Afrika kıtası, sahip olduğu zengin yer altı kaynakları, jeostratejik konumu, önemli su yollarına olan yakınlığı ve her yönden taşıdığı yüksek potansiyel ile tarih boyunca dikkat çeken bir bölge olmuştur.

Gerek büyüme hızı gerekse de yüksek potansiyeli ile Afrika kıtası çoğu ülkenin dikkatini çekerken kıta genelinde uluslararası rekabet de artış eğilimi göstermektedir.

Uzun yıllar boyunca özellikle de Fransız sömürüsü altında kalan pek çok Afrika ülkesi bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bazı Batılı ülkelerin sömürge anlayışına son vermek adına girişimlerde bulunmuşsa da çeşitli sınamalar ile sancılı süreçler yaşamış, özellikle de terör, iç çatışma, fakirlik ve açlık bölge ile anılır hâle gelmiştir.

2019 yılından itibaren kıta genelinde peş peşe yaşanan askeri darbelerin genel hatlarında ise doğrudan Fransız ve sömürge karşıtlığının darbe fitillerini ateşleyici unsur olduğu görülebilmektedir. Bu anlamda Afrika kıtasında son dönemde yaşanan Sudan, Burkina Faso, Gine, Çad, Mali, Nijer ve son olarak Gabon askeri darbeleri bu çerçevede değerlendirilmelidir.

Geçtiğimiz ay yaşanan Nijer darbesi sonrası yaşanan gelişmeler, yakın geçmişte Afrika’da vasat bulan diğer askeri darbeler gibi Fransız karşıtlığını ortaya koyarken, Gabon’da yaşanan müdahale sonrasında da alınan ilk kararın “Fransız askerlerinin sınır dışı edilmesi” olması ve bu durumun Afrika halkları tarafından da destek bulması; kıta ülkelerinin bu anlamda tavır alma kabiliyetini geliştirme çabasında olduğunu ve Afrika halklarının da artık kendi kaderlerini tayin etme konusunda yeni bir anlayış kazandığına işaret etmektedir. Elbette inancımız ve temennimiz yönetim anlayışının demokratik çerçevelerde oluşturulması, sivil yönetimlerin ivedi şekilde tesis edilmesi yönündedir. Ancak görünen tabloda Afrika’da henüz demokrasi anlayışının sağlam temeller üzerine kurulmadığı ve uzun yıllar boyunca oluşturulan kargaşa ve kaos ortamının demokrasi zeminini zayıflattığı, yine bununla beraber önceki yönetimlerin sömürge anlayışına sahip çevreler ile kurduğu yakın ilişkiler sebebiyle Afrika’daki bağımsızlık arayışlarının seyrinin askeri müdahaleler yönünde şekillendiği anlaşılabilmektedir.

Günümüz dünyasında ABD, Rusya ve Çin gibi ülkeler birbirleri ile olan rekabetlerini geniş coğrafyalarda sürdürme çabasına devam ederken bu coğrafyalardan birisi de Afrika kıtası olarak görülmektedir. Bu anlamda sözünü ettiğimiz çevrelerin kıta genelinde ekonomik faaliyetlerine ağırlık verdiği, mevcut askeri varlıklarını da stratejik bölgelerde üsler kurarak artırma eğiliminde olduğu açıkça görülebilmektedir.

Türkiye dışında Afrika kıtası ile münasebet kuran ülkelerin, tarih boyunca bu münasebetlerini sömürge ya da tek taraflı çıkar ekseninde şekillendirdiği ve bu anlayışlarını içerisinde bulunduğumuz çağın şartlarına haiz kılıflarla sürdürmeye çalıştığı dikkat çekmektedir.

Bu anlamda Türkiye’nin Afrika kıtası genelinde yürüttüğü ilişkileri ve yaklaşımı dünyanın geri kalanından tam manasıyla ayrışmaktadır. Türkiye, Afrika ile olan ilişkilerini insani merkezli, karşılıklı saygı, karşılıklı kazanç ve beraber kalkınmaya dayalı bir anlayışla sürdürmektedir. Afrika ile olan tarihsel bağlarımızla beraber yürütmekte olduğumuz ilişkiler kıta genelinde Türkiye’ye yönelik olumlu düşüncelerin gelişmesine katkı sunmakla beraber önümüzdeki yüzyılda kendi kaderlerini tayin edebilme kabiliyetine de etki etmektedir.

Ülkemizin Afrika’da yürüttüğü münasebetler ile enerjiden madenciliğe, tarımdan beyaz eşya ve gıdaya birçok sektörde Türk firmaları Afrika’da ön plana çıkmaya başlamış, ticari hacmimiz son yirmi yılda 35 milyar dolar seviyelerine ulaşmış, bugün Afrika’da faaliyet gösteren büyükelçilik sayımız 44’e yükselmiştir.

Diğer yandan ülkemiz ve Afrika ülkeleri arasında savunma sanayiini de kapsayan anlaşmaların imzalanması, terörle mücadele anlamında sahip olduğumuz imkân, tecrübe ve teknolojik birikimlerimizi paylaşmamız Afrika’da sömürgeci geçmişe sahip ayrıca PKK terör örgütünü açıkça desteklediği bilinen bazı çevreleri rahatsız etse de Türkiye ve Afrika ülkeleri arasındaki artan iş birliği, ülkesinde huzur, barış ve istikrar ortamı yaratmak isteyen Afrika ülkelerindeki hükümetler nazarında saygıyla karşılanmaktadır. Bu anlamda yürütülen çabalar ile 2 milyar 200 milyon dolarlık savunma ve havacılık ihracatımızın 83 milyon doları Afrika ülkelerine gerçekleşmiştir.

İçerisinde bulunduğumuz dünya konjonktüründe Afrika ülkeleri sömürgeye karşı bir uyanış kabiliyetine bürünmüşken, temennimiz ülkemiz ve Afrika kıtası arasındaki insani temelli ve karşılıklı kazanmaya dayalı ilişkilerin her kapsamdaki potansiyelinin daha da ileri bir noktaya varmasıdır.

“Gelenin Türk asrı, 21. yüzyılın Türk ve Türkiye Yüzyılı” olacağı gerçeği ve inancıyla dünyanın pek çok bölgesinde yürütülen gayretlerin Afrika kıtası genelinde de olumlu yansımaları beraberinde getirdiği ve artık sömürge anlayışına dayalı sistemlerin kabul görmediği, Türkiye gibi insani temelli yaklaşımlarla politikalar geliştiren ülkelerin dünyanın geleceğine yön vereceği tüm çevrelerce anlaşılmalıdır.