CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK KADINI (CEMİYETLER, FAALİYETLER, HAKLAR)-8

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve kurucusu Atatürk’ün fikri geri planında çok büyük etki ve katkıları olan Ziya Gökalp’in haklı olarak belirttiği eğitim ve öğretimde ikiliğin kaldırılması Tevhid-i Tedrisat Yasası ile gerçekleştirilmiş oldu. Bu Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra Atatürk yurt gezilerinde, laik eğitimin ve öğretim birliğinin mili birlik ve bütünlüğü sağlamaktaki hayati önemini her fırsatta hatırlatmaktan geri kalmadı. İşte bu konuşmalarından birinde Ziya Gökalp’in millet olmak için eğitimde birlik ilkesinin hayata geçirilmesi görüşünü dile getirmektedir:

“Eğitimde ve öğretimde birlik sağlanmadıkça aynı fikirde, aynı zihniyette fertlerden kurulu bir millet yapmaya imkân aramak abesle uğraşmak olmaz mıydı? Dünya medeniyet ailesinde saygı toplayan bir yerin sahibi olmaya layık Türk milleti, evlatlarına vereceği eğitimi mektep ve medrese adında birbirinden büsbütün başka iki çeşit kuruma bölmeye katlanabilir miydi?”

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun “Gerekçesi” nde, Saruhan Milletvekili (kısa bir süre sonra Milli Eğitim Bakanı olacaktır) Vasıf Çınar ve arkadaşları özetle şöyle diyorlardı: “Bir milletin kültür ve milli eğitim siyasetinde, milletin fikir ve duygu bakımından birliğini sağlamak için, öğretim birliği en doğru, en bilimsel, en çağdaş ve her yerde yararları görülmüş bir ilkedir… Bir millet fertleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir memlekette iki türlü insan yetiştirir.”

2. Bilgisizliğin Ortadan Kaldırılması İlkesi: Eğitime verdiği önemi anlatırken yukarıda da bahsedildiği gibi Atatürk’ün hayatı boyunca cehaletin, bilgisizliğin ortadan kaldırılması için mücadele ettiğini biliyoruz. Konuşmalarında sık sık bu konu üzerinde duran Atatürk, 1 Mart 1922’de TBMM’yi açış konuşmasında, yine bu mesele üzerinde durur. Meselenin çözümünün gerekliliğini çeşitli yönlerden inceler ve şöyle der:

“Bundan dolayı, bizim takip edeceğimiz eğitim sisteminin temeli, evvela mevcut cehli (bilgisizliği) izale etmektir (ortadan kaldırmaktır)… Bir taraftan izale-yi cehl (bilgisizliği ortadan kaldırmak) ile uğraşırken bir taraftan da memleket evladını sosyal ve ekonomik hayatta fiilen etkin ve faydalı kılabilmek için zorunlu olan ilk bilgileri uygulamalı bir şekilde vermek eğitim sistemimizin esasını teşkil etmelidir…”

Atatürk’e göre, milli eğitim ışığı ülkenin en derin köşelerine kadar ulaşıp yayılmalıdır, cehalet (bilgisizlik) yok edilmelidir, eğitim sadece çocukları ve gençleri değil yetişkinleri de kapsamalıdır:

“Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız. Çocuklar geleceğindir… Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler, hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millete ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı olabilecek şekilde yetiştirsinler. Hiç olmazsa yetiştirmenin lüzumuna inansınlar.”

Atatürk bu amaçla herkese okuma-yazma öğretmeyi amaçlayan bir seferberliğin başlatılmasını istemiştir. Türkiye, köylerine hiç gazete ve dergi girmeyen bir ülke olmaktan kurtarılmalı, bunun için gerekli her çaba gösterilmeli idi.

Nitekim bu ihtiyaç harf inkılabı ile ete kemiğe bürünecektir. Harf inkılabı, Türk dilinin aslındaki güzelliği ortaya çıkartacak, onun ses yapısına uygun bir alfabeye duyulan ihtiyaç yanında, eğitimi yaygınlaştırmak, okuma-yazmayı kolaylaştırmak için etkili bir araç olarak düşünülmüştür. Yurdun her tarafında, “Başöğretmeni” Atatürk olan “Millet Mektepleri” açılmış ve kısa sürede çok sayıda yetişkin yurttaşa okuma-yazma öğretilmiştir. Atatürk Başöğretmen olarak yurdu dolaşıp kara tahta başında okuma-yazma öğretme seferberliğine katılmış, çalışmaları bizzat yerinde denetlemiştir.

1 Kasım 1928’de TBMM’nin toplanma yılını açarken, Türk milletine “kolay bir okuma- yazma anahtarı” olarak yeni Türk harflerini kazandırmanın yararlarını özlü, inançlı ve heyecanlı bir konuşma ile anlatan Atatürk’ün “bilgisizliğe karşı girişilen savaş”tan bahsederken söylediği sözler, onun “yaygın milli eğitim” davasına verdiği önemi gösterir. Okuma-yazma bilmeyen erkek kadın her vatandaşa bunları öğretmek için canla başla çalışılmasını isteyen Atatürk, yüzyıllardan beri çözülemeyen bir sorunun çözülmesinin, “gözleri kamaştıracak bir başarı” olacağını anlattıktan sonra şöyle der:

“Hiçbir zaferle benzetme kabul etmeyen bir başarının heyecanı içindeyiz. Vatandaşlarımızı cehaletten kurtaracak bir sade öğretmenliğin vicdani mutluluğu bütün varlığımızı sarmıştır.”

3. Karma Eğitim İlkesi: Karma eğitim ilkesi, eğitim ve öğretimde cinsiyet ayrımının kaldırılması, her iki cinsin de eğitim hakları ve imkânlarından birlikte ve eşit olarak yararlanmalarının sağlanmasını amaçlar. Atatürk 30 Ağustos 1925’te Kastamonu’da yaptığı konuşmada bu konuyu şu şekilde açıklar:

“Arkadaşlar, Türk milleti çok büyük olaylar ispat etti ki, yenilikçi ve inkılapçı bir millettir. Son senelerden önceki zamanlarda da milletimiz yenilik yolları üzerinde yürümüş, sosyal inkılaba (değişim dönüşüme) girmemiş değildir. Fakat gerçek verimler görülmedi. Bunun nedenini araştırdınız mı? Bence neden, işe temelinden başlanmamış olmasıdır. Bu konuda açık söyleyelim. Bir sosyal topluluk, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmuştur. Kabul edilebilir mi ki, bir kitlenin bir parçasını terakki ettirelim (ilerletelim, yükseltelim), diğerini müsamaha edelim (görmezden gelelim) de kitlenin bütünü ilerletilebilmiş olsun? Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok, terakki (ilerleme, yükselme) adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve ilerleme ve yenileşme sahasında birlikte kat’i merahil edilmek (aşama kaydetmek) gerekir. Böyle olursa inkılap başarılı olur. Mutlulukla görmekteyiz ki, bugünkü hareketimiz gerçek amaca yaklaşmaktadır. Her halde daha korkusuz olmak gerektiği açıktır.”

Yüzyıllar boyunca kadınların okuldan ve başarıyla yapabilecekleri çeşitli mesleklerden uzak tutmuş bir toplumda, okulların ve mesleklerin kapılarını her iki cinse açılmasını saplayan cumhuriyet yönetimi, bu alanda dünyanın pek çok ülkesine örnek olmuştur.

Atatürk’ün bir milletin sosyal dengesi bakımından çok önemli olan kadın meselesine, kadın hakları konusu içinde çok önem verdiğini, başından beri bu konuya kafa yorduğunu biliyoruz. O, kız çocuklarımızın, kadınlarımızın eğitimi meselesini de “kadın hakları” bağlamında ele almış ve dile getirmiştir. 31 Ocak 1923’te, henüz cumhuriyetin ilanından dokuz ay önce İzmir’de halkla konuşurken kadın hakları ve karma eğitim konusunda şunları söylüyordu:

“… Bir toplum, cinslerinden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur… Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurun sonucudur… Bir toplumun bir uzvu (organı) faaliyette bulunurken öteki uzvu atalette (durağanlıkta) olursa, o toplum felce uğramış demektir.

Bizim toplumumuz için ilim ve fen lüzumlu ise bunları aynı derecede hem erkek ve hem de kadınlarımızın elde etmeleri gerekir.

Kadının en büyük görevi analıktır. İlk terbiye (eğitim) verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu görevin önemi tam olarak anlaşılır. Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı, kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir. Kadınlar toplum yaşamında erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.”

YARIN: SOSYAL, KÜLTÜREL, SİYASİ HAKLAR VE TÜRK KADINI