Kadınlarımızın ve erkeklerimizin, Türk tavrının asaletinden uzaklaştığı ve zihniyetlerini erozyona kaptırdığı, bu fikri seferberlik halinde; haberlerin vazgeçilmezi haline gelen ‘kadın cinayetleri’ni izlerken dehşete kapılanların yanında, örnek alanların olabileceğini de hiç düşündünüz mü..? Kültürümüze cebren ve hile ile girmiş bazı öğeler, toplumun baskıcı rolüne alkış tutuyor ve boşanan eşlerini öldürmeyen erkekler, kahve ortamlarında erkeklikten men edilebiliyor… Bu kahve meclislerinde imparatorluk kurup, ahlak hesabı kesen ve de cinsiyetine taç takanlar; her şeyi erkeğe helal, kadına haram bilerek, “Rabbin kulu erkek, erkeğin kulu da kadın” zihniyetiyle eşi onu terk ettiği anda hükmü kesiyor. Böyle insanlar da maalesef ülkemizde yaşıyor ve üçüncü sayfa haberleri onların idollerini sergiliyor, onlara örnek oluyor… Elbette ki kadın ve erkek yaradılış itibari ile eşit değil fakat eştir. Kadının ve erkeğin tavrı farklı yaradılışın iki ayrı temsilidir, ama iki cihanda da adalet insan içindir ve bir cinsi yoktur, hükmü yalnız yaradan keser. Ama İslamiyet’leşmek yerine Arap’laşan bazı zihinlerce, kadınlar birer mal… Namus kavramını karakterine yerleştirememiş ve evlendiği kadınla veya anne veya kız kardeşleriyle kazanmış olanlar, hüküm verme yetkisine de sahip oldukları cüretine kapılıyor. Oysa ki namus, cinsiyetten azade bir mesele; vatan namustur, bayrak namustur, kadın-çoluk çocuk namustur, bunları şahsi namusumuz yanında namus biliriz ve insan namusunu korur zulmetmez; işte bu da insanlık, zihniyet meselesi… Çağ açıp çağ kapatan, cihana hoşgörü dağıtan naif millet nasıl bu hale geldi..? Dünya tarihine baktığımızda, kadınlar çocuklar birer mal iken Türk tarihinde kadın erkeğe eştir, söz sahibidir, kıymettir ve korunması gerekendir. Şimdi kadın-erkek toplu bir zihniyet erozyonu geçirmekteyiz. Bir kadının başarısı, “helal olsun erkek gibi kadın” cümlesiyle alkışlanıyor, çoğu hanımefendiler de zaten başarıyı erkek gibi davranmak olarak algılıyor. Mesela, vatan millet sevmek bir cinsiyet meselesiymiş gibi düşünülüyor, hanımefendiler de bunu elde tespih erkek tavrına bürünerek destekliyor. Geçen gün sosyal medya hesabıma gelen mesajda benim için “Bir kıza göre muhteşem düşünceler(!)” yazmış birisi, çok başarılı bir hakaret... Maalesef oluşturulan zihniyet bu ve bunun harcını sadece erkekler karmıyor, kadınlarımız Türk kadınının asaletli tavrından koşarak uzaklaşmakta… Bu da kültürümüze sızdırılan, kadını hiç sayan zihniyeti destekliyor. Kadının fikri mecrada varlığı şaşkınlık uyandırmaya başlıyor. Kadın, zimmetli mal halini alıyor dolayısıyla, üzerine hükümler doğuyor ve de küfürlerin öznesi halini alıyor. Küfürler, dil bilgisinde neredeyse bir öğe halini almaya doğru koşan, dilin en aşağılıklaştırılmış hali… “EDEP YA HU EDEP” sözünün düstur sayıldığı toplumumuzda, küfür bir ihtiyaç haline gelmiş, öyle ki mizah küfürsüz güldürmüyor ve bu küfürler namus denilen varlığın üzerine inşa ediliyor, kadın en aşağılık cümlelerin mezesi halini almış. Mahrem küfürle sağa sola saçılan mizah unsuru olmuş, hatta bazı kesimlerde cümleye nokta yerine dahi koyuluyor. Ana, bacı, eş, çoluk, çocuk, gelmiş geçmiş, kutsal olan neyimiz varsa küfür malzemesi… Küfrü hayat tarzı haline getirip, sonra bir de ahlak dağıtıyorlar, namus bekçisi kesiliyorlar. Altını üzülerek çizerim ki, kadınlarımız, genç kızlarımız da bu küfürleri ağızlarına düşünmeden alıyor, dolayısıyla kendi kendini aşağılayan bir varlık, karşısındakine güç veriyor. Medeniyetler eşiğini, türlü erozyonlara feda ediyoruz. Zihniyetleri alkışlayarak, üçüncü sayfa haberlerini yuhluyoruz. Erkek ve kadından ziyade insanlarımız, üstündeki virüslerden arınıp sağlığına kavuşmadığı, milliyetini yakalamadığı sürece; sokaklarda sel olup aksak, cilt cilt kanun koysak, müebbetleri on katına çıkarsak, idam getirsek… de fayda etmez. ***Bizim çıkar yolumuz biz olmaktır. Önce zihniyetimizi kendi rayına oturtmalıyız, bu raydan çıkmış hal hiçbir kanun ile ehlileştirilemez. Milli duyguları, bayrağımızı alıp meydanlara koşmakla sınırlamayıp; ahlak temelini sağlamlaştırdığımız, milliyetçiliği hakkaniyetle anımsayıp, milliyetimizi yakaladığımız vakit, kendi kültür karakterimiz, bizi huzur içinde bir topluma kavuşturacaktır. Bu da, vicdan muharebesinde naçizane bir seferberlik ilanıdır.