“Atatürk çocukları çok severdi. Sevdikleri hangi yaşta olursa olsun ‘çocuk’ diye seslenirdi. Kendisinin çocuğu olmamıştı. Bundan dolayı zaman zaman iç sızısı duymuş mudur bilmiyorum. Doğrusu buna hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü bütün çocuklar, onun öz çocukları gibiydi. O, bu yavrulara öylesine gönül vermiş, onlar da öylesine ona candan bağlanmışlardır.”

23 NİSAN, ÇOCUKLAR VE ATATÜRK -1

MUSTAFA Kemal Atatürk de bir çocuktu. O da her çocuk gibi çocukluğunu yaşadı. Onun da her çocuk gibi, hayalleri, özlemleri, tutkuları, çocuksu davranışları ve çocuksu duyguları vardı. O, “insanüstü” bir varlık değildi. İnsandı. Ama normal insanlardan Onu ayıran üstün özellikleri, yetenekleri, dehası vardı. O, tarihin yetiştirdiği çeşitli alanlarda üstünlük göstermiş bulunan ender tarihi kişiliklerdendi. Atatürk’ün çevresinde bulunanların, Onu yakından tanıma fırsatı bulanların hemen hepsi, Atatürk’ün çocukları çok sevdiği görüşünde birleşmektedir. Onun çocuk sevgisinin, hele hele yetim ve öksüz çocuklara sahip çıkışının temel nedeni kendisinin babası Ali Rıza Efendi’yi küçük yaşlarda (5-6 yaşında) kaybetmiş olmasında aramak lazımdır. Kendisi de yetim büyümüş bir çocuktur. Atatürk’ün çocuk sevgisini, yakınları şu şekilde anlatmışlardır:

ÇOCUKLAR İKİYÜZLÜLÜK NEDİR BİLMEZ

Atatürk’ün insanlığa beslediği sevgide, çocuklara olan derin şefkatinin özel bir yeri vardır. O yüreği çocuk sevgisiyle dopdolu olan bir şefkat timsaliydi. Hasan Rıza Soyak Atatürk’teki çocuk sevgisini şöyle dile getirmektedir: “Atatürk çocukları çok severdi. Onun dilinde çocuk ‘sevgi’ demekti. Sevdikleri hangi yaşta olursa olsun ‘çocuk’ diye seslenirdi. Kendisinin çocuğu olmamıştı. Bundan dolayı zaman zaman iç sızısı duymuş mudur bilmiyorum. Doğrusu buna hiç ihtimal vermiyorum. Çünkü bütün çocuklar, onun öz çocukları gibiydi. O, bu yavrulara öylesine gönül vermiş, onlar da öylesine Ona candan bağlanmışlardır. Dünyada böyle bir mutluluğa erişmiş kaç insan vardır? Böyle bir insanın yüreğinde öyle bir üzüntü nasıl yer tutabilir?…” Bir gün yanına gittiğim zaman Ülkü’yü yine büyük Ata’nın kucağında bulmuştum, şakalaşıyorlardı. Çocuk, katıla katıla gülerek Onun altın sarısı saçlarını çekiyor, burnuna yapıştıra yapıştıra, ara sıra yumuk elleriyle yüzüne tokatlar indiriyordu. Bir aralık bana baktı. Gök mavisi gözleri sevgi ve neşeden ışıl ışıldı. ‘Çocuklar ne sevimli ne tatlı yaratıklar değil mi? En çok hoşuma giden halleri nedir, bilir misin? İkiyüzlülük bilmemeleri, bütün istek ve duygularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarıdır’ dedi.”

ÇOCUK SEVGİSİ İNSAN İÇİN BİR İHTİYAÇTIR

Atatürk’e göre çocuk sevgisi her insan için bir ihtiyaçtır. Onun yakınında bulunanlardan Abdülkadir İnan bir anısında Atatürk’ün evlilik, aile ve çocuk sevgisi konusuna bakışını şu şekilde anlatıyor: “Yıl 1936. Çocuk Bayramı’nın üçüncü ya da dördüncü günü idi. Bir akşam Atatürk’ün sofrasında bulunuyorduk. Küçük Ülkü, Atatürk’ün sağındaki sandalyede oturuyordu. Çocuk Bayramı’nda gördüklerini anlatmaya çalışıyordu. Atatürk, onu sevgi ve şefkatle dinliyordu. Sonra Ülkü’ye: - Kalk da bayram yerinde gördüklerini şu beylere anlat. Dedi. Ülkü’nün konuşmasından ve hareketlerinden Atatürk çok memnundu, neşelenmişti. Onu alkışladı. Biz de alkışladık. Çocuk Bayramı ve Ülkü’nün konuşması münasebetiyle Atatürk; evlenme, çocuk ve aile üzerindeki bazı görüşlerini dile getirdi. Aynen nakletmek gücünde değilim. Ancak anlamını vermeye çalışacağım: - Eşini mutlu edebilmek için herkes evlenmelidir. Çoluk çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız. Bu mesele de örnek İsmet Paşa’dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki, bu iş benim başaracağım bir iş değilmiş. Çocuk sevgisi insan için bir ihtiyaçtır. Hele yaş ilerledikçe bu ihtiyaç kendini daha kuvvetle hissettiriyor. Onun için de Ülkü’yü yanımdan ayırmak istemiyorum.”

İLGİLENMEKTEN ZEVK ALIRDI

Atatürk’ün yakın arkadaşlarından olan ve ölene kadar en yakın çevresinde bulunmuş olan Kılıç Ali, Atatürk’ün çocuklarla yakından ilgilendiğini, onlara bir şeyler öğretmek için bıkmadan uğraştığını anlatıyor: “Atatürk çocukları çok severdi. Gittikleri yerlerde gözüne bir çocuk ilişirse derhal onunla sıkılmadan, yorulmadan uğraşırdı. Çocukların eline birer kâğıt, kalem vererek yaşlarına göre kimine resim, kimine hesap, kimisine de Güneş Dil Teorisi’ne ait meseleler yaptırarak meşgul olmaktan zevk alırdı. Mesela oğlum Demir küçüktü. Yazı ile şiir yazmaya hevesliydi. Hatay için bir şeyler yazmıştı. Bir gün çocuğu karşısına aldı. Hiç usanmadan sadece onu dinledi. Yazdığı yazıları düzelttirdi. Çocuklarla böyle uğraşmaktan zevk alır. Hele Ülkü’ye tahminlerinin çok üstünde bağlanmıştı ve onu o kadar candan severdi ki, ölüm gününden bir iki gün öncesine kadar yataktan kalkar kalkmaz gözleri Ülkü’yü arardı. Onu, yanına getirtir, saatlerce konuşur, meşgul olurdu. Diyebilirim ki, bütün eğlencesi Ülkü olmuştu. Ülkü’nün ‘Atatürk’ diye uzaktan kucağına atlamasından büyük zevk duyardı. Her yerde, nereye gitseler, Ülkü’yü yanından ayırmazdı. O büyük adamın Ülkü ile nasıl meşgul olduğu görülecek bir manzara idi. Küçük Ülkü bir ara tifo hastalığına tutulmuştu. Dolmabahçe Sarayı’nda yatırılmış, tedavi ediliyordu. Doktorlar, Atatürk’ün bu bulaşıcı hastalık nedeniyle Ülkü’ye yakın durmasını istemiyorlardı. Atatürk ise doktorları dinlemez, gece gündüz Florya’dan kalkar, Dolmabahçe’ye gelirdi. Ülkü’nün sağlığı ile yakından ilgilenirdi.”

SERBESTÇE KONUŞMALARINA İZİN VERİLMELİDİR

Çocuklara yetişkin insan gözüyle bakan, onlara değer veren Atatürk, bugün de hem aile içinde hem de örgün eğitim sistemimiz içinde çocuğun eğitimi bakımından çok büyük önem taşıyan bir hususa parmak basmıştır. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olan Hasan Rıza Soyak’a çocuk eğitimi konusunda şunları söylemiştir: “Çoğu ailelerde öteden beri çok kötü bir alışkanlık var; çocuklarını söyletmez ve dinlemezler. Zavallılar lâfa karışınca ‘Sen büyüklerin konuşmasına karışma!’ der, sustururlar. Ne kadar yanlış, hatta zararlı bir hareket! Hâlbuki tam tersine, çocukları serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu gibi ifade etmeye teşvik etmelidir; böylece hem hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı ve riyakâr olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası çocuklarımızı artık, düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık da başkalarının samimî düşüncelerine saygı beslemeye alıştırmalıyız. Aynı zamanda onların temiz yüreklerinde yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle beraber doğruya, iyiye ve güzel şeylere karşı sevgi ve ilgi uyandırmaya çalışmalıdır. Bence bunlar, çocuk eğitiminde, ana kucağından en yüksek eğitim ocaklarına kadar her yerde, her zaman üzerinde durulacak önemli noktalardır. Ancak bu suretledir ki, çocuklarımız memlekete yararlı birer vatandaş ve mükemmel birer insan olurlar.”

“BİZ NİÇİN ÇOCUKLARI SEVERİZ?”

O yıllarda İsmet Paşa Kız Enstitüsü Müdürü olan Münir Hayri (Egeli), Atatürk’ün çocuk sevgisi konusundaki düşüncelerini, yaşadığı bir olay ile bizlere anlatıyor: “Gazi özellikle son senelerinde derin bir çocuk sevgisi gösteriyordu. Mini mini Ülkü, banyodan yatağa Onun her yerde yanından ayırmadığı en sevgili meşguliyeti idi. Afet (İnan) Hanım’ın kardeşi Ayla da daha büyükçe yaşıyla Onun hakiki bir kızı muamelesini görürdü. Ayla’nın durumlarıyla bir baba gibi meşgul olur, ödevlerini düzeltirdi. Durumu hakkında yakından bilgi alırdı. Bir gün İsmet Paşa Kız Enstitüsünde Çocuk Bakımı Dersleri için çocuk bahçesini ziyaret ediyordu. - Biz niçin çocukları severiz? diye sordu. Herkes bir cevap verdi. Gazi en sonunda kendi fikrini söyledi: - Çocukları severiz. Çünkü çocuk bizim devamımızdır. Her çocukta biz, ebediyete doğru uzanıp giden iştiyakımızın (özlemimizin) tatminini buluruz.” Ali Rıza Efendi’nin amcası Kızıl Hafız Mehmet Emin Efendi’nin oğlu Salih Bey ile Müberra Hanım’ın kızı Vüsat Erbatur ile Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey’in evliliklerinden olan tek çocukları Nesrin Söğütlügil idi. Atatürk hem Vüsat Hanım’a hem de kızı Nesrin’e özel bir ilgi göstermiştir. Atatürk’ün Vüsat Hanım’a olan yakın ilgisi, yalnız akrabalıktan değildir. Vüsat Hanım’ın kocası “Jandarma Yüzbaşısı İsmail Hakkı Bey”in İstiklal Harbi’mizde kendi emrinde savaştığı sırada, genç yaşta şehit olması ve mini mini yavrusu Nesrin (Söğütlügil) ile dul kalmasının da etki yaptığı bilinmektedir.

YARIN: 23 NİSAN ÇOCUK BAYRAMI ÇOK ÖNEMLİYD