21. yüzyılda yaşanan gelişmeler dünyada yeni dengelerin oluştuğu, tek kutuplu dünya düzeninin reddedildiği, küreselleşmenin yerini artık yerelleşmenin almaya başladığı gelişmeleri göstermeye koyulmuştur.

Uzun süredir devam eden ABD-Çin ekonomi-politik mücadelesi farklı boyutlar kazanırken 2019 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 pandemisi her ülkenin ekonomisi üzerinde olumsuz etkiler bırakmıştır. Bununla beraber Kafkasya, Orta Asya, Orta Doğu ve Avrupa’da yaşanan pek çok gelişme artık dünyanın yeni bir değişim sürecine girdiğini ve bu süreç içerisinde çağın gereklerine uygun, kendine has politikalar geliştirebilen ülkelerin istikrar yakalayabileceğini göstermektedir. Bu anlamda da Türkiye’nin ortaya koyduğu politikalar tüm çevrelerce kabul görmüş ve artık ne bölgesel ne de küresel anlamda Türkiye’nin bypass edilerek bir denge kurulmasının mümkün olmadığı, Türkiye’nin artık edilgen değil etken bir ülke olduğu, söz dinleyen değil; sözünü dinleten bir ülke olduğu da dünya kamuoyunca görülmüştür.

Özellikle de ikinci Karabağ savaşının Türklüğün zaferi ile sonuçlanması, bununla beraber Türk Devletleri Teşkilatı’nın etkisini giderek artırarak ve Orta Asya’ya sıkıştırılmaya çalışılan Türklüğün sınırlarının ufuklar ötesine ulaşacağını gösterebilme kabiliyetine erişmesi 21. asrın “Türk Asrı” olacağının ve yüzyılın “Türkiye Yüzyılı” olarak şekilleneceğini göstermesi açısından önemli gelişmeler olarak dikkat çekmektedir.

24 Şubat 2022 tarihinde Rusya ve Ukrayna arasında başlayan savaş doğrudan ya da dolaylı olarak tüm dünyada etkisini hissettirmiş, enerji ve gıda arzı başta olmak üzere özellikle de Avrupa ülkeleri pek çok sıkıntı ile karşı karşıya kalmıştır.

Rusya-Ukrayna savaşı etkileri sebebiyle tüm dünyada savunma alanında politika değişikliklerinin vasat bulması sonucunu doğurmakla beraber yeni bir güvenlik mimarisi arayışına da hız kazandırmıştır. İsveç ve Finlandiya çok uzunca süredir takip ettikleri tarafsızlık politikalarını değiştirerek NATO üyeliği için adımlar atmıştır. Bu süreç içerisinde NATO’nun politikaları da pek çok kez tartışma konusu olmuştur.

Ülkelerin, savunma ve askeri politikalarındaki değişimlerin somut şekilde gözlemlenmeye başladığı bir dönemde önce Japonya’nın askeri doktrinini değiştirmesi, geçtiğimiz günlerde de Almanya’nın ilk kez “Ulusal Güvenlik Stratejisi” belirlemesi ülkelerin savunma politikalarındaki değişimlere en somut örnekler olmuştur. -ki iki ülke de İkinci Dünya Savaşı sonrası daha pasifist askeri politikalar izlemekteydiler- Her iki ülkenin yayınladıkları belgelerde Çin’e ayrı bir yer ayrılması ve politikaların bu çerçevede şekillenmesi dikkatlerden kaçmamıştır.

Almanya’nın yayınladığı “Ulusal Güvenlik Stratejisi” belgesi Almanya’nın en keskin politika değişikliği olarak ifade edilirken, 2. Dünya Savaşı sonrası izlenen savaş karşıtı politikaların da son bulduğunu göstermektedir. Ayrıca yayınlanan stratejinin amacı Almanya’nın Avrupa’nın savunması ve NATO’ya yapacağı katkıların nasıl şekilleneceğinin belirlenmesi ile beraber Almanya’nın dünya siyasetindeki rolünü de etkin kılmak olduğunun vurgulanması Almanya’nın dış politikasının da yeniden şekilleneceğini işaret etmektedir.

Rusya-Ukrayna savaşı sonrası nükleer tehdit ve yine bu anlamda gelişen gündemlerin varlığı önümüzdeki süreç içerisinde yeni güvenlik politikalarının zorunluluğunu da ortaya koymaktadır.