Türk Devletleri Teşkilatı Devlet Başkanları Konseyi “TÜRK DEVRİ” temasıyla Astana’da toplanmış, 10. Zirvenin ardından kabul edilen bildiride siyaset, dış politika, güvenlik, ekonomik ve kurumsal iş birliği konusunda önemli kararlar alınmıştır.

Bu kapsamda bakıldığında Türk Devletleri Teşkilatı’nın önümüzdeki süreç içerisinde hemen her alanda müşterek iş birlikleri ile geliştireceği politikaların sonuçlarının sadece Türk devletleri değil dünyanın geri kalanını da olumlu bir iklime yöneltebileceği potansiyeli görülebilmektedir. Astana zirvesinde alınan her bir kararın ehemmiyeti yüksek olmakla beraber son dönemde Ortadoğu’da yaşanan ve sadece bölgesel anlamda değil küresel anlamda da güvenlik tehditleri ve istikrarsızlık yaratma potansiyeline sahip Hamas-İsrail çatışmalarına vurgu yapılması da dikkat çekmiştir.

Zirve sonrası yayınlanan bildirinin 19. Maddesinde Türk Devletleri Teşkilatı üyesi ülkelerin, “Gazze'de ve Filistin Topraklarının geri kalan bölgelerinde 7 Ekim'den bu yana şiddetin tırmanmasından ve durumun vahim şekilde kötüleşmesinden duydukları ciddi endişeyi ifade ettiklerini ve sivilleri hedef alan tüm saldırıları kınadıklarını; Taraflara sivillerin ve sivil objelerin korunması için derhal ateşkes ilan edilmesi ve Gazze Şeridi boyunca derhal ve engelsiz insani yardım sağlanması çağrısında bulunduklarını; İsrail-Filistin ihtilafına barışçıl bir çözümün ancak ilgili Birleşmiş Milletler kararları, uluslararası hukuk ve iki devletli çözüm temelinde barışçıl yollarla sağlanabileceğini yinelediklerini ve bunu temin edecek bir garanti mekanizmasına duyulan ihtiyacı vurguladıklarını”  ifade etmeleri Türk dünyasının Filistin’de yaşanan İsrail terörüne karşı göstermiş olduğu ortak tavrı ortaya koyarken, Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in zirvede yaptığı konuşmada, Kazakistan’ın Filistin’e 1 milyon dolarlık insani yardım sağlama kararı aldığını belirtmesi ise Türk devletlerinin konu ile ilgili hassasiyetinin somut göstergelerinden birisi olmuştur.

Bahse konu maddede “Ortadoğu’daki meselenin barışçıl yollarla çözülebilmesi adına garanti mekanizması oluşturulmasına ihtiyaç duyulduğuna” vurgu yapılması doğrudan Türkiye’yi işaret etmektedir. Bölgesel aktör olmayan ülkelerin ısrarla Ortadoğu coğrafyasını savaş ikliminde tutma çabaları dikkat çekerken, Birleşmiş Milletler kararları, uluslararası hukuk ve iki devletli çözüm temelinde 1967 sınırlarında, coğrafi bütünlüğe sahip, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız Filistin devletinin kurulması bölgesel barışın sağlanması açısından zorunluluktur. Bu yaklaşımla Ortadoğu’da problemlerin temeli olarak görülen Filistin meselesinin çözümü noktasında garantör ülke olma irade ve kudretine sahip en önemli aktör ise Türkiye’dir. Türkiye’nin üstleneceği garantörlük bölgesel olarak sınırlı kalmayarak dünyanın geleceğini de şekillendirecek yüksek bir potansiyeli ifade etmektedir. Elbette Türkiye ile beraber Türk Devletleri Teşkilatı’nın da bu anlamda ortaya koyacağı irade belirleyici unsur olacaktır.

Dünyada uzun zamandır belli aktörlerin izlediği tek taraflı politikalar sebebiyle sistemsel krizler yaşanmaktadır. Çeşitli sınamalarla ülkelerin kargaşa ve kaos ortamına sürüklendiği ve aynı aktörlerin çözüm adı altında sunduğu dayatmaların farklı coğrafyalarda yeni krizleri meydana getirdiği açıkça görülmektedir. Ortadoğu’da, Afrika’da, Kafkaslar’da ve Avrupa’da yaşanan hadiseler küresel mekanizmaların işlevsizleştiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Bu kapsamda insanlığın huzurunu önceleyen, kalıcı barış ve istikrar temelli geliştirilecek politikaları üretebilecek mekanizmaların iradelerini ortaya koymaları dünyanın geleceği adına ehemmiyet arz etmektedir.

Böylesi bir atmosferde Türk Devletleri Teşkilatı taşımış olduğu misyon ile uluslararası sistemlerdeki tıkanıklıkları açarak, geliştireceği etkin ve kalıcı çözümlerle beraber daha adil bir dünyayı inşa etme potansiyeline sahiptir. Dünyadaki tüm mazlum coğrafyaların beklentisi de bu yöndedir. Bu anlamda Türk Asrı, Türk ve Türkiye Yüzyılı ile beraber Türk Devri mazlum coğrafyaların tek umudu olmuştur.