Çözümsüzlük ve çaresizlik duygusu beni uzunca bir zamandır yazsam mı yazmasam mı diye düşündürüyor? Sonra yazsam neye yarayacak? Düşüncesinden içimi kemiren başka bir duygu; suskunluğun suçluluk duygusu. Genel olarak insan, yazdıkları kadar yazmadıklarından, yaptıkları kadar yapmadıklarından, söyledikleri kadar suskunluğundan da sorumludur. Bir taraftan içimi bir suskunluk kaplasa da diğer taraftan vicdanım; yaz, söyle, daha fazla suça ortak olmadığını haykır diye de dürtüyor.

Enflasyon… Acaba hangi enflasyon? Fiyatların artış oranlarına mı, yoksa nedenlerine göre mi enflasyon? Ya da ılımlı, yüksek, talep, maliyet enflasyonu mu?

Peki, sizce hangi çeşitten bir enflasyon yaşıyoruz?

Aslında yaşanan “ahlak enflasyonu” maalesef!

Enflasyon, çözümsüz bir sorun değil. Teknik olarak düşürmek ve istikrar sağlamak için yollar var. Ama insanın ekonomideki yerinden ve ahlak kavramından yola çıkarsak ekonomi yönetiminden bağımsız olarak ahlak enflasyonunun zararlarını silmek çok zor!

Gelelim utanma duygusuna, utanma; kişinin, toplumların, vicdanlarının sesidir. Aslında utanma vicdanda yapılan muhasebenin bir sonucudur. Kişi veya toplum davranışları insani değerlerin, toplumsal ahlak normlarının kıstasına göre düzenler. Bu değerleri kendisi bir şekilde ihlal etmişse veya başkaları tarafından gözleri önünde ihlal ediliyorsa vicdanı onu uyarır, ilkin yüzünde sonra hâl ve hareketlerinde bir değişiklik gözlenir. Vicdanı ona utanması ve bir şeyler yapması gerektiğini hatırlatır.

Öyle sözler, öyle davranışlar vardır ki, insan düşünse de yapmaya, söylemeye utanır. Çünkü bunun ayıp olacağını, ahlaka, vicdana uymadığını düşünür. Bu eylem ve söylemlerden uzak durmaya çalışır. Ama gördüğümüz o ki aynı menfaat ağı içindeki vurguncular, soyguncular, köşe tutmuş provokatörler ve kötülükleri cehaletleriyle yarışan kadrolar utanmayı unutmuşlar.

Oysaki herkes gelip geçici, kimse kalıcı değil, bugün varız yarın yokuz! “İktidarlar değişir, bir süre sonra siyaset normal mecrasında akmaya başlar, ekonomi bile bir ölçüde düzelir, enflasyon tek haneli olur ama insan malzemesi çürüdü mü kişi ve toplum bir daha iflah olmaz.”

TARIM VE ORMAN BAKANI’NIN YANINDAYIZ!

Bir ziraat mühendisi olarak, bir meslektaş olarak Sayın Vahit Kirişci Bey’in yanındayız! Yanında olmalıyız! Oturduğumuz yerden kahrolup ahkâm kesmek, “köy yanıyor, deli taranıyor” gibi olmuyor mu? Ülke tarımı için yapılan rahat konuşmalar, bilinçsiz bir şekilde yapılan programlar ve konuşmalardan dolayı adım adım, bile isteye ülke tarımı çürütülüyor. Ziraat mühendisleri olarak işte konuşmamız gereken, cevap vermemiz gereken mecra burası.

Takım elbiselerle tarla günleri yapan, mera tespitine çıkan, toplantılar düzenleyen, fotoğraflar paylaşan, her yaptığı şeyde bakan ve bakan yardımcılarını etiketleyen, başlık etiketi (hashtag) yapan aslan parçaları… Bırakın bu algı işlerini. Zira yolumuz uzun, vaktimiz az ve işimiz çok!

LİYAKATLİ KİŞİ, KURUMUNA GÜÇ KAZANDIRIR!

Liyakat kelimesi genellikle devletin yönetim kademelerinde görev alacaklar veya görev verilenlerle ilgili bir usuldür. Verilen göreve layık olma durumu, verilen görevde yeterli bilgi ve beceri kazanmış olma durumudur. Tarımsal kamu yönetiminde yaşanan çözümsüzlüğün ciddi nedenleri arasında, ülke yararına somut ve gerçekçi politika oluşturulamaması, politika oluşturmakla yükümlü üst düzey yönetici atamalarında liyakat sistemine önem verilmemesi, bir başka deyişle “emanetin ehline teslim edilmemesi”dir. Tarımla ilgili yapılan atamalarda ara ara eleştiri yaptım (Cumhurbaşkanımız da dâhil). Çünkü “görev alan kişi yeterli bilgi ve beceri edinerek göreve gelmiş ise başarılı olur ve kurumuna da güç kazandırır” düşünesini savundum, savunanlardanım.

İŞTE BUNLARDAN DOLAYI VAHİT KİRİŞCİ!

Ülkemizin tarım sektörü bileşenlerinin yapısal sorunlarının bu kadar çözümsüzlük içinde ortada durmasına rağmen geçmişte yapılan liyakatsiz atamalar sonucunda TİGEM gibi bir kurumun yönetiminde mimar, kaymakam vb. meslek dalları yer almadı mı? İşte bundan dolayı liyakat! İşte bundan dolayı Vahit Kirişci!

Rusya-Ukrayna savaşını da bahane ederek tarımsal kargaşanın merkezine çöreklenmiş, göbeği kaşıyarak nemalanan ithalat sünelerinin daha fazla beslenmemesi ve gerekli olan ortamın oluşturulmaması için liyakat! İşte bundan dolayı Vahit Kirişci!

Hangi meslek örgütü olursa olsun, yıllarca emek verdiğiniz meslektaşlarınızla aynı birimde çalışırken sırf birilerinin tanıdığı ve yakını diye ve üstelik meslekle alakalı olmayan bir eğitim sahibi kişinin başınıza sorumlu olarak gelmesi o birimde büyük sorunları ve işlevsizlikleri de beraberinde getirdiğinden dolayı liyakat! İşte bundan dolayı Vahit Kirişci!

Dağ gibi yapısal sorunların ortada yığılarak durmasından hiçbir rahatsızlık duymadan uygulanan tarımsal kamu yönetimi anlayışı ile bu ülkenin çiftçisinin, tarımının sorunları çözülemez! Bu sorunların çözümü için gerekli tecrübeye sahip mevcut kamu düzeni içindeki yetişmiş liyakatli insanlara bir şekilde görev verilmesi kimseyi rahatsız etmez, etmemelidir!

Son söz: Devleti yönetenlerin görev verdiği yönetici ve elemanlar liyakatli olurlarsa, görev yaptığı kurumlar da o kadar güçlü olur. Çiftçi-üretici güçlü olur! Tarım işletmeleri kârlı olur! Devlet güçlü olur ve halk refaha erişir!

Türkiye’nin daha yaşanabilir, insanlarının daha çok mutlu olmasını, çiftçisinin-üreticisinin daha çok kazanmasını, dünya devletleri arasında ve dünya tarımında söz sahibi bir ülke olmasını istiyorum. Ayıp mı?