VAR’dı, yoktu, doğruydu, yanlıştı derken, 2019 yılı VAR tartışmalarının ön sırada yer aldığı bir sene olarak tarihte yerini alacak. Dünyada henüz emekleme dönemini yaşayan VAR sistemi ülkemizde de maalesef futbolda her şeyin önüne geçti. Geçtiğimiz hafta sonu İngiltere Premier Lig’de oynanan müsabakalarda verilen ofsayt kararları sonrasında ada ülkesinde ortalık karıştı. Tepkilerin had safhaya ulaşması ve kameraların ofsayt tespitinde hata yapabileceğinin, hesaplamalarla ortaya konması üzerine IFAB açıklama yapma gereği hissetti.

Açıklamada belirtildiği gibi bir kez daha vurgulamakta fayda görüyoruz, VAR görünmeyen hatalar için değil, açık ve bariz hataların düzeltilmesi için devreye giren bir sistem. VAR’ın ana hedefi skandal hataların önüne geçmek. Bunu benimsemek zor olacak, çünkü “VAR gelecek hatalar bitecek” şeklinde bir beklenti var tüm kamuoyunda...

Var sisteminin tabi ki düzeltilecek yönleri var, eksikleri var. IFAB Tüm bu düzeltilebilir konular üzerinde detaylı çalışmalar yaparak şu anda yeni VAR protokolü üzerinde son çalışmalarını yapıyor. Belki de ligimizin ikinci yarısında, yenilenmiş bir VAR Protokolü ile yola devam edeceğiz.

Ligimizde, 17 hafta boyunca hakem konuşmadığımız maç neredeyse yok denilecek kadar az. Hakem hataları her hafta gündemin en üst sırasında yer aldı. Hakem hatalarından şikayetçi olmayan kulüp yok. Evet, hakemlerimiz gerçekten performans bakımından iyi bir sezon geçirmediler. Ama genel olarak baktığımızda tüm takımlar için yapılan hata sayısında fazla bir fark olmadığını göreceğiz. Hiç kimse, bir takım için hakem hataları yüzünden lider oldu, ya da sonuncu oldu diyemez. Öyle maçlar oldu ki, lider de mağdur oldu, sonuncu da mağdur oldu. Buradan yola çıkarak şunu diyebiliriz ki, hakemlerimiz ligin sıralamasına fazla tesir etmediler. Bu nedenle kocaman kocaman bütçeli takımların yöneticileri, kendi başarısızlıklarını hakemlere yüklemek yerine, Sivasspor ve Başakşehir’in nasıl yönetildiklerine baksınlar.

Bir fıkra vardır, tamamını anlatmaya gerek yok,“Türkleri kendi haline bırakın, onlar nasıl olsa birbirlerinin yükselmelerini engelleyip aşağı doğru çekerler” diye biter. Futbolumuzda yaşanan tüm olaylar bu fıkrayı doğruluyor. Trabzon’u geçmiş yıllardaki günlerine dönme yolunda başarılı bir şekilde çalıştıran Ünal hocanın son hafta gönderilmesi, ya da görevden ayrılması, bunun en tipik örneği... Trabzon camiası ve taraftarları ne kadar tepki gösterseler de bunun önüne geçemediler. Bu ayrılıktan Ünal hocanın çok şey kaybedeceğini zannetmiyorum. Ama Trabzon ve Trabzonspor’ lular için aynı şeyi düşünmüyorum. Takımın bugünlere gelmesindeki en büyük pay sahibi olan Başkan Ağaoğlu ve ekibi bundan sonraki süreci çok dikkatli ve iyi götürmek zorundalar. Aynı şey hakemlerimiz içinde geçerli, yurtdışında göz bebeğimiz olan hakemlerimiz, yurtiçinde verdikleri bir hatalı karardan sonra yerden yere vurulup, hakemliklerinin bitirilmesi konuşuluyor.

17 haftada Cüneyt Çakır ve Ali Palabıyık 11 er maç yönetmiş. 4 büyüklerin birbirleriyle oynadıkları 6 maçın ikisini Cüneyt, ikisini Ali, birer tane de Mete ve Fırat yönetmiş. Bir hakem 11 maçın 1 tanesinde hata yaptı ise yüzde 91 oranında başarılıdır, matematiğini herkes görmezden geliyor.

Cuma günü Merkez Hakem Kurulu Başkanı Zekeriya Alp basınla bir araya geliyor. Bazı kesimlerin istifa beklentisi var. Ben buna asla katılmıyorum, istifanın açıklanacağı basın toplantıları 5 gün önceden planlanmaz. Burada genel bir ilk yarı değerlendirmesi yapılacağını düşünüyorum. Toplantıya katılacak basın mensuplarının derslerine iyi çalışması gerekir. Önümüzdeki haftadan itibaren ikinci yarı için hazırlık seminerleri ve kondisyon testleri yapılacak.

Eğitim çalışmaları içinde, ilk yarıdaki kritik pozisyonlar üzerinde yapılan analizler seminerin ana konusu olacak. Tabi ki, bunlar önemli ama Merkez Hakem Kurulu’nun bu seminerdeki ana hedefi, “Hakemlerinin özgüvenlerinin yeniden kazandırılması” olmalıdır. Çünkü Türk hakemliğinin en büyük problemi bence “Özgüven kaybı”dır.