ŞEHADETİN ŞEREFİ: KURMAY ALBAY SÜLEYMAN FETHİ BEY-2

Yunan subayı, Albay Fethi Bey’in karşısına geçmiş, ‘Zito Venizelos’ diye bağırmasını istiyordu. Ancak Fethi Bey, asla bağırmadı. Yunan subayı, Fethi Bey’in omuzlarındaki albaylık apoletlerini sökmek istedi. Fethi Bey, Yunan subayın elini şiddetle iterek, ‘Onları sen takmadın ki, sen sökesin’ diye bağırdı. 22 kez süngülenen Fethi Bey, şehit oldu.

Bir Yunan subayı, yanında bir Efzon eriyle, tek sıra dizilmiş olan Türk subaylarından biri önünde duruyor, onlara kollarını yana kaldırtıp indirterek “Zito Venizelos!” yani “Yaşasın Venizelos!” diye bağırmalarını söylüyordu. “Zito Venizelos!” diye bağırttıktan sonra Türk subaylarına bir de kollarını yana kaldırtıp indirtmesinin hiçbir anlamı yoktu elbet. Ama aşağılamak, küçültmek için Türk subaylarına böyle yaptırıyorlardı. “Zito Venizelos!” diye bağırtan Yunan subayının yanındaki Efzon erinin elinde süngü takılmış tüfek vardı. Söylenileni yapmayan, karşı gelen Türk subayı olursa Efzon eri onu süngüleyecekti.

Yunan subayının karşısına geldiği her Türk subayı, kollarını yana kaldırıp indirerek “Zito Venizelos!” dedikçe, yapıların damlarındaki, çatılarındaki, evlerin balkonlarındaki Rumlar, alanı dolduranlar alay ederek kahkahalar savuruyorlardı. “Zito Venizelos!” diye bağırtılan bu Türk subayları, sonradan bir yolunu bulup Anadolu içlerine geçecek, işgalci Yunan ordusuyla çarpışacak ve bu üzünçlü anının acısını onlardan çıkaracaktı. Ama şimdi “Zito Venizelos!” diye bağırmak zorundaydılar. Çünkü karşılarında, süngüsünün ucunu göğüslerine dayamış Efzon eri duruyordu. Her “Zito Venizelos!” diye bağıran Türk subayının düşmana olan hıncı daha da bileniyordu.

Yunan subayı sırayla gele gele Albay Fethi Bey’in karşısına gelmişti. Fethi Bey, Yunan subayının dediğini yapmıyordu. Ne kollarını yana kaldırıp indiriyor, ne de “Zito Venizelos!” diye bağırıyordu. Bakışlarını karşısındaki Yunan subayına dikmiş, ateş saçan gözlerini kırpmadan dimdik bakıyordu. Yunan subayı buyruğunu birkaç kez yineledi. Fethi Bey’e “Zito Venizelos!” dedirtmek için birkaç kez boşuna bağırdı. Fethi Bey sanki onu duymuyordu, kayadan bir yontu gibi dimdikti. Yunan subayı ummadığı bu direniş karşısında öyle kızmıştı ki, o kızgınlıkla birden elini uzatıp, Fethi Bey’in omuzlarındaki albaylık apoletlerini sökmek istedi. Fethi Bey, Yunan subayının elini şiddetle iterek, “Onları sen takmadın ki sen sökesin!” diye bağırdı.

‘ZİTO VENİZELOS’ DİYE ASLA BAĞIRMADI

Yunan subayı, Zito Venizelos, demesi için son bir kez daha Fethi Bey’e bağırdı. Fethi Bey oralı değildi. Yunan subayı, yanındaki Yunan erine komut verdi. Efzon eri, Fethi Bey’in göğsüne dayalı süngüsünü hızla itti. Süngü albayın göğsüne saplanmıştı. Süngünün açtığı yaradan kan fışkırıyordu. Ama Albay Fethi Bey’in yüz kaslarında en küçük bir kıpırtı, bir acı belirtisi yoktu. Yine öylece dimdik duruyordu. Efzon eri, Türk albayını süngülerken, alanı doldurmuş ve damlarda, çatılarda, balkonlarda, pencerelerde toplanmış Rumların çığlıkları göklere yükseliyordu. Efzon eri, kanlı süngüsünü Albay’ın göğsünden çekti. Yunan subayıyla birlikte, sırada bir sonraki Türk subayının karşısına geçti. Sıradaki her Türk subayına, Yunan subayı isteğini yaptırttı. Sıradaki Türk subayları bitince, Yunan subayıyla Efzon eri yeniden sıranın üst başına geçtiler. Sırayla gele gele yine Albay Fethi Bey’in karşısına geldiler. Yunan subayının sözlerini İzmirli bir Rum, Türkçeye çevirdi: “Kollarını yana açıp indirirken Zito Venizelos, diye bağıracaksın!” Fethi Bey’de yine ne ses, ne bir kıpırtı vardı. Yunan subayı bir kez daha yanındaki Efzon erine komut verdi. Efzon eri, ikinci kez Fethi Bey’i süngüledi. Fışkıran kanlardan Fethi Bey’in giysisi kan içinde kalmıştı. Yerli Rumların bağrışmalarından, haykırışmalarından yer-gök inliyordu.

Yunan subayı ve elinde kanlı süngüsüyle Efzon eri, Fethi Bey’den sonraki Türk subayının karşısına gittiler. Bir kez daha bütün sırayı dolaşıp Türk subaylarına istediklerini yaptırdılar. Gele gele üçüncü kez Albay Fethi Bey’in karşısına gelmişlerdi. Ama bu kez, alanı dolduranların bağrışmaları, sövgü haykırışmaları, kahkahaları, homurtuları, uğultuları birdenbire kesilmişti. Onca kalabalık sanki birden donup kalmıştı. Kimseden ses soluk çıkmıyordu. Oradaki binlerce Rum merak içindeydi: Türk albayı üçüncü kez de direnecek mi, yoksa ölüm korkusuyla “Zito Venizelos!” diye bağıracak mıydı? Sonunda süngü zoruyla Türk albayı amana gelecek miydi? Kimseden çıt çıkmıyordu. Görünmez bir taş kesilmiş o sessizlik içinde Yunan subayının sözleri ve bir yerli Rum’un çevirisi alanın her yanından duyuluyordu:

“Kollarını kaldırıp indirirken Zito Venizelos diye bağıracaksın!” İki kama ucu gibi parlayan gözlerini Yunan subayına dikmiş olan Fethi Bey’in dudakları bile kıpırdamıyordu. Üçüncü kez süngülenmeyi göze almış, yine direnmişti. Yunan subayının buyruğuyla Efzon eri, Fethi Bey’i üçüncü kez süngüledi; bu kez süngüsünü daha hınçlı, daha hızlı dürtmüştü. Fethi Bey’den yine ses çıkmadı, ama alanı dolduran insanlardan birden bir uğultu yükseldi; şaşkınlık mırıltılarının oluşturduğu bir uğultuydu.

Tam yirmi iki kez... Evet, yirmi iki kez Yunan subayı, Albay Fethi Bey’in karşısına dikilip, onu “Zito Venizelos!” diye bağırtmaya zorladı. Hayır! Fethi Bey sesini bile çıkarmadı. Yirmi iki kez süngülendi. Süngülenirken gözünü bile kırpmıyordu. Yalnız her süngülenişinde daha çok kan yitirdiği için yüzü daha çok soluyor, ak donuk bir renk alıyordu. Yaralarından akan kanlar, ayaklarının dibinde gölleniyordu. Süngüleye süngüleye Üsküdarlı Albay Süleyman Fethi Bey’e “Zito Venizelos!” dedirtemediler. Ama yaralarından çok kan yitiren Türk albayının gücü gittikçe azalmaktaydı. Ayakta zor durabildiği belliydi. Yirmi iki yarasından kan akarken, yine de düşmanının karşısında dimdik durabilmek için insanüstü bir çabayla son gücünü harcıyordu. Kanı çekilen yüzü, dudakları aka kesmişti. Yunan subayı yirmi ikinci kez haykırdı. Yerli Rum, O’nun sözlerini yine çevirdi: “Zito Venizelos, diye bağıracaksın!” Hayır, Fethi Bey yine bağırmadı. Efzon eri, subayının buyruğuyla Fethi Bey’i yirmi ikinci kez süngüledi. Artık ayakta durmaya direnci kalmamıştı, Fethi Bey ayaklarının dibinde göllenmiş kanının üstüne düştü, oraya yığıldı.

SÜLEYMAN FETHİ BEY HASTAHANEYE KALDIRILIYOR

Eşi Edibe Hanım, yakınları, İzmir’i işgal eden Yunan birliği komutanından, Albay Fethi Bey’i kendilerine vermelerini istediler. Ama Yunan komutanı, yaralı Türk albayını vermedi. Fethi Bey’in yakın dostu Ali Şefik Bey, İzmir’deki Fransız Başkonsolosluğuna başvurdu. Ancak Fransız Başkonsolosu’nun yardım ve aracılığıyla Fethi Bey Yunanlıların elinden alınabildi. Ölmek üzere olan Fethi Bey İtalyan Hastahanesine yatırıldı. Bütün gece başucunda bir Türk hemşiresi bekledi. 1919 yılının 15 Mayıs’ını 16 Mayısa bağlayan gece, sabaha karşı, Fethi Bey, “Makamımı görüyorum!” diye inledi. Bu, onun son sözü oldu. 23 Mayıs 1919’da ruhunu teslim etti ve şehadet mertebesine erişti. Şehit Üsküdarlı Albay Süleyman Fethi Bey’in na’şı, dostu Ali Şefik Bey’in Küçük Fettan Sokağı’ndaki evine getirildi. Evde büyük bir masanın üstüne konuldu. Kadınlı erkekli ev insanları, sabaha dek, şehit albayın başında saygı nöbeti tuttular. Ertesi gün şehit Albay Fethi Bey için çok büyük bir cenaze töreni düzenlendi; öyle ki bütün Türk İzmir halkı ayağa kalkmıştı, yer yerinden oynadı. İşgalciler bile bu coşkulu saygı gösterisini önleyememişti. Fethi Bey, İzmir’deki Mevlevi Tekkesi’nin mezarlığına gömüldü. Süngü yaralarıyla delik deşik olmuş kanlı albaylık giysisi de sonradan askeri müzeye verildi. Olay günü üzerinde bulunan kanlı elbiseleri halen İstanbul Harbiye semtindeki Askeri Müze’de sergilenmektedir.

SÜLEYMAN FETHİ BEY NARLIDERE ŞEHİTLİĞİ’NDE

Fethi Bey’e çok yalın bir mezar yapıldı. Mezar taşına kabartma bir kılıç ve bir kalpak resmi yontuldu; kılıç altın yaldızla yaldızlandı. Mezarı şu anda İzmir Narlıdere Şehitliği’ndedir. Mezarı başında bulunan mermer bir plakada, ay yıldız altında “Şehit Alb. Süleyman Fethi / Asker Alma Heyeti Başkanı / 17’nci Kolordu / 23 Mayıs 1919” yazıları bulunmaktadır. Üsküdarlı Kurmay Albay Süleyman Fethi Bey’in ancak destan kahramanlarına yaraşır bir yiğitlikle direnmesi yüzünden şehit edilişi, dost düşman herkeste büyük bir saygı uyandırmıştır. O’nun ölümü göze alarak yiğitçe direnişi karşısında düşmanları bile saygı duymuşlardır.

Toplam 18 mezar bulunan Narlıdere Şehitliği’ne, ilk olarak 1. Dünya Savaşı sırasında İngiliz deniz topçusu tarafından iki kez topa tutulan Sancakkale’de ilk saldırıda şehit olan 6 subay ve er gömülmüştür.

Şehitlikte ayrıca, 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali sırasında, işgalci Yunan ordusu ve yerli Rumlar tarafından şehit edilen. 17. Kolordu Asker Alma Heyeti Başkanı ve Garnizon Komutanı Kurmay Albay Süleyman Fethi Bey’den başka ilk gün şehit olan 8 subay ile çeşitli zamanlarda şehit olan 4 görev şehidinin mezarı bulunmaktadır. Narlıdere Şehitliği’ndeki şehitlerimizin isimleri ve bilgileri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

AHENK GAZETESİNDE VEFAT HABERİ

Albay Süleyman Fethi Bey, anlatıldığı gibi işgal günü Konak Meydanı’nda şehit olmamıştır. Meydanda süngü darbelerinden ağır yaralanmış, yaklaşık bir hafta sonra 23 Mayıs’ta hastahanede şehit olmuştur. İzmir’de yayımlanan Ahenk Gazetesi’nin 25 Mayıs 1919 tarihli sayısında bu konuda şöyle bir haber yayımlanmıştır: “Mayıs’ın 15’inci gününde yaralanmış olan Dördüncü Kolordu Ahz-ı Asker (Asker Alma) Heyeti Reisi Miralay (Albay) Süleyman Fethi Bey’in vefat ettiğini büyük bir üzüntüyle işittik. Cenab-ı Hak, gufran-ı ebedisine (sonsuz rahmetine) mazhar buyursun.”

YARIN: “Kaderde ne yazılıysa o olur”