2011 senesinin Ekim ayında, Hakkari Çukurca’da 200 kişilik bir katil sürüsü askeri birliğimize ağır silahlarla saldırı düzenledi. Hainler 24 Mehmetçiğimizi bizden kopardı. Nice ana babalar evlatsız, nice yavrular babasız kaldı. O günlerde İHA, SİHA’larımız terörle mücadeleye bugünkü gibi aktif bir destek veremiyordu.  Karakollarımıza, üs bölgelerimize düzenlenen saldırılarda çok canlarımızı yitiriyorduk.

Çukurca saldırısının ardından Türk Silahlı Kuvvetleri sınırın iki tarafını kapsayan büyük bir operasyon başlattı. Helikopterler yıllardır girilemeyen Kazan Vadisi’ne iniş yaptı. Arazi sert, saklanmaya müsait, asker teröristin orada gizlendiğini biliyor ama arazinin devasa büyüklüğü teröristleri bulmaya engel çıkarıyordu. Arayışlar bir türlü sonuç vermeyince askeri helikopterler araziden havalandı ve görev bölgelerine döndü.

Helikopterlerin bölgeden ayrılışıyla yeniden toplanmaya başlayan teröristler sefil yaşamlarındaki son hatayı yaptılar. Çünkü helikopterler “Gidiyoruz” süsü vermek için boş havalanmıştı. Asker araziye gizlenmişti. Açığa çıkan teröristler artık sığınacakları bir delik kalmayınca büyük bir çatışma başladı. Birkaç metre mesafeden fırlatılan el bombaları… Mevziilere korkusuzca dalan Türk askerleri… Alınan yüzlerce leş…

Bu operasyonun adı Kazan Vadisi operasyonuydu. Operasyonun başındaki isim de Tuğgeneral Ethem Büyükışık’tı.

Eğirdir Dağ Komando Okulu’nda görev yaptığı dönemde bu operasyonu onun ağzından dinleyen 300 Asteğmen’den birisi de bendim. Göğsü brövelerle dolu Ethem Paşa askerine kahramanlık hikayeleri anlatmıyordu elbette.  Kıtalarına katılmak için gün sayan astlarına, terörle mücadelenin “aklın akılla mücadelesi” olduğunu göstermek istiyordu.

Muhtelif görevleri sebebiyle üstün cesaret ve feragat madalyası sahibi olan bu büyük komutan şimdi adalet arayışında. Ne kadar garip değil mi? Evladından ayrı görmediği yüzlerce Mehmetçiğin şehadetiyle kavrulmuş bir komutanın yüreği, şimdi bir de öz evladını kaybetmenin yüküyle sınanıyor.

26 yaşındaki Dorukhan Büyükışık, 13 Mayıs 2018 günü İzmir Narlıdere’de yürüyüş yapmak için ayrıldığı evine bir daha dönemedi. Evine birkaç yüz metre uzaklıktaki bir inşaat alanında cansız bedeni bulundu. Olay yerine gelen polisler intihar olasılığı üzerinde durdular. Ethem Paşa’ya verdikleri ilk bilgilere göre Dorukhan 27 metre uzunluğundaki inşaattan atlayarak intihar etmişti. Haberi alır almaz olay yerine intikal eden Ethem Paşa dağcılık, paraşütçülük alanlarında uzman bir isim olarak atlama, düşme gibi vakalardaki tecrübesiyle bunun bir yüksekten düşme olmadığını anladı.

Bu denli yükseklikten düşen birisinin bedeninde olması icap eden parçalanmalar ve ezilmeler Dorukhan’da yoktu. İkincisi böyle bir düşüş, binanın yüksekliği ve Dorukhan’ın bulunduğu yer itibariyle fizik kurallarına aykırıydı.  Olay yerine savcı eşliğinde gelen Adli Tıp Uzmanı da ilk incelemesinin ardından Ethem Paşa’yı doğruladı. Verdiği ilk bilgi “Yüksekten düşme bulgusu yok” oldu. 

Kan dondurucu olayın ilk kırılma anı böylece başladı. Adli Tıp Uzmanı’nın “Yüksekten düşme bulgusu yok” diyerek oluşturduğu kayıt, daha sonraki nice kayıtlar gibi ortadan kayboldu.

Acılı baba bir dedektif gibi olayın üzerine gitti, elde ettiği bulgularla oğlunun sert bir cisimle darbedildiğini ortaya çıkardı. Çıkardı ama ne yaptıysa bunu bir türlü resmiyete kavuşturamadı. Dorukhan’ın hayatını kaybettiği yer İzmir’in önemli inşaat firmalarından birisinin şantiye alanıydı. Doğal olarak şüpheli konumunda onlar yer alıyordu. Şantiye işçilerinin başta “haykırma sesi duyduk” diye kayda giren sonra değişen ifadeleri, yıllarca gizlenen kamera kayıtları, Dorukhan’ın olay mahallinde bulunan cep telefonunun ilk incelenmesinde görülen parmak izlerinin sonraki görüntülerde yok edildiğinin ortaya çıkması ve daha birçok husus Ethem Paşa’nın üzerinde durduğu “cinayet” olasılığını kuvvetlendirdi. 

Ethem Paşa olayın aydınlatılması için savcılık, adli tıp, jandarma, polis, adalet bakanlığı, içişleri bakanlığı, anayasa mahkemesi gibi devletin birçok kurumuna müracaat etti. Hangi yetkiliyle konuşsa bunun bir cinayet olduğu cevabını aldı. Üst düzey devlet görevlilerinin samimi çabalarını görmesine rağmen olayın bir türlü aydınlatılamamasını garipsedi.

Devletin bir resmi kurumu tarafından verilen rapor devletin başka resmi kurumu tarafından yalanlandı. Asıl belgelerin sahteleriyle yer değiştirdiği gariplikler yaşandı. Akla ve bilime aykırı raporlar düzenlendi. 

5 yıllık mücadelesinde artık başvurabileceği bir mercii kalmadığına inanan, belgeleriyle birçok şeyi meydana çıkardığı halde olayın akamete uğraması karşısında çaresiz kalan bir baba, şimdi çareyi kamuoyunun vicdanına seslenmekte buluyor. Ethem Büyükışık birçok askeri başarı kazanmış bir general olarak değil evladını yitirmiş bir baba olarak sesleniyor. “Oğlumun acısına katlanabilirim ama adaletsizliğin acısına katlanamam” diyor. Bu söz bana çok ağır geldi. Devlet kurumlarını karanlık amaçlarına yataklıkta kullanan bir çete yapılanması varsa,  Türk devletinin temiz bağrından bu pisliği de ayıklayacağına inanıyorum. Adalet mülkün temelidir.