Mustafa Kemal Paşa, Amasya’ya gelişinin ertesi günü 13 Haziran 1919 Cuma sabahı kalabalık bir Amasya heyetini kabul etti. Paşa, heyetteki Amasyalılara “memleketin içinde bulunduğu olumlu ve olumsuz şartlar” hakkında etraflıca bilgi verdi.

MUSTAFA KEMAL PAŞA VE AMASYA TAMİMİ: MİLLİ İRADEYE DAYANMAK, MİLLETE GÜVENMEK (3)

“… İşte bu itibarla Amasya, İnkılâp ve Cumhuriyet Tarihi’nde daima ehemmiyetini muhafaza edecek bir mevki kazanmıştır.”

M. Kemal Atatürk (1924)

 

Mustafa Kemal Paşa Amasya’ya geldiği zaman, ben 12 yaşında Amasya Mekteb-i Sultani, İbtidai beşinci sınıfta idim. Babam Mekteb-i Sultani’de yabancı dil, Arapça, Farsça ve din dersleri öğretmeni idi. Çok iyi hatırlıyorum, okulda ‘Mustafa Kemal Paşa askerleri teftişe gelecekmiş. Onu karşılamaya gideceğiz’ diye konuşmalar oluyordu. Öğretmenlerde bir telaş var, biz yaşımız icabı olsa gerek bu teftişten bir şey anlamıyoruz. Nihayet 12 Haziran Perşembe günü sabahı temiz elbiselerimizi giyerek okula geldik. Öğretmenler bizi gözden geçirdikten sonra sıraya dizdiler.

Amasya’nın Samsun tarafından gelen yolun üst kısmında bulunan Cülûs Tepe denilen yere getirdiler. Bir düdük sesi ile ‘Dur! ve Rahat!’ emri verdiler. Bizleri çimlerin üzerine oturttular. Cülûs Tepe’nin daha ilerisinde bulunan Gezirlik mevkiinde yayalar ve daha ileri Boğaz mevkiinde atlı arabası olan kişiler Mustafa Kemal Paşa’yı karşılamak üzere gitmişlerdi.

Biz Cülûs Tepe’de bizi bekleyen bir nöbetçi öğretmen ile kaldık. Diğer öğretmenler daha ileri gitmişlerdi. Akşam yaklaşıyor, biz hâlâ bekliyorduk. Şu heyecanlı anı hiç unutamam. Amasyalı Ziya Efendi adında bir jandarma çavuşu vardı. Atını koşturarak bulunduğumuz yere geldi. Mustafa Kemal Paşa’nın geldiğini bildirdi.

Biz çılgınca alkış tutturduk. Tutturduk ama haberi geldi, Mustafa Kemal Paşa gelmedi. Öğretmenlerimiz soluk soluğa koşarak yanımıza geldiler. Hemen bir düdük sesi ile bizleri bir araya toplayıp yolun kenarına getirerek, muntazam bir şekilde dizdiler. Hava kararmaya başladı. Orada bulunan fenerler yakılmış, önlerinde siyah kalpaklı, yakası açık, cepleri üzerinden ceketli, çizmeli mahmuzları pırıl pırıl parlayan dizden yukarısı geniş pantolonlu, sert “… İşte bu itibarla Amasya, İnkılâp ve Cumhuriyet Tarihi’nde daima ehemmiyetini muhafaza edecek bir mevki kazanmıştır.” M. Kemal Atatürk (1924) adımlar atan kahramanın yanında bulunan arkadaşları ile birlikte geldiğini gördük. Arkasında atlı, arabalı, yaya yürüyen karşılayıcılarla birlikte önümüze kadar geldi durdu. Etrafa bakınıyordu, halk kaynaştı, etrafında toplandı. Paşa hiç konuşmuyor, keskin bakışlarla etrafa göz gezdiriyordu. Mustafa Kemal Paşa halkı süzdükten sonra, ‘Merhaba Amasyalılar!’ dedi. Halkla birlikte biz de ‘Çok Yaşa Paşam!’ diye karşılık verdik. Karşılıklı tanışma merasiminden sonra Mustafa Kemal Paşa otomobiline bindi, kalabalık halkın büyük tezahüratı ile birlikte yavaş yavaş şehrin merkezine doğru hareket etti. Kuş Köprü’ye (Künç Köprü) kadar gelindiği zaman, köprünün girişinde, ikinci bir kalabalık ahalinin sevgi gösterileriyle karşılaştılar. Bu sevgi gösterisi karşısında, Paşa otomobilinden indi, ‘Merhaba Amasyalılar!’ dedi. Artık Amasyalılarla tek yürek olunmuştu. Dilek ve istekleri dinlemeye başladı. Hem yürüyor, hem dinliyordu. Bu yürüyüş Hükümet Konağı’nın önünde noktalandı.”

‘MESELE MEMLEKET MESELESİDİR!’

Mustafa Kemal Paşa, Amasya’ya gelişinin ertesi günü 13 Haziran 1919 Cuma sabahı kalabalık bir Amasya heyetini kabul etti. Paşa heyetteki Amasyalılara “memleketin içinde bulunduğu olumlu ve olumsuz şartlar” hakkında etraflıca bilgi verdi. Bu arada İttihat ve Terakki Fırkası ve Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensuplarınca sorulan sorulara; “Ortada İttihatçılık, İtilafçılık yoktur, memleket meselesi vardır.” Şeklinde kesin bir cevap verdi. Zamanın fırkalara bölünmek zamanı değil, birlik ve beraberlik içinde düşmana karşı mücadele etmek zamanı olduğunu vurgulayan Paşa, o günlerde Amasya ve civarında kaçak gezmekte olan bazı İttihatçıları da çağırarak, bütün Amasyalıların birlikte çalışmalarını sağladı.

İTTİHATÇILIKLA SUÇLANDI

Mustafa Kemal Paşa’nın milletin arasına sokulmuş bulunan bu İttihatçı, İtilafçı tefrikasının ortadan kaldırılması konusunda gösterdiği kesin tavır çok önemli idi. Çünkü İttihatçı liderlerin yönettiği Birinci Dünya Savaşı kaybedilmiş, İttihatçı liderler yurt dışına çıkmış, iktidarı ele geçiren Hürriyet ve İtilaf Partisi, İngilizlere dayanarak adeta bir “devr-i sabık” yaratmak yolunda koşar adım ilerlemeye başlamıştı. “İttihatçılık” suç haline getirilmiş, milliyetçi ve vatansever aydınlar, devlet adamları ve askerler “İttihatçı” suçlaması ile İngilizler ve iş birlikçilerince uydurulan bazı sözde suçlardan dolayı “Divan-ı Harbi Örfi”de yargılanmaya ve oradan da Malta’ya sürülmeye başlanmıştı. Bundan Mustafa Kemal Paşa da nasibini alacaktı. Başlangıçta İttihat ve Terakki’nin içinde yer almasına rağmen, zaman içinde bazı sebeplerle Enver Paşa başta olmak üzere İttihatçı liderlerle ters düşmüş olması, ona Dokuzuncu Ordu Müfettişliği görevinin yolunu açarken; Samsun’a çıkışından sonraki çalışmalarının anlaşılması ve çağrıldığı halde İstanbul’a dönmemesi üzerine aynı suçlamayla, “İttihatçı” suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştı.