma dönüşmüştü. İçeride, dışarıda belli bir planı, kim girerse fark etmez bir mantıkla oynamaya çalışıyordu. Oyundaki ufak tefek farklılıklar oyuncuların günlük formlarına bağlı kalıyordu. Önde oynamayı seviyor, kanatlardan etkili olduğu sürece de işi bitiriyordu.

Trabzonspor, Abdullah Avcı ile farklı bir kimlik kazanmıştı. Önceliği savunmaya veren deneyimli çalıştırıcı, bunu başarırken, oyuncularına arkada sağlam durmasını öğretip, topu aldıkları zaman da öndeki hareketli üçlü ile topu buluşturması talimatı veriyordu. Başta, öncelik savunma olduğu için öne fazla top gitmiyordu. Savunma başarıldıktan sonra, öne atılan daha fazla topla, daha fazla pozisyona giren Trabzonspor, hücum kimliğine doğru evriliyordu.

Beşiktaş, Galatasaray derbisine niyet, Trabzonspor’a kısmet taraftar imzalı formasıyla, aynı ezberle çıktı maça. Konuk takımın taktiği öncekilerden farklıydı. Bu kez önde daha baskılı, kanatlardan daha etkili olma hedefindeydi. Üstelik, orta sahadan sürpriz isimleri de ceza alanına sokmayı planlamıştı.

Beşiktaş’ın kendi klasiğiyle, konuk takımın maçın başından itibaren her aşamada denediği şutlardan biri rakip desteği ile ağları bulunca, iş ikinci yarıya kaldı. Hocaların yaptığı hamlelere bağlı, dengeli giden oyunda dengeyi bozma işini duran toplara kaldı. Bunu önce başaran konuk takım, maçın kalanında Avcı’dan ilk öğrendiği işi yaptı.